Üçüncü Bölüm

867 94 23
                                    


Olayın üstünden birkaç gün geçtikten sonra bir gece yarısı rüyamda akşam vaktiydi. Bir apartmanın en üst dairesinde, eski bir kanepede oturuyordum. Odanın çoğu yerinde beyaz mumlar ve yere serilmiş pötikareli örtüler duruyordu. Misafirlerin birçoğu bu örtülerin etrafında oturup mum ışıkları ve gölgeler eşliğinde kendi aralarında kısık sesle muhabbet ediyorlardı. Herkesin baloya gider gibi bir hali vardı.

Yanımda oturan kadının biri "Senin için de birkaç şey dileyeyim kızım," dedi ve elinde su bardağı ile ağzında bir şeyler gevelemeye başladı. Ona doğru dönüp garipseyerek elindeki bardağı ve kendisini izliyordum. Mermer gibi bir teni vardı ve bütün vücudu siyah bir battaniyeye sarılıydı. Muhtemelen benden kısa ve oldukça da kiloluydu. "Büyülenmişsin sen." Dedi. Ben daha soruyu sormadan devam etti. "Bir adama bağlanmış her yerin." Yanaklarım alev almaya başladığında odadaki kimsenin bunu fark etmesini istemiyordum. Bu nedenle başımı diğer tarafa çevirip dikkatimi odaya girip çıkanlara vermeye çalıştım.

Sonra onu gördüm; sırıtık bir vaziyette sövenin ardından bizi izlediğinde yüzünün ve bedeninin yarısını görebiliyordum. Hakkında konuştuğumuzu biliyordu ama yanımıza gelmek yerine sadece seyretmeyi tercih etmişti. Eğleniyordu. Ardından janti giyimli birkaç dostu omzuna vurup onu oradan kahkahalar eşliğinde ayırınca kalbimin sıkıştığını, keşke gitmeseydi diye üzüldüğümü fark ettim. Daha sonra yanımdaki kadın samimi bir tebessümle sırtımı sıvazlamaya başladı. "Sana büyü yapmış bu adam. Yakında kanatların çıkarsa hiç şaşırma."

Ardından uyandım ama daha gözlerimi açmamıştım. Hızla atan kalbimin nedeni yüzümü gömdüğüm yastık yüzünden olamazdı. Heyecanlı bir şekilde kapalı gözlerimi sımsıkı yumup birkaç dakika boyunca aynı sahneleri zevkle anımsamaya devam ederken, maalesef ki biten her şey gibi bunun da etkisi kısa sürmüştü.

Devamındaki günlerde ise anlamaya çalıştım.

Mutfakta patates soyarken, saçlarımı yıkarken, not defterimin başındayken, çoraplarımı giyerken, pencerenin ardından kışın travmasını neredeyse atlatmış açık yeşil balkonumda öylesine dolaşırken ve mutlaka yatmadan önce tok karnına yaşananlarla gördüğüm rüya arasındaki bağlantıyı anlamaya çalışıyor fakat hiçbir sonuca varamıyordum.

Sadece o güne has yaşadığım aksiyon kalbimdeki ve evimdeki bu koca boşluğu fark etmem için yetmişti. Her yer çok sessiz geliyordu artık. Bazen bulaşık yıkarken aniden durup suyu kapatıyor ve etrafı dinliyordum ama bir şey değişmiyordu. Klozette dakikalar boyu oturup bir şeyler duymayı bekliyordum ama bunun ne olduğunu anlayamıyordum. Bazen balkonuma bi' tabure çekip karşıdaki binaları izlerken bir anda nedensizce ağlamaya başlıyordum. Hiç sesini duymadığım o adamın dünyadaki gürültüsünü öyle kıskanıyordum ki. Yine bir şey olsun istiyordum. Biri aniden kapıyı açıp içeriye bağırsın ve beni de korkutup kendime getirsin istiyordum.

Gözlerimi kapatıp kurmaya başladığım hayallerden çok uzakta bir yaşamda, bir öğlen vakti fırından çıkardığım elmalı kurabiyelerimi kucaklayıp postacı çantamı da omzuma atarak kendimi dışarı attım. Hava, Memur Gatabu ile ilk defa deneyeceğim meditasyon için oldukça uygun ve enerji doluydu. Terliklerin topuklarıma vurarak çıkardığı seslerle birlikte sokaktan aşağı inip Memur Gatabu'nun evinin bulunduğu sokağa girdim.

Evimin bulunduğu yokuş caddeye çıktığından dolayı insan görmeye aşinaydım ama Memur'un evinin bulunduğu güneş görmeyen sokağın bugün bu kadar kalabalık olmasının mutlaka bir sebebi olmalıydı. Kendime, sokağın sonundaki topluluktan yükselen hüznün harflerini okumaya müsaade etmeyip Memur'un binasına girdim.

"Dora!"

Adımı seslenen Memur Gatabu ile göz göze gelmeme birkaç basamak kalmışken sesi heyecanlı geliyordu. "Seni gelirken gördüm." Son basamağı da çıktıktan sonra yine her zamanki gibi beyaz gömleği ve pantolon askısıyla bana bakan koca göbekli yaşlı adamı gördüm. "Hadi," dedi koca cüssesini kapının eşiğinden kenara çekerek. "İçeri gel."

Kültür HırsızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin