Korkuyorum. Nedensizce korkuyorum. Ayame için, eskiden sevdiğim adam için, kendim için.. Çok korkuyorum. Bu korkum son haftalarda başladı. Nedeni ise Ayame'nin okula gelmemesiydi. Bana 'iki ayım kaldı' dememiş miydi? Şimdi neden gelmiyordu... derslerinden geri kalıyor ve kalıcaktı...
- Kim Ayame.
Sınıf sessizdi. Kimse 'burada' demiyordu o kendine has sesiyle. Onu gariptir ki, özlemiştim. Okuldan sonraydı. Yoongi hyung beni almaya gelmişti. Birlikte eve giderken market görmüş, hyunga durmasını söylemiştim. Markete girip bir kaç abur cubur almış sonra apartmana gitmiştik.
- Eve gelmeyecek misin?
Kendi evimin kapısına bakıp iç çektim. Gülümsedim.
- Bir kaç saate gelmiş olurum.
- Nereye gidiceksin?
- Ya__ Arkadaşıma. Çok uzak değil. Aradığında hemen gelirim.
- İyi. Fazla kalma. Yarın sınavların var. Onlara iyi bir şekilde girmelisin.İçeriye girerken bende onu kafamla onaylamıştım. Kapıyı kapatırken gülümsemişti. Nefes verip yan daire kapısına bakmıştım. Kapının arkasında her şey olabilirdi. Abisiyle oynayan küçük bir kız. Yada kavga eden kardeşler. Köpeğe toka takan evlat. Her şey.
Kendimi sakinleştirmek amacıyla derince iç çekip elimi yumruk yaptım. Kahve kapıya vurmadan önce boğazımı temizledim. Bir kaç eşya düşme sesinin ardından kalın ve yorgun bir ses duydum.- Kim o?
Yorgundu sesi. Yutkunup konuştum.
- Park Jimin.
Kapı yavaşlıkla açıldı. Ardından kırmızı saçları karman çorman, gözlerinin içi kıpkırmızı, üzerinde kırışık olduğu belli olan koyu yeşil tişört ve siyah bir şort giyen Kim Taehyung çıkmıştı. Kim Taehyung bu olamazdı. Bana yorgunca baktı ve ardından gülümsedi. Bu yorgunluğa rağmen güçlü olan bir gülümsemeydi. Sanki 'iyiki geldin!' der gibiydi.
- Beni içeriye almayacak mısın?
Bunu dememle hemen kendini düzeltmiş beni içeriye almıştı. Etraf... savaş alanı gibiydi. Yerde kırılmış saksılar ve içinde olan topraklar yere saçılmıştı. Kapının ardından gelen düşme seslerinin kaynağı olan sehpa yerdeydi. Salonda olan televizyonun ekranı kırılmıştı. Koltuklar ve minderleri yırtılmış etrafı pamuk etmişti. Boğaz temileme sesiyle dikkatimi dağılmış adama verdim.
- Etrafın kusuruna bakma. Ben ve Ayame biraz... tartıştık.
- O iyi mi?Endişeyle soruma üzgünce gülmüştü. Sonra da acı bir tebessüme dönüştü.
- Ken.. kendin görmek...is.. ister misin?
Kısık sesi onaylayınca önden odadan çıktı. Son kez salonu süzüp peşinden gittim. Bir odanın önünde durdu ve burnunu çekti. Kapıyı açtı ve geri çekildi.
Yatakta ölü gibi yatan kız, kalp seslerini dışarıya duyuran makineyle nasıl tepki vereceğimi bilemedim. O.. Aklıma gelen görüntülerle gözlerim doldu. O.. ablamın son günlerindeki haline çok benziyordu.- Ayame.
Diye fısıldadım. Kalp atışları zayıf değildi ama güçlü olduğunu da söyleyemezdim. Dudaklarımı yalayıp yanımda kardeşine boş gözlerle bakan kırmızı saçlı genç adama baktım. O duygusuz baksa da anlayabiliyordum. Elimi omzuma koydum. Anında bakışları beni buldu.
- O uyuyor mu?
Tekrar kardeşine döndü bakışları.
- Yatağa yattığından beri.
Bu cümle çok korkunçtu. Bana dönüp tebessüm etmeye çalıştı.
- Yani iki haftadır.
Yutkundum.
- Konuşalım mı?
Kafasıyla onaylayıp tebessüm etti. Kapıyı açık bırakarak salona geçtik. Tüyleri toplamaya yeltenince onu durdurdum.
- Bırak böyle kalsın. Seni yargılayacak değilim.
Birbirinize bakıp üçlü üstü tüyle kaplanmış koltuğa oturduk. Ben elimde getirdiğim yiyeceklere bakıyordum, o ise bana. Bakışlarımızı birleştirdiğimde gördüğüm parıldayan kahvelerle gülümsedim.
- Yemek yedin mi?
Kafasını kaşıdı. Utançla gülümsedi.
- Zamanım olmadı.
Kafa sallayıp poşetimin içinden hazır Kimçi'yi çıkarttım.
- Hadi ısıtıp yiyelim.
Bana kocaman gülümsedi ve elimden Kimçi'yi aldı. Birlikte hazırladık. Masaya geçtiğimizde eskiden ona yaptığım gibi ben ona yedirdim. O zamanki bakışları sanki... sanki aşık gibiydi.
Tekrar koltuğa oturduğumuzda derince nefes alıp konuşmaya başladı.- Ayame iki hafta önce okul sabahı yaptığım patatesli yumurtadan sonra kan kustu. Hemen doktora götürdüm. Doktor... iki hafta gibi kısa bir süre zamanı olduğunu söyledi. Bunu Ayame de biliyormuş ama bana söylememiş. Bunu duyup eve geldiğimizde kavga ettik. Tanrım.. ben çok salağım.
Büyük elleriyle yüzünü kapadı. Ayame.. bana da yalan söyledin demek.
- O gün öğlen yatağa yattı ve uyudu. Diğer sabah kalkmadığını görünce odasına gittim. O.. nefes alamıyordu. Telaşla onu hastaneye götürdüm. İşte bir şeyler yaptılar, hayata döndürdüler. Eve gelen ekipler onu cihazlara bağladı. O gün bu gün... yatıyor. Yemeklerini ve suyunu serumlar sayesinde alıyor. Benimle konuşmadı. Konuşmuyor. O.. ölü gibi.
Diyerek ağlamaya başladı. Onu anlıyordum. Burnumu çekip onun yanına kaydım. Omuzlarına kollarımı sarıp başını boyun girintine koydum. Elleri direk belimi buldu ve sıkıca sarıldı. Kırmızı saçlarını sevdim, öptüm doya doya.
Kendine geldiğinde yüzü kıpkırmızı olmuştu ama yine de gülümsüyordu.- Jimin.
Ona güzel gülümsememle baktım.
- Ben tüm yaşadığımız kötü günler için çok pişmanım. O günler için özür dilesem af eder misin beni? Şu anda ve hayatımın geri kalanında bana destek olacak sana ihtiyacım var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Again [Vmin]
FanfictionIm Not Cool'un devam hikayesidir. -kapak tasarımı bana aittir-