Suratıma vuran ışığa gözlerimi alıştırmaya çalışırken, zorlayarak bedenimi doğrulttum arabanın birinin içinde ve yalnızdım, kafamı cama çevirdiğimde kocaman ışıltılı restorana baktım, etrafta sürüyle insan vardı , öbür cama baktığımdaysa açık hava konseri beni karşılamıştı. Kapı kilitli değildi, arabadan aşağı indiğimde hızlı adımlar atmak üzere bacaklarımı hazırlamıştım ki arabanın öbür tarafındaki ses beni bir anda durdurdu "Uykucumuz uyanmış." kaşlarımı çatıp kafamı çevirdiğimde annemi görmemle tekrardan önüme dönüp yürümeye başladım.
"Sana gitmeni söylediğimi sanmıyorum kızım." ondan korkuyor olduğum gerçeğiyle mücadele ederken çoktan durmuştum. Evet ondan deli gibi korkuyordum 23 yaşındaydım ama onunla mücadele edemiyordum, çocukluğumu kabus gibi yaşamamı sağlayan bu duygusuz kadından korkuyordum. Bana her uyarı yapılması gerektiğinde eve bir kadın geliyor ve beni odaya kilitleyerek sabaha kadar yemek ve su vermiyordu, ertesi günse hiçbir şey olmamış gibi kapıyı aralıyor yemeğimi hazırlarken "Anne sözü dinlemek önemlidir küçük kız." diyordu, onun kadar duygusuzdu bana bakmaya gelen kadınlar. 18 yaşıma kadar küçük bir odaya kilitlenmeye devam ettim, istemeden de olsa yaptığım hataları annem bir şekilde duyuyor yada görüyordu, o kadar diken üstünde yaşamaya başlamıştım ki, sadece nefes alıp vermekten başka bir şey yapamaz oldum şu 5 senede.
Korkularımdan bu hayattan çıkamıyordum bile, cezalandırılmaktan, açlıktan karanlık odada bütün gece sancılarla ağlamaktan o kadar çok korkuyordum ki bana bunları yaptığı için ondan nefret bile edemiyordum, korku iliklerime öyle işlemiş ki başka bir duyguya yoğunlaşamıyordum bile. Yanımda olmadan yaptırdıkları aklıma geldikçe kanlı canlı karşımda duran bu kadının bana yapacakları ödümü koparıyordu.
Arkamdan saçlarıma daldırılan ellerle gözlerimi sımsıkı yumdum, bir anda kalçama doğru uzanan saçları toplamaya başlamasıyla hayretle araladım kapadığım gözlerimi. Saçımı tepeden topladıktan sonra "Doğum günün kutlu olsun güzel kızım." dediğinde dilim damağım kurumuştu. Açlıktan şekerim mi düşmüştü yoksa hastanedeki duygudan yoksun anneme bir arabamı çarpmıştı, çünkü sesi yumuşak ve sıcaktı.
Hiçbir şey dememe izin bile vermeden elimden tuttuğu gibi arabanın içindeyken gördüğüm büyük ve 'ben pahalıyım' diye bağıran restorana sürükledi beni, tedirgindim olacaklara karşı ama sanki dilim tutulmuş gibi ağzımı açıp bir şey diyemiyordum. Restorana girdiğimiz an üstümdeki 'düştük ama yıkılmadık' kombinim ile kalakalmıştım. Kadının biri annemi daha öncede görmüş gibi davranarak kocaman gülücüklerle oturacağımız masaya götürdü bizi. Oturduğumda karşıma oturmasını izledim, oturuşu bile zarif ama donuktu, benim gibi 'Ev benim, arsa benim.' oturuşu yapmamıştı. Önümüze bir sürü yemekler görsel şölen gibi masaya sıralandığında olan biteni izlemiş yemeklere boş boş bakıyordum ki "Başla." tekdüze bir ses tonuyla emir verip yemek yemeye başlamamı bekler gibi yüzüme baktığında, elime çatal alıp yemeye başladım, başımı masaya indirmiş yemek faslı bitene kadar kaldırmamıştım. Onun dediği her şeyi, verdiği her emri yapmak zorunda hissetmek nasıl bir psikolojik problemdi bilmiyordum.
"Neden bana böyle davranıyorsun?. Neden böyle kafamı karıştırıyorsun? Bunca zaman sana karşı hep sustum, tek bir soru sormama dahi izin vermedin, beni mahkum ettiğin hayatta çürüyüp gideceğimi, o yeşil evde son nefesimi yapayalnız vereceğimi her şeyi sindirmişken, kendimi bir anda burada buluyorum. Ne istiyorsun benden?" tek nefeste sormuştum, nefes almak için ara versem devam edemeyecekmişim gibi.
Yüzüme bakakalmış gibiydi, derin bir nefes alıp saçlarını arkaya doğru atıp masada ellerini birleştirdiğinde derin bir nefes aldım ve yutkundum zorlukla. "Sana açıklamak için buradayım her şeyi Eda, son kez görmek istedim seni." dediğinde kaşlarımı çatıp "Tekrardan kaçacak mısın benden?" dediğimde tebessüm ederek "Gidiyorum Eda, senden çaldığım hayatı sana geri veriyorum ve hayatından sonsuza dek çıkıyorum..." dedi ve çantasını masanın üstüne koyup devam etti yarım kalan lafına "İçindeki not defterinde bir adres var, yeni evin artık ora içinde yeni bir hayat kurmana yardım edecek miktarda para var." bir masanın üstünde duran çantaya bir annemin suratına baktım "Çaldığın hayatımın bedeli bu olmamalı." dudaklarımdan ıkınarak çıkan kelimeleri içimden yüz kere daha tekrar ettim.
"Tek bir soru..." gidecekti onu tutamayacaktım, tıpkı küçük bedenimi o yeşil duvarlara hapis etmeden önce ki gibi ve ben ağlayamayacaktım bile o bakarken, o ağlamama bile izin vermeden gidecekti. Yıllarımı verdiğim onca soruya rağmen en çok merak ettiğim tek bir soru vardı "Neden çığlıklarımı duymadın hiç?" sorduğum an gözlerimin dolduğunu hissettim.
"Lavaboya gitsem iyi olacak." der demez masadan kalkıp cevap vermesini dahi beklemedim, yüzüne dahi bakmadım. Lavaboyu bulana kadar gözyaşlarım bir bir akmaya başlamıştı bile, boğazımdaki dikenli zincirlere aldırmadan her adımımda bir kere zar zor yutkunarak aynadaki aciz suratıma baktım. Hıçkırıklarımı salmak için çok geçti çoktan bedenim alev almaya, boğazımdan lavlar akmaya başlamıştı. Soğuk suyla yüzümü on kez yıkamıştım, 15 dakika boyunca kendimi zapt etmeye çalışmamla iyice mosmor olmuş suratımı bilmem kaçıncı kere yıkadım, sonra derin bir nefes alıp lavabodan çıktım. Masaya doğru ilerlerken önce masada yanan mumları sonraysa rengarenk pastayı görmem bir oldu, masadaki tek eksik ise annemdi, masanın önünde durmuş rengarenk pastayı ve üstündeki küçücükken annemle çektirdiğimiz fotoğrafı görmemle sandalyeyi çektim ve pastanın yanı başına oturdum.
Bizi karşılayan ve masaya oturtan kadın önümden geçerken annemi sormuştum oysa sadece "Gitti." demişti. Masada duran çakmağı aldım ve mumları bir bir yaktım gözlerimi sımsıkı yumup içimden "Mutluluktan öte güzel bir ölüm diliyorum." dedim ve gözlerimi yavaş yavaş aralayıp mumları üfledim, masadan kalktım ve öylece masanın üstünde duran çantayı alıp restorandan çıktım.
Buraya kadar Serra Köse, zihnim artık senden ırak...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soyut Gece
Teen Fictionİki ruhun tek bedene karışan acılarının buluştuğu gözler. Acıyla kavrulan iki ruh. Eren Eraslan...koca siyah gözlerinde yaşayan geceden habersiz, ruhundaki sızıyla yaşayan yalnız çocuk. Eda Aydoğan...geceye muhtaç olan küçük kızı beslemeye adanmış...