12 || happiness is a butterfly

557 40 5
                                    

O gün Jungkook'un evine gidip onu ağlarken bulduktan sonra hayal bile edemeyeceğim bir olay yaşanmıştı. Hiç beklemiyordum. Hele ki o durumdayken beni öpeceğini düşünmemiştim. O gece oldukça uzun sürmüştü. Her bir zerresini hisseden vücudum onun her bir dokunuşuyla ateşe girip çıkıyormuş hissiyatına ev sahipliği yapıyordu. Sabah Soojin beni arayıp nerede kaldığımı sormuştu. Sabahki dersimin varlığını tamamen unutmuştum, Soojin aradığında Jungkook'un yatağında uyuyordum. Onu uyandırmamaya çalışıp hazırlanmaya başlamıştım fakat ben kalktıktan beş dakika sonra o da uyanmıştı. Salonda giyindiğim sırada Jungkook kapının önüne dikilmişti. Henüz kalktığı için tam açılmayan gözlerini yumruğuyla ovuşturuyordu. Saçları darmadağındı.

"Geç mi kaldın?" demişti normale göre kalın çıkan sesiyle.

"Hem de çok geç kaldım." demiştim giyinmeyi bitirip telefonumu masanın üstünden alırken.

"Taksi çağıralım." Koltuğun üzerinde bıraktığı telefonuna uzanmıştı ki reddetmiştim onu.

"Olmaz. Önce eve gidip çantamı toparlamam lazım. Zaten yetişemeyeceğim."

Bileğimdeki tokayla saçımı bağlamıştım ve kapıya yönelip ayakkabılarımı giymiştim. Ayağa kalkıp karşımda duran sabah manzarasını incelemeye anca fırsat yakalamıştım. Dağınık saçlarını daha da dağıttığımda gülümsemişti.

"Sonra görüşürüz." deyip el sallamıştım. Arkamı döndüğüm anda kolumu tutmuştu.

"Bu kadar mı yani?"

Anlamadığımı belli edercesine kaşlarımı kaldırmıştım. Gülümsemesini daha da büyütüp beni kolumdan kendine çekmiş ve yanağımı öpmüştü.

Pekala, buna alışmam zaman alacaktı.

"Bu gazla derse yetişebilirim sanırım." demiştim ve uzattığı yanağını öpmüştüm.

"İyi dersler." dediğinde el sallayıp hızla merdivenlerden inmeye başlamıştım.

Önce eve gitmem, sonra ise yetişebildiğim derse yetişmem gerekiyordu. O kadar hızlı hareket ediyordum ki bacaklarım beyaz bayrağı çekmek üzereydi. Çantamı toparlayıp evden çıktıktan sonra fakülteye varmıştım.

İlk iki dersi kaçırmıştım.

Şu an aradalardı, çünkü bahçe oldukça kalabalıktı. Soojin'i arayıp nerede olduklarını sormuştum.

"Her zaman oturduğumuz yerdeyiz, büyük ağacın altında. Bahaneni dinlemek için çok heyecanlıyım Hana."

"Olmalısın."

Yolumu çevirip yanlarına gittiğimde Taehyung ve Seokjin'in de orada olduğunu görmüştüm. El salladıklarınsa ben de onlara el sallamıştım.

"Uyuya mı kaldın? Bu bir ilk olabilir." demişti Jiah dalga geçer bir edayla.

"Ekstra bir mesele çıktı."

Sesli bir şekilde söylememle gülümsemiştim. Bunu hayal edip aptal aptal güldüğüme inanamıyordum. Baek Hana cidden bambaşka bir insana dönüşmüştü.

"Hana şüpheli şüpheli gülmen duruma hiç yardımcı olmuyor. Ne oldu, anlat çabuk."

Başımı sağa sola sallamıştım. "Sonra."

Seokjin "Dersiniz var mı?" dediğinde ona dönmüştük.

Taehyung başını üzgün üzgün sallamıştı ve "Bayan Kang'ın dersi hem de. Kabus kadın. Sınavında gümlemesem derse girmezdim." demişti. O kadın ciddi anlamda canımıza okuyordu.

Seokjin bizimle aynı sınıfta değil, üst sınıftaydı. Bu nedenle Kang'ın derslerini artık almıyordu. Zevkle gülmüştü. Ayağa kalkıp "Ben de Bay Jung'un dersine gidiyorum. İyi dersler veletler." demişti.

Bay Jung'un dersleri çok zevkli geçerdi. Yalnızca ilk sene dersine girebilmiştim fakat inanılmaz bir adamdı.

Derin bir nefes vermiştim. "Artık biz de gitsek iyi olacak." Hep birlikte dersin olduğu amfiye gitmiştik ve ders başlamıştı. Ders boyu Jiah beni rahatsız edip durmuştu. Neden geç kaldığımı soruyordu ve bu dersin ortasında anlatabileceğim bir şey olmadığından susmasını söylüyordum.

Dersten sonra anlatacağımı söylediğimde harika bir çözüm önerisi getirmişti.

"Anlatamıyorsun sıraya yaz."

Gözlerimi devirmiş ve başımla onu onaylamıştım. Sıraya kısaca "Jungkook" yazıp geri çekilmiştim. Yüzüne bakmıyordum fakat tutmaya çalıştığı çığlıklarından tepkisi anlaşıyordu.

"Çıkıyorsunuz. Biliyordum! Hana bunu bahçedeyken nasıl söylemezsin? İnanamıyorum sana."

Çıldırmış halleri hoşuma giderken ders bitmişti. Rahat bir nefes verdiğimde Soojin ve Jiah karşıma dikilmişti.

"Dökülme vakti."

Derin bir nefes vermiştim. "Çıkmaya başladık."

Jiah'nın Soojin'i kolundan tutup sarstığını görebiliyordum. "Çıldırmalık olay! Soojin, ilk buluşmalarını basmalıyız!"

Soojin başını iki yana sallamıştı. "Neden böyle bir şeyi yapalım Jiah. Asıl ilk şeylerini basmalıyız."

Jiah'nın gözleri kocaman açılırken bu muhabbetin sonunun nereye çıkacağını merak ediyorum.

"O mu çıkma teklifi etti sen mi?" Bu soru Jiah'dan gelmişti.

Düşünmeye başlamıştım. Ortada böyle bir şey yoktu fakat çıktığımızı söyleyebilecek kadar ileriye gitmiştik.

"Pek öyle olmadı. Bana hislerini sonunda anlayabildiğini söyledi ve beni öptü."

İkisinin de ağzı kocaman açıldığında gözlerimi devirmiştim. Sonra Soojin birden aydınlanmıştı.

"Dur, derse geç kaldın-" Jiah ile birbirlerine bakmışlardı. "İnanmıyorum! Hemen mi? E hani ilkini basacaktık?"

"Saçma sapan konuşmayın. Böyle bir şeyi bilmenizi istemiyorum, iğrenç." demiştim yüzümü buruşturarak. Ardından bahçe kapısına doğru ilerlemiştim. İkili arkamdan konuşarak gelirlerken dün geceyi düşünmeden edemiyordum. Yaşanan olayların hızı takip edemeyeceğim kadar fazlayken her saniyeyi zihnime kazımaya çalışmak anda kalmamı zorlaştırmıştı. Hayatımın en unutulmaz gecesini yaşadığımdan emin bir şekilde atıyordum adımlarımı. Tekrar tekrar yaşamak isteyeceğim kadar tarifsiz bir yaşantı olmasının en büyük etkeni olan kişi Jeon Jungkook'un ta kendisiydi.

healing | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin