Bölüm 3

27 11 1
                                        

 Kimi zaman annesiydim küçük bir kızın, babasıydım, arkadaşıydım hatta sevgilisiydim. Ara sıra özgüveni, yerine göre mutluluğu ya da göz yaşlarıydım. Kimsenin sahip çıkmadığı, elinden tutmadığı o küçük kızın her şeyi olmuştum ben. Buna mecbur kalmıştım, ama bu duygu kalıpları arasında boğulurken bir detayı atlamıştım. Ben o küçük kızı asla büyütemedim. Güneşin tepesine çöküp ışığı karartan geceler gibiydim, bir müddet sonra ıssızlaşıyordum. . Duygusuz değildim asla, o küçük bedene, o duvarların arasında hayaller verdim. Geceleri gözlerini gökyüzüne diken o kız düşlediği kavgalara yenildi bazen, yendi kimi zaman. Düştüğü sokaklarda ona hayali eller yarattım, kalkarken tutabileceği. Sevgi dolu bir yuva kurdum, yıldızlarla oturup konuşabileceği. Hayalleriyle yaşayamayacağı her duyguyu verdim ona.

Adımlarım zemini delip geçiyordu, bir kolumda hemşire bir kolumda serum önümde polisler, titrek bacaklarım aşağılarcasına dövüyordu zemini. Zihnim ıssızdı, bir şey düşünemiyordum. Aralanan kapıyla beraber kocaman MORG yazısı beni karşıladı. İçeri girmeden hemen önce gözlerimi kapattım "Sakin ol güzelim iyi olacağız." küçük hayali bir öpücük kondurdum korkan küçük kızımın uzun saçlarına.

Adımlarım ne kadar büyük ise amacım da o kadar belirsizdi, neden korkuyordum? Ölmeyi göze alarak ölmesine izin vermediğim, benim için önemsiz olan bir insanın ölü olduğunu bilmekten mi? yoksa bir ceset görmekten mi?

Polis memuru emin olmak için yüzüme baktı son kez. Polise, havuza yanlışlıkla düştüğüm, şokta olduğum için ambulansta yanlış söylemiş olabileceğim, etrafımdan çok insan geçtiğini ve kim olduğunu bilmediğim gibi cümleleri zırvalamıştım son bir defa. Bana inanmıştı ama onun ölmüş olabildiğini düşünmek bile içimi yiyip bitiriyordu. Bir hisle aniden "Görebilirsem belki tanırım." cümlesi fırlayıverdi dudaklarımın arasından polisler tam gitmeye yeltenirken. Neden böyle bir şey demiştim, neden görmek istemiştim bilmiyordum.

Gözlerimi açtım ve kafamı duvara doğru çevirdim. İçimdeki cesaret kırıntılarına kuşlar dadanmıştı adeta. Kafamı yavaşça aşağı doğru indirdiğimde gördüğüm manzara karşısında şok olmuştum. Bu, soğuk ve kasvetli bir insan cesedini ilk defa görüşümdü. Okula giderken o neşe saçan çocuklar nasıl da bir gün bu hale gelecekti, kasvetli düşünceler damarlarımın içinde dolaşan buz misali vücudumu dondurmuştu. Yüzünü süzmemle içime su serpildi ama önümde bir ceset durması tüylerimi diken diken yapmıştı. Tahmini 17-18 yaşlarında, siyah, dalgalı saçları ve ince yüzündeki dolgun dudaklarıyla karşımda onun bir kopyası vardı sanki ama o değildi. Ona olan benzerliği gözümün her darbesinde artarken, boynundaki NYX harfleri dikkatimi çekti. Daha net incelememe fırsat bulamadan polis memuru yüzünü örtmüştü. Kafamı olumsuz der gibi salladım ve bir şey sorulmaya kalmadan morgdan dışarı çıktım.

Neden yapıyordum bunu? Önce onunla yaşadıklarımı anlatamamıştım, şimdiyse o olmadığından emin olmak için cesedini görmek istemiştim. Bunlar ne işime yarayacaktı ki, çok tutarsız hareketlerim vardı. Hala kendime gelememiştim adeta. Bu sefer kollarımı sıvayıp zihnimde bizzat temizliğe çıktım ve bir şey düşünmemek için hayali gökyüzümdeki yıldızları saymaya başladım.

Sanki 10 dakika önce hiç ceset görmemiş gibi hastane odasına girdim sakince. Odada yatağın üstüne koyulmuş sırt çantasından başka bir şey yoktu. Sanırım yeşil duvarlar arasındaki paspal hayatıma geri dönecektim. Yatağımın ucuna oturdum ve sırt çantasının kenar cebine koyulmuş telefonumu aldım elime. Arama yoktu, mesaj yoktu, bir tane bile bildirim yoktu. O an anladım gerçekten. Yalnız hayatıma geri dönmüştüm.

3 gün öyle kolay gelip geçmişti ki 'Saymaya başlamalı mıyım acaba.' diye düşünürken odaya aniden yüzünü görmeye alışık olmadığım bir hemşire girip "Testler olumlu yönde, zatürre artık tehlike teşkil etmiyor, şanslısın bugün çıkış işlemlerini yapabiliriz." deyivermişti. Tahmin edeceğiniz gibi annem o günden sonra ortalıklarda görülmedi, hastane masraflarını da uzaktan ödemişti, ne aramış ne de yazmıştı. Serra Köseydi, her zaman olduğu gibi yok olmuştu ya da sadece benim için kayıptı.

Hastanede, annemin hastaneye neden geldiği ve neden bir şey dahi demeden gittiğinden hariç, kafamı meşgul eden bir diğer konu hala değişmemişti. O çocuk kimdi? Aklımdaki soru silsilesi bitmek bilmiyordu. Yıllardır ıssız olan villada ne işi vardı? Neden atlamıştı ocak ayının ayazında havuza? Ceset kime aitti? Villadaki çocuğa neden bu kadar benziyordu? ve ambulansı kim aramıştı? O geceden sonra çocuk nereye kaybolmuştu ya da yaşıyor muydu? Soruların içimdeki karşılıklı savaşı devam ederken annemin ziyaretinde bıraktığı sırt çantasını da alıp hastaneden dışarı adımımı atınca kafamdaki başka bir gereksiz ve gürültülü sahnenin perdelerini kapatmıştım.

Bu ayazda bile insanların sokakları doldurduğunu görmenin şaşkınlığıyla kapüşonumu kafama geçirip montumun içine gömüldüm. İnsan içinde olmak beni korkutuyordu, kendimi onlara karşı savunmasız hissediyordum. Beni hayata hazırlayan ebeveynlerim ya da yaşanmışlıklarım olmamıştı. Yalnızlığıma sığınıp her şeyden kaçmıştım, insanlardan bile.

Taksiler vızır vızır geçiyordu ama bir boş taksi yoktu. Sanki ayazı bir fırsata çevirmek için dışarı atılmıştı herkes. Boş taksi bulamadım ve ara sokaklardan geçmeye özen göstererek ufak ufak yürümeye başladım. Saat sabah 06.00, günlerden Cumartesi, aylardan Ocak dışarda keskin soğuk, içimde geriye teptiğim düşüncelerin harlanan alevi. Ara sokağın birinde uzun uzun yürüyordum, o kadar fazla yürümüştüm ki bacak kaslarımı hissetmiyordum. Kafamı aşağı eğmiş, sağ bacak öne, sol bacak öne...sağ bacak öne, sol bacak öne...komut veriyordum hissizleşen bacaklarıma.

Bir saatin sonunda kafamı asker gibi komut veren düşüncelerden arındırıp, tanıdık kaldırıma, tanıdık siyah demir kapıya ve eskimiş yeşil döküntü duvarlara baktım. Birkaç küçük nefes sonrası minik valizimden anahtarı çıkarıp kapıya yöneldim. Beni evin kasvetli havası karşılamıştı, alamadığım ne kadar nefes varsa, ne kadar yıkılan hayallerim varsa, parçalanan yüreğimdeki ayak izleri hepsini ama hepsini bu eve borçluydum. 23 yaşında hala hayalleri olmayan büyük bir bedene tutsak küçük bir kız çocuğuydum. Hayatım sanki bu küçük eve kelepçelenmişti. Yaşayamadan ölecektim...

Evin soğukluğuna aldırmadan küçük odada bulunan ufak ısıtıcıyı açıp duş almak için banyoya ilerledim. Uzun süredir yürümemle sırılsıklam olmuş üstümü bir bir çıkardım. Banyonun soğukluğuna aldırış etmeden sıcak suyu açıp aynanın karşısına geçtim. Çıplak vücudum cılızdı, ince bacaklarım, ince kollarım zayıflığıma inat çıkık elmacık kemiklerim, kemerli burnum vardı. Kalçamdan aşağı dökülürken yıllardır dokunmadığım soluk kumral saçlarım, büyük kahve gözlerim ve rastgele oluşturulan çirkin tabloya arılan ressamın imzası, son bir dokunuş gibi gelen göz altı torbalarıma yakışan kırmızı gözlerim aynada beni selamlıyordu. Sıradan ama açılınca gün yüzüne çıkan çirkinliğimle dış görünüşüm de hayatım gibiydi.

Sıcak buhar, aynayı kaplayınca kendimi incelemeyi kestim ve soğuktan titreyen vücudumu yakıcı sıcağın içine attım. Kaynar suyun soğuktan titreyen vücuduma temasıyla alev aldığını hissettiğimde suyu ılık olacak şekilde ayarladım. Su damlalarının vücudumdan akışını izlerken gözlerimi kapadım, tam o anda gözlerimin önüne yaşadığım olaylar geldi. Karanlık gökyüzünde dans eden bedeninin aksine gözleri geceye savaş açmış gibiydi. O gözler...içinde barındırdığı karanlık, baktığımda içimde oluşan garip his, gözleri gecenin en güzel saatinde şehrin en ırak yerinde yıldızları seyrediyormuşum gibi hissettirmişti. Saklanmak için nede doğru bir yer olurdu onun gözleri, bunca zaman saklandığım yer değil miydi gökyüzündeki ıssız karanlık.

Duştan hemen sonra eşofmanımla kalın siyah sweatimi giyip, soğuğun da etkisiyle titreyerek ayaklarıma çoraplarımı geçiriverdim. Isınmış olan küçük odaya girip krem rengi koltuğa uzandım. Vakit hala sabahtı, güneş evime uğramıyordu bile. Kalın perdeler yüzünden ev karanlıktı, saçlarımı toplayıp geri attığımda bedenim ortamın ısısıyla mayışmaya başlamıştı. Gözlerim kapanmaya başladığında gözlerimi karanlığa teslim ettim.

Soyut GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin