Şaşkınca arkama baktığımda Sonat'la karşılaşacağımı biliyordum.
Benim merak ettiğim... Burada ne işi olduğuydu.
Hızla kolumu tutarak oturduğum sandalyeden kaldırdı ve peşinden sürüklemeye başladı. Hafifçe Bertuğ'a dönerek, sadece dudaklarımı oynatıp 'Özür dilerim.' dedim.
Aniden birşeye takılmamla dengemi kaybedip yere düştüm. Sonat, kolumu tuttuğu için benimle birlikte düşmüştü.
Ama bir sorun var!
Ben altta, Sonat hemen üstümde.
Yüzlerimizin çok yakın olması nedeniyle nefeslerimiz birbirine karışıyordu ve... Ah! kokusu...
Gözlerim aralık olan dudaklarına kaydı. Onu kesinlikle öpmek istiyordum. Ama zaman ve mekan yüzünden bunu başka bir zamana ertelemem gerekiyordu.
Dirseklerimden destek alarak kalkmaya çalıştım. Sonat, bunu farkedince bozuntuya vermeden üzerimden kalktı. Uzattığı elini tutarak beni kaldırmasına izin verdim.
Sessizce "Dikkat et." deyince gözlerimi onunkilerle buluşturdum.
"Kolumu tutmasaydın düşmezdim." dedim umursamaz bir sesle.
"Bu geçerli bir bahane değil İlay."
Ona cevap vereceğim sırada işaret parmağını dudağımın üzerine koyarak "Şş." dedi.
"Çok konuşuyorsun." Ardından parmağını çekerek yürümeye başladı.
Olduğum yerde şaşkınca onu izlerken "Gel." demesiyle bacaklarımı hareket ettirerek yürümeye başladım.
Nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ama kalbim onu takip etmem gerektiğini söylüyordu.
°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°
Arabayı uçurum kenarına parkettiğinde neden buraya geldiğimizi düşünmeye başladım. Kendimi tatmin edecek bir cevap bulamayınca Sonat'a döndüm.
"Burada ne işimiz var Sonat?"
"Hadi, gel." dedi ve arabadan indi.
Arabaya yaslanarak manzarayı izlemeye başladı. Oldukça yavaş hareketlerle onu taklit ederek arabadan indim ve yanına gittim.
"Çok güzel." dedim manzarayı izlerken. Sesim fazla kısık çıkmıştı.
Bir süre manzarayı izledikten sonra Sonat aniden bana dönerek "Konuşmamız gereken bir konu var." deyince ona bakmamak için büyük bir uğraş vermiştim. Bu ses tonunu ilk defa duyuyordum ve altında ne yattığını bilmiyordum.
Önüme geçerek görüş alanıma girince ona bakmak zorunda kaldım. Omuzlarımdan tutarak yavaş hareketlerle sırtımı arabaya yasladı. Yüzünü, yüzüme yaklaştırarak "Neden yalan söyledin?" diye fısıldadı.
Nefesi dudaklarıma çarptığında gücümün git gide tükendiğini farkettim.
Konuşamıyordum!
"Senin için ne kadar endişelendim. Haberin var mı?" dedi ve dudaklarını benimkilerle buluşturdu.
Ona karşılık verebilirdim. Zaman ve mekan buna uygundu. Diliyle dudaklarımı araladığında robot gibi durmaktan vazgeçip ona karşılık vermeye başladım. Dudaklarının tadı muhteşemdi ve onu kesinlikle bırakmak istemiyordum.
Aniden üzerimden kalkarak "Hayır!" diye bağırınca irkilmeme engel olamadım.
"Sonat." diye fısıldadım ürkek bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Baharı Beklemez
JugendliteraturSeni en çok mutlu edenler her zaman yanında olmaz, bazen giderler... Onlar gidince bir daha hiçbir şeyin yoluna girmeyeceğini, seni acıtan şeyin hiç geçmeyeceğini düşünürsün. Zaten geçmesini de bekleme. Çünkü kalbin iyileşmedikçe acında geçmez.