"Dolabını da tamamen topladın mı?" diye seslenmiştim mutfağın kapısından kafamı uzatarak.
"Evet!" diye cevaplamıştı beni yüksek sesle. Odasından çıkıp iki eliyle taşıdığı koliyi, evin giriş bölümüne yerleştirdiğimiz diğer kolilerin yanına bırakmıştı.
Daha sonra yüksek sesle gerinip sırtına rahatlatmak amacıyla bir iki kez sağa sola dönmüştü. "Bu da sonuncusuydu."
Elimdeki son kalan mutfak eşyalarının olduğu koliyi, az önce Jungkook'un koyduğu kolinin yanına koymuştum.
"Hayır, asıl bu sonuncusuydu."
Başımı çevirip ona baktığımda suratında güzel bir tebessümle bana bakıyor olduğunu görmüştüm. İki gündür tüm evi toparlama çalışmalarımızın yorgunluğu yüzüne yansısa da gülüşündeki sevinç ve huzur hiçbir zaman gücünü kaybetmiyordu. Başardık, diyordum kendi kendime. Birlikte başardık, Jeon.
Bir okul yılı bitmişti, ikinci sınıftan mezun olmuştum. Ne sunumlar, ne ödevler, ne sınavlar atlatmıştım. Bir zaman gerçekten bu senenin bitmeyeceğini düşünmeye başlasam da bitmişti işte, hayatımın en çalkantılı ama en hatırlanası senesiydi. Üniversite ikinci sınıfın bana kattığı en güzel şey, hayatım boyunca sahip çıkacağım en değerli şey şu an karşımdaki bu insandı. Huzurun en derinini, endişenin en kuvvetlisini, mutluluğun en aydınlığını, tutkunun en karanlığını bana tanıtmıştı. Tüm gerçekliğiyle hayatı yaşamış ve öğrenmiştim. Bir daha yıkılmayacak kadar sağlam basmayı öğrenmiştim, onunla olduğum sürece tüm öğrendiklerimi uygulayabilecektim. Yalnızca onunla olduğum sürece karanlığın içinden aydınlığı, hüznün içinden mutluluğu çekip çıkarabilecektim.
Önümüzde güzel bir yaz vardı, yeni başlangıçların kapısını aralayabileceğimiz bir yaz. Ve Jeon Jungkook, hiç vakit kaybetmeden ilk adımını atmaya karar vererek bu evden taşınmak istemişti. Ani kararını hemen uygulamaya geçirip iki gün önce toparlanmaya başlamıştık ve işte buradaydık. İki gündür neredeyse ara vermeden her saat çalışmıştık ve şu an son koliyi de kapının önüne yerleştirmiştik.
Ben sormasam da bana bu evden taşınmak isteyerek geçmişini terk ediyor olmadığını, geçmişini iyi kötü her haliyle kabul ettiğini, yalnızca bu evin üzerine örttüğü ölü topraktan kurtulmak istediğini açıklamıştı. Hiçbir şey söylemeden, yalnızca başımla onu onaylayarak dinlemiştim. Aslında bu açıklamayı bana değil, kendine yapıyor olduğunun pek tabii farkındaydım. Burayı terk edişinin getirdiği hüzne karşı kendini teselli ediş şekliydi bu, tam anlamıyla ikna edememişti kendini.
Önümüzdeki sene okula devam edecekti. Benden bir sınıf küçük olacağı için saatlerce söylenip mızmızlanmasını dinlemek zorunda kalmışsam da sonuç olarak bu gerçeği değiştiremeyeceğini kabullenmişti.
Evdeki tüm eşyaları kolilere koyduktan sonra tozlanan ellerimi yıkamak üzere lavaboya gitmiştim. Lavabodan çıkıp eskiden Jungkook'un odası olan odadan başımı uzatıp orada olup olmadığına baktığımda onu görememiş ve adını seslenmiştim.
"Jungkook?"
"Salondayım."
Ellerimi kurulamış olmama rağmen üzerinde kalan ıslaklığı pantolonuma kurularken salona doğru ilerlemiştim. Onu bomboş odanın ortasında yerde bağdaş kurup otururken gördüğümde hem şaşırmıştım hem de gözüme küçük bir çocuk gibi görünen bedenine gülümsemiştim.
"Ne yapıyorsun?" diye bir soru yöneltmiştim şaşkın ses tonumla.
"Hatırlıyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
healing | jungkook
Fanfiction"O çocuk hasta. Onu iyileştiremezsin, seni de hasta etmeden önce ondan uzaklaşmanı tavsiye ederim. Ya kendini kurtarırsın ya da onun seni yakmasına izin verirsin. Bu hikayede ikinizin kurtuluşuyla biten bir son yok." [21052021] @therubysjane