8 || saturday nights

587 47 15
                                    

Jungkook'un evine gelmiştik. Açık konuşmak gerekirse bu benim için bir ilk olduğu için oldukça heyecanlıydım. Ayrıca bunu teklif edenin o olması beni daha da heyecanlandırıyordu. Genelde hep ben ısrar ederdim beni evine alması için.

Apartmanın merdivenlerinden yukarı çıkmıştık. O önden çıkıyordu ben ise hemen arkasındaydım. Üç kat çıktıktan sonra dairesinin önünde durmuştu. Anahtarını çıkarıp kapıyı açmıştı.

Eliyle içeriyi gösterip konuşmuştu. "Evime hoş geldin."

Büyük bir sevinçle konuşmuştum. "Hoş buldum."

Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtiğimde yaptığım ilk iş her yeri incelemek olmuştu. Büyük bir evi yoktu. Evindeki en büyük yer olan salon fazla geniş değil, orta halliceydi. Salonun hemen yanında mutfağı vardı. Evine gri tonları hakimdi.

"Odana bakabilir miyim?" diye sormuştum merakla. En çok odasını merak ediyordum. Jungkook'un odası neye benziyordur diye defalarca düşünmüştüm.

Cevap olarak başını aşağı yukarı sallamıştı. Hızlıca kısa koridordan geçip ilk odaya girmiştim. Doğru bilmiştim, burası onun odasıydı. Geniş bir yatağı, çalışma masası ve kıyafet dolabı vardı. Tekerlekli sandalyesinin üzerinde hep giydiği koyu gri renkli hırkası asılıydı. Masanın üstünde ders notları vardı, okulu dondurmuş olmasına rağmen.

Dikkatimi çeken şey yatağının üstünde yastık ve yorgan yoktu. Merakla sormuştum.

"Bu şekilde uyumuyorsun herhalde, değil mi?"

"Salonda yatıyorum. Nedense yataktayken uyku tutmuyor."

Anladığımı belli edercesine başımı sallamıştım. Geceleri çok az uyuduğunu birkaç konuşmamızdan anlamıştım. Tam olarak söylememişti fakat anlattıkları o kapıya çıkıyordu. Ayrıca yorgun suratı ve gözleri az uyuduğunu adeta haykırıyordu.

Ben odasını incelemeye devam ederken konuşmuştu. "Bu kadar ilgini çeken şey ne? Hadi salona gidelim."

"Sana dair her şey." demiştim yaramaz bir ifadeyle gülümseyerek. "Ama salon da olur." deyip salona doğru adımlamıştım.

O sırada onun "Her şeyi birden itiraf etmeye bayılıyor."dediğini duymuştum. Ardından birkaç saniye sonra peşimden gelmişti.

Dediği gibi battaniyesi ve yastığı salondaki koltuğun üzerindeydi. Düzgünce katlanmış ve üst üste konulmuştu. Böyle toplu olması beni gülümsetmişti.

Koltuğa oturduğumda bana kapının pervazından bakıyordu. "Kahve ister misin? Güzel yaparım."

"Uykumu kaçırmaya mı çalışıyorsun Jungkook? Vakit gece yarısını geçti." dediğimde başını sallayıp koltukta yanıma oturmuştu.

"Ama bir gün mutlaka bana kahve yap olur mu?" Bana kahve yapmayı teklif etmesi içimde bahar çiçeklerini açtırsa da saat gerçekten geçti. Eğer şimdi kahve içersek sabaha kadar uyuyamazdık.

"Olur." demişti. Kollarını dizlerine yaslayarak aşağı doğru sarkıtmıştı. Hafif öne eğik bir şekilde oturuyordu. Yüzünü tam göremesem de gülümsediğini görmüştüm.

Onunla konuşmak istediğim tonla şey vardı ve bir yerden başlamak adına aklıma gelen ilk soruyu sormuştum.

"Jiah ve Soojin ile parkta karşılaştığımız gün neden bana bakmadan yanımdan geçtin?" Açıkçası bunun cevabı beni biraz endişelendirse de sormadan edememiştim.

Bir süre düşündükten sonra ağzını açacaktı ki onu engellemiştim.

"Beni tanımadığını falan söylersen ağzına bir tane vururum Jungkook. Doğruyu söyle."

Kısa bir kahkaha atmıştı. "Tamam. Belki onların beni bilmesini istemezsin diye düşünmüştüm. Sonra sana mesaj atacaktım, gerçekten."

Kalbimin parçalara ayrıldığını hissetmiştim. Jungkook'a kızgındım. Nasıl böyle bir şeyi düşünebilmişti? Artık insanların onu dışlamasına aldırmıyor, kendisi de kendini dışlıyordu. Kendini bu kadar ötekileştirdiğini görmek beni deli etmişti. Onu her an yanımda istediğimi belli edememiş miydim?

"Jungkook. Sana inanamıyorum." demiştim kaşlarımı olabildiğince çatarak. "Böyle bir şey mümkün değil. Senin neyin varmış? Sokakta görebileceğin herkesten daha iyi bir insansın. Kimseyi bilinçli bir şekilde kırmazsın, iyi niyetli ve naziksin. Ayrıca görünüşün herkesi beşe katlar. Hayır, ona katlar."

Başını eğip yüzüme yakınlaşmıştı. "Bu surat ne? Kızdın mı bana şimdi?"

"Bilmiyorum Jungkook. Tek bildiğim şu an bok gibi hissettiğim. Sana kızgın değilim ama," Derin bir nefes vermiştim. "iyi bir his olmadığı kesin."

Kaşlarını çattığında "Bana öyle bakma." demiştim. Koltukta oturduğu yerden bana dönmüştü.

"Artık öyle davranmama gerek olmadığını biliyorum Hana. Orada bana seslendiğinde bunu anlamıştım, sana baktığımda yanından öylece geçip gittiğim için kızdığını da anlamıştım. Artık öyle davranmayacağım, o yüzden benim yüzümden kötü hissetme."

"Sen de bir daha öyle düşünme. Seni istemediğimi düşünme Jungkook. Elimde olsa her an yanımda olmanı isterdim."

"Tamam." deyip başını sallamıştı. Nedense şu an Jungkook'un karşısında küçük bir çocuk gibi hissediyordum. Normalde hep onu küçük bir çocuk gibi görürdüm fakat şu an tam tersiydi.

Bir eliyle saçlarımı karıştırıp ayağa kalkmıştı.

"Ne yapıyorsun be!" demiştim arkasından. "Çocuğun muyum ben?"

"Evet." demişti salondan çıkmadan önce. "Sana yorgan ve yastık çıkaracağım. Benim yatağımı senin için hazırlayacağım."

Başımı sallamıştım ve o odadan çıktıktan sonra suratımdaki gülümsemeyi yok etmeye çalışmıştım. Yüzümü yastığa gömmüştüm.

Jungkook, odasını hazırladıktan sonra beni çağırmıştı. Tertemiz çarşaflı yatağı görünce içine atlama isteğimi bastıramamıştım.

Yatağa girdiğimde gülümsemiş ve "İyi geceler." demişti. Işığı kapatmıştı. Tam odadan çıkacağı sırada onu durdurmuştum.

Odayı yalnızca holün ışığı aydınlatıyordu. "Jungkook yanımda yatmak istemez misin?" diye sorduğumda gözlerini olabildiğince açmıştı.

Daha sonra beni kınar gibi başını sallamış ve odadan çıkmıştı. Salona giderken kendi kendine söylediklerini duyabilmiştim.

"Bu kız iyice arsızlaştı."

Söylediğini duyduktan sonra kahkahamı duymaması için büyük çaba sarf etmiştim.

Seni seviyorum Jungkook.

healing | jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin