Sekizinci Bölüm

214 22 39
                                    

Arkadaşlar, güzellik uykumuzdan uyanalım haydi. Bu kitabın ayağa kalkmaya ihtiyacı var. Ayrıca düşüncelerinizi de çok merak ediyorum, benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Hem cevapta veriyorum, sohbetini esirgeyen biri değilimdir merak etmeyin. Aranızda bizi yeni keşfedenler varsa eğer yakın zamanda bir tanışma yazısı da yazacağım, tanışıp kaynaşalım istiyorum.  

Onun haricinde iyi okumalar dilerim, sayfanın sonunda görüşmek üzere hoşça kalın.


Uzaktan baktığımda ilk önce onun dalından kopup gelmiş küçük ve yaz mevsiminde olmamıza rağmen çil çil solmuş bir yaprak sanmıştım ama aynı zamanda tıpkı yaprağı andıran kabuğuyla öylece orada bekleyen bir böcek olabileceğini konusunda da kararsızdım. Sokak lambasının altındaki dikkatimi çeken şeye doğru yaklaştığımda bu kez olabileceğini var saydığım iki şey de olmadığının kanaatine vardım. Yüzümde şaşkın bir acıma duygusuyla yanına çömeldiğimde yumurtasından yeni çıkmış ama yaşayamamış çırılçıplak bir yavru kuş olduğunu anladım. Kafamı yukarı kaldırdığımda öğlen güneşinden dolayı çok fazla ayırt edemesem de sokak lambasının tepesine bir öylece yapılmış yuvayı gördüm. 

Geri tekrar ayaklarımın dibindeki pembe ve tüysüz et parçasına baktığımda yumulu kocaman gözlerinden bana doğru sessiz bir hüzün uzanıyordu. Hayatının son saniyelerinde yaşadığı korku ve acı hakkında düşünmeyip aksine, minik ruhu şimdi sonsuz bir huzurun içinde sonsuzluğa karışıyordur diye kendimi telkin etmeye çalıştım.

O da doğanın bu acımasız güzelliğine şahit olsun diye Patron'a doğru baktığımda, bugün Memur Gatabu'dan sonra çat kapı evimize gelen ve Patron'un dediğine göre eski dostları olan iki kişiyle dalgaların sakince yokladığı duvarın üstünde hararetli bir konuşma yapıyorlardı. Ne hakkında konuştuklarını bilmiyorum ve merak da etmiyordum çünkü ne oğlanın ne de kızın benden hoşlandığı söylenemezdi. Uzun ve ince yapılı ama geniş omuzlu bu kızın belki gözü Patron'daydı ve onu benim evimde bulduğu için beni sevmemiş olabilirdi ama benden biraz kısa ve kumral tenli oğlana tam olarak ne yapmış olabilirdim ki?

İnsanların benden anlamadığım bir şekilde hoşlanmamaları, beş dişli bir çatalın göğsüme art arda bin darbe indiriyormuş hissine kapılmama neden oluyordu. Böyle durumlar aklıma hep 'eğer ölmüş olsaydım böyle korkunç duygularla sürekli baş etmek zorunda kalmazdım' düşüncesini getiriyordu. 

"Aa, ölmüş mü o?" Patron'un gölgesi yavrunun üstüne uzanıverdi.

Dönüp ona baktığımda, Memur Gatabu gittikten sonra meğer koltuğun arkasında saklanan Patron'un meraklı gözlerle başını uzattığındaki yüz ifadesini hatırladım. "Gitti mi?" diye sormuştu bana. Onaylayıp elimdekileri buzdolabına yerleştirmiştim. "Polis miydi?" diye sorduğunda ise reddedip mutfak tezgahına yaslanarak onu seyrettim. Kalabalığın içinde saklanıyor, baş başa kalınca da mutlaka kaçacak bir delik bulabiliyordu. Eğer onu yakalamak isteseydim nasıl bir plan uygulamalıyım diye hesaplıyorken Patron'da çoktan yanındaki tabureye oturup derin düşüncelere dalmıştı. Gözlerini zeminde bir yere kilitleyip alnındaki görünmez yaraları kopara kopara bir şeyler düşünüyordu. 

Aklından geçenler Memur Gatabu hakkında mıydı  bilmiyorum ama merakını giderecek kadar bilgi sahibi olduğumdan emindim. Kendisi eski bir güvenlik görevlisiydi ve üç tane torunu vardı. Eşiyle bundan yirmi sene önce ayrılmış ve emekli olduktan sonra memleketi olan Selis'e taşınıp huzur içinde yaşamayı planlıyordu. Hatta çok yakın olmasalar da dedemle lise arkadaşı sayılırlarmış.

Biraz sonra yine kapı çaldığında bu kez gelen Patron'un eski dostlarıydı. Beni gördüklerine epey şaşırmışlardı. Öyle ki arkamda beliren Patron'u bir süre fark edememişlerdi. "Sizi burada görmek ne hoş." Patron ellerini omuzlarıma yerleştirip hafifçe kavradı. "Dünya gerçekten de çok küçükmüş, öyle değil mi dostlarım?"

Kültür HırsızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin