19 || decalcomania

482 37 0
                                    

Bahçede çalıştığımız için etrafa yayılmış eşyalarımı toparlamam zaman aldığından dolayı Jungkook yukarı çıktıktan birkaç dakika sonra peşinden çıkmıştım. Bilgisayar çantamı bir süre aramıştım, bulamadığımda paniklemiştim fakat Jungkook'un yukarı çıkarmış olma ihtimali beni rahatlatmıştı. Daireme girdiğimde Jungkook lavaboda ellerini yıkıyordu, kapının pervazına yaslanıp onu izlemeye başladığımda aynadan bana bakmıştı. Ardından ellerini havluya kurulayıp yanımdan geçip gitmişti.

"Salondayım." deyip banyodan çıkmıştı.

Resmen trip yiyordum ve bunun şaşkınlığıyla ağzım açık kalmıştı. Jeon Jungkook'un bu yanını ilk defa görüyordum. Şimdi tamamlandı, diye geçirmiştim içimden. İşte şimdi onun görmediğim bir tarafı kalmadı. İşte şimdi, onun hakkında bilgisizlikle boğuşacağım bir durum kalmadı.

Salon resmen "bu ev pasaklının tekine aittir" diye bağırıyordu. Jungkook'un suratından bu durumun onu çok eğlendirdiği ve benimle uzun süre dalga geçeceği okunuyordu. Jungkook koltuğa oturmuştu, ben ise yere oturup kollarımı yere yakın olan masanın üzerine koymuştum. Az önceki halinden eser kalmamıştı ve ani bir ciddiyete bürünmüştü.

"Bence sen konuşmaya başlamalısın. Anlatacak çok şeyin vardır eminim."

"Önümüzdeki dönem okula başlamaya karar verdim."

Konuşmaya devam edecekti ki alayla sözünü kesmiştim. "Bunu zaten bilmiyor muyuz?"

Jungkook derin bir nefes vermişti. "Bana kızgın olduğunu biliyorum. Dün okula geldiğimde sana yarın akşam buluşmamız için bir not bile bıraktım. Bu güzel haberle birlikte barışmak istiyordum Hana."

"Olayın neden bu kadar uzadığını bile bilmiyorum." Dizlerimi kendime çekip başımı dizime doladığım kollarıma yaslamıştım.

"Ben de bu durumdan nefret ettim." deyip devam etmişti. "Kimsenin kararıyla yaşamak istemiyorum. Babamın isteği üzerine okulu dondurmak hayatımın hatası olabilir, fakat bundan pişman olmayacağım çünkü çok iyi bir ders aldım."

Başkalarının onun hayatına soktuğu zorluklarla başa çıkmayı öğrenmişti. Ona olan kızgınlığımın yavaş yavaş azalmasına engel olmak dahi istemiyor, kendimi yine ona teslim ediyordum.

"Neden gülümsüyorsun?" diye sorduğunda istemsizce gülümsediğimi fark etmiştim.

Cevap vermek istemediğimden yalnızca omzumu silkmiştim. Bu durumda yakalandığım için kendime kızıyor ve Jungkook'tan tarafa bakmayı reddediyordum. Birkaç saniye sonra ayağa kalktığını görmüştüm. Ayağa kalkıp yanıma gelip yere oturmuştu ve günlerdir hasretini çektiğim kollarının arasına almıştı beni.

Hissettirdiği duygu tarifsizdi.

Güven, şefkat, sevgi, güç. Hepsini iliklerime kadar aynı anda hissediyordum. Mekan ve zaman kavramlarının yavaş yavaş kaybolduğunun ve farklı bir boyut üzerinde olduğumuzun kanısına varmaya başlamıştım. Jeon Jungkook her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek muhteşem bir güce sahipti, sarıldığı anda bu gücün bana aktarıldığı hissine kapılıyordum. Sarılmasına karşılık vermediğimde küçük bir çocukmuşum gibi beni hafifçe sarsmıştı.

Suratıma iyice yaklaşmıştı. "Yer mi değiştiriyoruz? Eskiden sen bana zorla sarılırdın."

"Zorla mı? Yalan söyleme Jungkook, hoşuna gitmese beni beş metre yakınına yaklaştırmazdın." demiştim hayrete düştüğümü belli eden ses tonumla.

Hafifçe güldüğünü duyduğumda yelkenleri suya indirmek üzereydim, bunun için tek bir hareketi daha yeterdi. Çok geçmeden dudağımda yumuşak dudaklarını hissetmiştim. Hasret çekermişçesine uzun, fakat her an ağlayacak bir bebekmişim gibi yumuşakça öpmüştü. Dudakları bir süre yavaşça oyalanmıştı, anın tadını doyasıya almaya çalışırcasına öpmüştü. Evet, bu dört günlük sürede hasret kalmıştım her bir noktasına. Şimdi ise acısını çıkarmak istercesine öpüyordum.

Suratımı Jungkook'a doğru çevirmiştim. Gözlerinin içi parlıyordu, evrendeki sayısız ışık kaynağından biriydi adeta. Gözlerine bu kadar yakından bakmayı ne kadar özlediğimi hatırlamıştım. İçimde özlemden kıvranan tarafımın sesini bastıramayışımın sonucunda kollarımı beline dolamıştım, hareketimden memnun kalırcasına belimden çekip bizi yakınlaştırmıştı. Çenemi omzunun üzerine koymuştum, hayatımda bulunduğum en huzurlu yerdi.

"Özür dilerim Jungkook." diye fısıldamıştım.

Psikolağa gitmeyi bırakma kararı almak onun günlerini, haftalarını harcamasına sebep olmuştu. Bunu en iyi bilecek kişiyken onu devam etmesi için ikna etmeye gitmiştim. Onu dinlemeden bu konuda bildiğimi okumam duygu karmaşasının içinde boğuşmasına sebep olmuş gibi görünüyordu, bunun çıkış noktası olmak yanından geçmeyi bile istemediğim bir şeydi.

"Özür dilerim." demiş ve devam etmişti. "Öfkemi senden çıkardığım için. Bir daha böyle bir şeye izin vermeyeceğim."

"Ekip çalışması diyorsun?"

Başımı omzundan çekip yüzünün tam karşısına sabitlemişim, ellerimi iki yanağına koyup baş parmaklarımı yumuşacık cildinin üzerinde gezintiye çıkardığımda her bir zerresini tekrar zihnime kazımakla meşguldüm. Elini uzatıp yüzünü saran elimi tuttuğunda yüzündeki sırıtışı görebilmiştim.

"Ee, bu özel anı taçlandırmak gibi bir düşüncen yok mu?"

Kast ettiği şeyi anlamamak imkansızdı. Yüzündeki sinsi sırıtış ve sesinin tonu her şeyi ele veriyordu. "Hayır Jungkook. Unut sen o işi." deyip kendimi uzaklaştırmaya çalıştığımda kollarını hızlıca belime dolayışı beni tekrar eski yerime döndürmüştü.

"Ne işi? X-box oynarız diye düşündüm."

Salağa yattığına adım gibi emindim fakat bunu kanıtlamaya çalıştığım anda kahkahaya boğulması an meselesiydi. Arada uyuzluğu tutuyordu.

"Ben de ondan bahsediyorum ya. Çok istiyorsan oynayalım madem." demiş ve ayaklanarak televizyonun altındaki X-box'ın düğmesine basmıştım. Arkamdan kıkırdadığını duyabiliyordum.

Oyun konsollarından birini kucağına fırlattığımda rekabet için yanıp tutuşan tarafım ağır basıyordu. "Seni mağlup ettiğimde de bu şekilde gülmeni istiyorum Jungkook."

"Ha ha. Çok eğleniyora benziyorsun. Son gülen iyi güler Baek Hana-shi."

~
taehyung ficime de göz atarsınız :3

healing | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin