Nere gidecektim şu an neredeydim bilmiyordum, sanırım bu anı daha önce hiç hayal etmemiştim, hiç özgürlüğümü elime alacağımı bilmiyordum, içimde yarım kalan parçalarla öylece yürüyordum elimde para dolu çanta, üstüme sinen yabancılıkla.
Evime gitmek istemem saçmaydı, hayla gözlerimin önünden gitmiyordu alev almış evim. Nede garip hayla evim diyebiliyordum yıllarca yabancısıymışım gibi diken üstünde tutsak kaldığım duvarlara, ağlarken uyuya kaldığım kanepem, küçük ısıtıcım, çalışmayan televizyonum, insanları izlediğim küçük pencerem sanki hayla benimmiş de bir anda alınmışlar gibi hissediyordum. Yıllarca alıştığım gibiydi her şey sanki milyonlarca sorulacak sorular arasında boğulmaya terk edilmiş cevapları, benim hayal gücüme bırakmışlardı, eskiden yana tek farkım daha özgürdüm ama bundan sonrasını göremiyordum, elimde avucumda ne varsa alınmış yenilerini koymam için bir şans verilmişti.
23 yaşıma tam olarak basmıştım, garip olan yaşadıklarım değil yaşayamadıklarımdan sonra yaşama fırsatımın olmasıydı ama bunlara karşı bir duygu besleyemiyordum hissizdim yada sadece amaçsızdım. Ne yapacaktım? İş mi bulacaktım? Ev mi bulacaktım? Yeni bir şehre mi taşınacaktım? Arkadaş edinmeye mi çalışacaktım önce yoksa sevgilimi? bunları düşünürken geldiğim yerin yanmış yeşil duvarlar olması sadece tek bir şeye çıkıyordu yeni hayatımda 'Önce buradan çocukluğumu çıkaracaktım.' .
Siyaha bürünmüş duvarlar eskisinden de ıssızdı. Duvarlar, kanepem, ısıtıcım, televizyonum, pencereler hepsi şimdi bir anda yok olmuştu, 'Kül olup uçtu' seyircilerden birinden yükselen bu kelimeler öyle kanıma dokunmuştu ki polis şeritlerinden atladığım gibi içeri girdim ve son kez odaları tek tek dolaştım. Küçükken cezalandırıldığım odaya girdiğimde nefesim ciğerlerimle savaş içinde bedenime veda ediyordu, kapısı yoktu artık kimse beni bu odaya kapatamaz, karanlıkta bırakamazdı, bu düşünceyle beraber hıçkırıklarında boğulan küçük kızın yerde titreyerek yatan bedenine baktım, o kadar çok istiyordum ki onu buradan çıkartmak ama hayla kapı ordaydı, kırıktı yerdeydi belki de ama hayla kapı oradaydı, zihnimde hayla o kapı bu odada o küçük kızda aynı yerde gözlerini kapatmış asla elde edemeyeceği hayalleri kuruyordu.
Evde...evimde, çok fazla durmadan çıktım ve yine çıkmazım olan oraya gittim, hava kararıyordu, ruhum gibi. Ruhumu gökyüzüyle paylaşmak onun yıldızlarıyla ruhumu aydınlatmak üzere her zamanki adımlarımı attım, her zamanki sokaklardan geçtim, her zamanki kaldırım taşlarına bastım. Demirliklerin arasından her zamankinden daha zayıf olan bedenimi geçirip, çalıların arasından villaya girdim.
İçimdeki karmaşayla tek başıma kalmıştım şimdi, aklımdaki bir milyon sorudan sadece evime gerçekte ne olduğunun cevabını arıyordum. Neden bir anda tutsak tutulduğum ev aleve verilmiş ve artık beraat ettin denmişti. Oyun mu bitmişti? Kendimi deney faresiymiş gibi hissediyordum, üstümde bir sürü deney yapılmış sonra bedenimde ve ruhumdaki yaralarla doğaya bırakılmıştım.
Çantayı kucağıma alıp başka bir şey aradım içinde , cevap aradım, en azından bir kaç cevaba ihtiyacım vardı hayatıma devam etmek için, çantanın içindeki paraları eşeledikçe içinde küçük bir zarf ortaya çıktı, çantayı kapatıp kenara koyup derin bir nefes aldım.
Doğum günün kutlu olsun Eda. Biliyorum aklın karışık, daha doğrusu aklın yıllardır karışık, yaptığım şeylerin telafisi yok belki ama bir ihtimal beni anlarsın ve benden bir nebzede olsa nefret etmezsin. Yaşımı biliyor musun Eda? Sana kendimi tanıtamadım, sana kendimi gösteremedim, sana hayatında kolaylık sağlamak dışında hiç bir emek vermedim. Yaşımı bilip bilmemenin önemi ne biliyor musun sevgili kızım...
Arkamdan gelen sesle mektubu hızla buruşturup cebime soktum, arkamı döndüğümde karşımda tanıdık simayı görmemle benim bile o ana kadar fark etmediğim gözyaşlarımı hızla sildim. Sürekli onunla burada karşılaşmam normalden daha fazla dikkatimi çekiyordu, yıllardır burada yalnızdım onu hiç görmemiştim ama artık her buraya gelişimde onu burada görüyordum, sanırım zihnimle yalnız kalmam gereken başka bir yer bulmalıydım çünkü sonuçta hayla intihara meyilli bir psikopat olmasından başka onun hakkında bir şey bilmiyordum. Sağlıklı düşünürsek aslında ben ne başkaları nede hayatımdaki kimsenin hakkında bir şey bilmiyordum ne kadarda tek düze yaşıyordum, umurumda olması dışında asla kafamdaki soruların cevabı hakkında somut düşünmedim onu zihnimdeki soyut geceye bırakıp soru işaretleriyle beraber arkadaki boş sandığa kapatıyordum.
Bunun farkındalığının bile benim için bir faydası yoktu nefes alarak yaşıyor, bacaklarımın götürdüğü yere kadar yürüyor, mantığım el verdiğince merak ettiğim şeyleri cevaplıyor ve böyle bir döngünün içinde ölmeyi bekliyordum.
"Neden sürekli buradasın?" mektubun yarattığı karmaşayı ona öyle net yansıtmıştım ki, sanki onun yanında kalmasını isteyen Edayla, şu an buradan gitmesini isteyen Eda aynı kişi değildi. Sallanan bedende ki tek net şey yine gözleriydi, karanlıkta parlayan siyah gözler...Bunu nasıl başarıyordu bilmiyordum, kamburu o kadar netti ki artık 'Hey, ben buradayım' diyordu bir an yine ona bu kamburu bahşeden yükleri merak ettim. Rotam yine gözleri olduğunda gözlerimi oyarcasına bakarken kalbimi durduran o cümle dudaklarından öyle bulanık çıkmıştı ki kala kalmıştım karşısında.
"Sana ihtiyacım var..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soyut Gece
Novela Juvenilİki ruhun tek bedene karışan acılarının buluştuğu gözler. Acıyla kavrulan iki ruh. Eren Eraslan...koca siyah gözlerinde yaşayan geceden habersiz, ruhundaki sızıyla yaşayan yalnız çocuk. Eda Aydoğan...geceye muhtaç olan küçük kızı beslemeye adanmış...