17 || everyday is a lullaby

495 30 28
                                    

Jungkook ile ettiğimiz kavganın ardından dört gün geçmişti, o günün sabahından beri birbirimizi ne arıyor ne soruyorduk. Açık konuşmak gerekirse neler yaptığını, ne halde olduğunu deli gibi merak etsem de hala bundan sonrasını kestiremiyordum. Hiçbir şey çözüme kavuşmuş değildi ve o bana aklındakileri söylemeden çözüme kavuşmayacaktı. Gündüzü de gecesi de adeta zehir tadında geçen dört koca günü okula odaklanmaya çalışarak geçirmiştim.

Uzun bir blok dersin ardından grupça kütüphaneye çıkmıştık. Hala hazırlamamız gereken bir sunum ödevi vardı. Uzun masaya yayılmıştık. Herkes kendi sunacağı bölüme hazırlandığından bilgisayarlara gömülmüştük. Ben ise dikkatimi veremiyordum. Dersten sonra direkt bilgisayara bakmak başımı çatlayacak kadar ağrıtmıştı.

Bunu fark eden ilk kişi Taehyung olmuştu. "Hana iyi misin? Etrafını izleyip duruyorsun."

Başımı aşağı yukarı sallamıştım. "Başım ağrımaya başladı, hava almaya çıkacağım."

Oturduğum sandalyeyi ittirip ayaklandığımda Jiah'nın bana baktığını görmüştüm fakat umursamamıştım. Şu anda gerçekten kütüphaneden çıkıp hava almam gerekiyordu. Zihnim karmaşık bir iplikten farksız olduğundan baş ağrılarımın ardı arkası kesilmiyordu, sürekli ağrı kesici hap kullanıyor ve kafein tüketiyordum. Vücudumun artık bitkin düştüğünü hissediyordum.

Kütüphaneden çıkıp koridorun sonundaki otomata yönelmiştim, soğuk kahve almayı düşünüyordum. Elimi kot pantolonumun cebine atıp birkaç bozukluk çıkardığımda koridorun karşısından gelen konuşmalara kulak misafiri olmuştum.

"Bugün geldiğin çok iyi oldu. Ayrıca devam edecek olmana da çok sevindim. Profesör Yang da seni görünce sevindi." demişti tanıdık ses, ardından gülmüştü.

"Profesörü görmek beni de mutlu etti." Bu sesin sahibi konuştuğu anda adımlarım durmuştu. Elimdeki bozukluklar havada asılı kalmış, vücudum donmuştu.

Kafamı sola doğru çevirdiğimde karşı koridorda konuşan iki kişiyi bulmuştu gözlerim. Jungkook ve Yunhee. Jungkook'u gördüğümde sanki aylardır onu görmüyormuşum gibi yabancı bir his içimi kaplamış ve onu görmenin şaşkınlığı suratıma yansımıştı.

"Geldiğini Hana'ya haber vermeyecek misin?"

Jungkook başını sağa sola sallamıştı. "Erkenden gitsem iyi olacak."

"Pekala. Sonra yine görüşelim Jungkook." demişti Yunhee ve el sallamıştı. Jungkook ise onu başıyla onaylamıştı.

Çatık kaşlarımla Jungkook'u süzerken neden buraya geldiğini düşünüyor bir yandan Yunhee ile olan konuşmalarını kendi kendime tekrar ediyordum, istemsizce ağzımdan histerik bir gülüş kaçtığında bu gülüşün içindeki öfke beni bile şaşırtmıştı. Jeon Jungkook ona olan sinirimi ikiye katlamakta çok başarılıydı.

Jungkook başını çevirdiğinde beni görmüştü, gözlerimiz buluşmuştu. Yunhee çoktan arkasını dönüp gitmişti bile, bu zamansız karşılaşmamıza şahit olamamış olması büyük bir kayıptı gerçekten.

Oldukça şaşkın görünüyordu, bir süre hiçbir tepki gösterememişti. O ne sebeple şaşkındı ki? Burası benim okulumdu, karşılaşabileceğimizi hiç mi akıl edememişti? Şaşırması gereken kişi bendim.

Gözlerimiz kesiştikten sonra arkamı dönüp elimdeki bozuklukları otomata atmış ve herhangi bir numarayı tuşlamıştım. İçeceğimin düşmesini beklerken yan tarafıma bakıp onun ne yaptığına baktığımda uzun koridoru dolaşarak yanıma geliyor olduğunu görmüştüm. Düşen içeceğimi alıp hızla adımlarımı üst kata çıkan merdivenlere yönelttiğimde sesini duymuştum.

healing | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin