Melis eve girdiğinde kapının eşiğinde birkaç saniye durakladı. Uyumak istemiyordu. Aklında dolaşan yüzlerce bağımsız düşünce vardı bunlar birbirine bağlanamıyordu. Bütün duygularının gelip boğazında düğümlendiğini hissediyor ve ilk kez birileriyle konuşmak için delice bir istek duyuyordu. Fakat kime anlatacaktı ki? Kim anlayabilirdi onu?
"Keşke burada olsaydın Pelin." Diye mırıldanırken sırtını kapıya yasladı ve yere diz çöktü. Elleriyle saçlarını geriye doğru tararken başındaki şapkası da düştü.
"İlk kez seninle dertleşmek, konuşmak istiyorum. Neredesin?" Sanki koca bir yumru boğazına oturmuştu ve yutkunmasına engel oluyordu. Ağlamak istedi. Gözleri şişene kadar, sabaha kadar ağlamak... Yapamadı. Nefes almak, sakinleşmek istedi... Sanki bir el boğazını sıkıyordu. Ne nefes alabildi ne yutkunabildi ne de oturduğu yerden kalkabildi.
Kendi kendine telkinler vermeye çalıştı ama bunda da başarılı olamadı. Her seferinde kendi kendini teselli etmekten bıkmıştı. Anlaşılmak istiyordu. En azından bu sefer birisi onun acısına ortak olsun istiyordu. Ama bu çok zordu. Onun yaşadığını yaşamayan birisi onu nasıl anlayabilirdi ki? Sevgisizliğin annesizliğin, kimsesizliğin nasıl bir şey olduğunu kim anlayabilirdi ondan başka? Belki Pelin... Ama Pelin her zaman uysal ve sessiz bir kız olmuştu. Onun kadar çok dayak yiyen, onun kadar çok ceza alan kimse yoktu. Sadece canavardan değil, kendisinden yaşça büyük çocuklardan da çok dayak yemişti.
Şimdi annesi olacak o kadın bütün bu olanları unutturabilecekmiş gibi başka bir geçmiş uydurmuş ve herkese de onu anlatmıştı. Ne yapacağını bilemiyordu genç kız. Onu bozmamaya ve amacını anlamaya çalışmıştı ama kafası öyle allak bullaktı ki ne yapacağını ne düşüneceğini şaşırmıştı. Soluk almasının daha da zor hale geldiğini fark edince güçlükle ayağa kalktı ve kendini tekrar dışarı attı.
Merdivenleri nasıl indiğini, apartmandan nasıl çıktığını, sahile ne ara ulaştığını bilmiyordu. Orada olduğunu bile sonradan fark etmişti. En yakınındaki banka bıraktı kendini.
Denizden esen hafif rüzgar saçlarının arasından geçtiğinde şapkası olmadığını fark etti. Nerede bırakmıştı şapkasını? Eve girer girmez saçlarını karıştırırken yere düşürdüğünü hatırladı.
Gözlerini kapattı ve kulağına ulaşan dalga sesleriyle sakinleşmeyi diledi. Kalbi çok hızlı atıyordu ve düşünceleri hala düzene girememişti. Derin derin nefesler aldı. Tanıdık deniz kokusu iyi gelmişti. Boğazındaki yumru gitmese de en azından artık nefes alabiliyordu.
"Çay?" Duyduğu sesle gözünü açtı ve tanıdık kahverengi gözlerle karşılaştı. Mert elindeki karton bardaklardan birini uzatırken gülümsedi.
"Teşekkürler." diyen Melis yavaşça bardağı aldı.
"Şeker?" Melis başını iki yana sallayarak reddetti. Mert birkaç saniye boyunca Melis'in yüzüne baktıktan sonra yanına oturdu.
"Seni şapkasız görünce neredeyse tanıyamayacaktım."
"Unutmuşum." Dedi Melis gözlerini denizden ayırmadan.
"Dalgın görünüyorsun. Arkandan 3 kez seslendim." Melis cevap vermediğinde Mert iç çekerek ayaklandı.
"Sanırım kendinle baş başa kalmak istiyorsun. Kusura bakma, rahatsız ettim." Anlayışlı ve içten bir gülümseme sundu Melis'e. "Görüşürüz."
Yürümeye başladığında Melis ne yaptığının farkında bile olmadan ayağa kalktı ve Mert'in peşinden ilerlemeye başladı.
Birkaç adımda yetiştiğinde Mert durup ona baktı. Onun durmasıyla Melis de durdu ve başını geriye atarak Mert'in yüzüne baktı. Bir şey söylemesi gerekiyordu ama ne diyecekti? Yanımda kalır mısın? Yalnız olmak istemiyorum? Korkuyorum? Beni anlayabilir misin? Birine ihtiyaç duyuyorum? O ne diyeceğini düşünürken Mert konuşarak rahatsız edici sessizliği bozdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHSUZ (Yeniden)
Ficção AdolescenteAile? Sevgi? Aşk? Hayır, hayır... Onun bu hayatta sahip olduğu tek şey bir dosttu, o da bir yangında kül olana kadar.. Peki kaybettiği dostunun yerini doldurmaya çalışanlar onu hayata bağlayabilecek mi? Yoksa onun hayatı daha başlamadan mı bitti? ##...