Dumanı boğum boğum tavana doğru yükselen çaydanlık ocağın üstünde demlenmeye devam ediyordu. Hemen arka gözünde duran cam cezve ve üstünde bir taç misali taşıdığı; içinde taze çekilmiş kahve çekirdeklerinin olduğu filtre, günün ilerleyen saatlerinde içilmek için hazır halde bekliyordu. Yanına da iki büyük ayçöreği koymayı düşünüyordum.
Buharda pişirdiğim iki göz yumurtayı iki ayrı tabağa alıp yanlarına da haşladığım kuşkonmazları dizdim. Mutfağın ortasındaki biçimsiz sehpayı tam örtmemiş olsa da işimi gören kırışık ve kırık beyaz renkteki; kenarlarındaki işlemeleri yarım kalmış büyükçe mendil büyükanneme aitti. Tabakları yerleştirip açıkta kalan yerleri de reçel ve peynir çeşitleriyle, bal ve bir tabak dolusu çiğ yeşillikle doldurdum. Tam ortaya ise bir koşu pastaneden aldığım pofuduk pankekleri ve sıcacık kruvasanları dizdim. Üstlerine serpiştirdiğim pudra şekeri biraz masaya dökülmüş olsa bile istediğim görüntüye zarar vermiyordu. Son olarak yine büyükanneme ait turkuaz fincanları da yerleştirdikten sonra bir adım geri çekilip şaheserime baktım.
Evim, ellerim ve saçlarım tertemizdi. Uzun zamandır kullanmadığım parfümümü evin köşelerine sıkıp görünmeyen yerlerin dahi bir çırpıda tozunu aldığımda Patron'un bende yaratığı bu yenilik enerjisini kaybetmek istemediğimi fark ettim.
Onun arkadaşı olmasam da olurdu. Eğer bir eve ihtiyacı varsaydı ona ev arkadaşı da olabilirdim sadece. Hatta kira dahi almazdım, yeter ki hep uzanabileceğim bir yerde olsun. Yemekleri ben yapardım temizliği de o. Lavabo tıkanırsa tamir etmesi için ona izin verirdim. Ben de belki evi baştan aşağı yeniden boyardım. Canı isterse yardım edebilirdi tabii ama asla zorlamazdım. Yeter ki bu ev ikimizin olsun. Çünkü tek başıma soluk almak artık bende boğucu bir his yaratıyordu.
Bu düşünceler arasında vakit neredeyse öğleni geçiyordu. İçimde büyüyen ve bir karadeliğe dönüşen öfke ve kaygıyla ya evin içinde volta atıyordum ya da koltukta uzanıp televizyondan müzik dinleyerek kendimi oyalamak adına hayaller kurmaya çalışıyordum. Çayın suyu neredeyse bitiyor, yeşillikler gittikçe buruşuyor ve yumurtalar ise çoktan soğumuştu ama ne gelen vardı ne de giden. Dinlediğim en son şarkıda da umudumu tamamen yitirip çayın altını kapatmaya kalktım. Kafamın içinde kurduğum son hayale göre Patron'u bir daha asla göremiyordum çünkü bilmediğim başka bir hayatı daha vardı ve epey tehlikeliydi. Ben de bunu bir şekilde araştırıp öğreniyor ve onu kurtarmak için yola koyuluyordum.
Ocağın düğmesini çevirdim ve kapı çaldı.
Gözümü açtığımda kendimi kapının kulpunu tutarken buldum. Ne ara buraya geldiğimi dahi hatırlayamadığım bir merakla kapıyı sertçe açtığımda Patron'da tıpkı benim gibi çatık kaşlarla eli belinde bir vaziyette bana bakıyordu.
"Neden hala evdesin sen?"
Aslında nerede olmam gerekiyordu diye düşünmeye başlamışken Patron içerideki hazır kahvaltıyı görünce birden yüzü büyüdü. Şaşkınlığını gizlemek için usulca eliyle ağzını kapatırken içeri girdi.
"Sakın bana kahvaltıyı son oturduğumuz kafede yapacağımızı söylemedim deme." Masanın başına geçip avuç içleriyle kahvaltıyı gösterirken kocaman gözlerle bana baktı. "Saatlerdir seni bekliyordum ben de."
Derin bir nefes alıp tüm endişelerimin yersiz olduğunu kabul ederek ve hatta kurduğum felaket senaryolarının ne kadar komik olduğunu düşünerek sakince kapıyı kapadım. Patron tek eliyle kendine sarılıp diğer eliyle de kaşının kenarını bürüyorken epey mahcup görünüyordu. Demek kaşlarının ucu bu yüzden tıpkı bir ejderhanınki gibi yukarıya doğru kıvrılıyordu diye düşünerek yüzümde şükür dolu bir tebessümle masadaki yerime geçtim. Onu da usulca önümdeki tabureye davet ettiğimde ani bir hareketle ocağa atıldı ve "çayları doldurayım" dedi ağzının içinde. Ocağın altını tekrar açtığında halen mahcubiyetle dişlerini sıkıyordu. Onun bu özür dileyen halleri benim bütün öfkemi silip süpürmeyi başarmıştı. İşte bu kadar kolaydı biriyle ilişki kurabilmek. Yanlış anlaşılmalara rağmen özür dilemeyi ve şükretmeyi bilmek ne büyük nimettir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kültür Hırsızı
Teen FictionDedesinin ölümünden sonra onun evine taşınmaya karar veren Dora için artık hayat tek kişiliktir. Ancak suç oranlarının neredeyse hiç olmadığı; güvenilir bir kasaba olan Selis'te sessiz ve sakin bir yaşam sürmek çok kolaydı. Ta ki bir akşam vakti tra...