Bölüm 1: Okul

1.1K 35 4
                                    

Okulun ilk gününden nefret etmemin sebebinin eski arkadaşlarım olduğunu düşünüyordum.Sanırım bu hiç de öyle değildi. Okul her zaman bir işkence gibi gelmişti ve gelecekti de. Fakat yazın kendini özletmesi vardır bir de. Biz ise bu duruma "Ortamı özledim." diyerek kendimizi kandırmaya çalışırız. Özletmesinin sebebi alışılmışlık duygusudur aslında. Okulda hepimiz farklı şeylere alışırız fakat aynı şeyi özleriz. Alışılmışlık duygusu sadece okul için geçerli olmasa da gerisi beni ilgilendirmez. Herhangi başka bir şeye alışmak bana göre değil çünkü. Bu konuda sadece bir hata yapmış olmam büyük bir şanssızlık zaten benim için.

Özlememiş olmama rağmen yine de bütün bir yılın güzel geçmesi umuduyla evden çıktım. Böyle olacağını ummam bile saçmalıktı. Umutlanmak umudunu kaybetmiş insanların düşeceği derin bir tuzaktı. Umutlarımı her ne kadar kaybetmeye yeni başlasam da hala bu tuzağa düşecek kadar aciz durumda değildim neyse ki.

Lisenin unutulmayacak arkadaşlıklar getirdiğini çok duymuştum. Fakat bunu hiç yaşayamadım. Soğuk bir insan mıydım? Bence hayır. Çok fazla arkadaşım olmamasının sebebini çözememiş olmamla ilgilenmiyordum. Evet az arkadaşım vardı. Ama babamın mesleği yüzünden ilk defa başka bir yere taşınıyorduk ve az olan arkadaşlarımdan da ilk ayrılışımdı. Fakat ne yalan söyleyeyim özlemeyecektim sanırım. Onlar da birkaç gün hatırlar sonra unuturlardı ve aramazlardı bile. Taşındığımız yer başka bir ülke ya da şehir değildi. Aksine yakın bir yerdi. İzmir'in başka bir semtine çıkmıştı babamın tayini. Hakim olduğundan mıdır bilmem öğretmenler kadar sık çıkmaz tayini. Hatta daha önce hiç çıkmaması da şaşırtıcı. Anadolu lisesinden bir başka anadolu lisesine geçtiğimden eğitim açısından büyük problemler yaşayacağımı düşünmüyordum. Arkadaş problemi biraz daha ön sıralara yerleşecekti manşetlerde. Yarın ilk günümü yaşayacak ve bu deneyimi tadacaktım.

Deneyimin İlk Günü

Okulun ilk günü için kalkmak çok da zor olmamıştı. Kot şortumu giymek istesem de resmen yanmak adına kot pantolonumu, beyaz t-shirtimi ve converselerimi giydim. Kumral saçlarımı zorlukla düzleştirdim. Akşamdan hazırlamış olduğum sırt çantamı da alıp evden çıktım. İlk gün hangi otobüs ile gideceğimi öğrenemediğimden önümden geçen ilk taksiyi durdurup okulun adını söyledim. Çok yakın olmadığını bilsem de içimde oluşan küçük heyecandan olsa gerek yol olduğundan daha uzun sürmüştü benim için. Okulun bahçesine girdiğim an içimdeki küçük heyecan bir dalgalanma yaşamıştı fakat kısa süre sonra normale dönmüştü. Soğukkanlı olduğum dışarıdan çok belli oluyor muydu bilemem ama kendimi rahatça kandırabilen ben bile düşünürken sezebiliyordum bunu. Kendi kendime içimden konuşurken okulun kapısından içeri girmiş ve birkaç farklı bakışın arasında büyük bir panonun önünde durmuştum. Üzerinde yeni gelen öğrencilerin sınıfları, isimleri ve okul numaraları yazılıydı. Adımı bulmaya çalışırken hala birkaç göz beni süzüyordu. Hangi tavır ile baktıklarını öğrenmek istemiyordum bu yüzden de bakamıyordum onlara. Öğrenmek bir şeyi değiştirmezdi. Belki de korkuyordum, öğrenmekten. Adımı bulduğumda yüzüme hafif bir sırıtma yayıldı fakat daha sonra kendimi hemen toparlayıp numarama ve sınıfıma baktım. 11/B ve 1994. Şimdi sınıfımı bulmalıydım.

Başını öne eğerek yürümek insanın hem özgüvenini düşürüyor hem de dikkatleri üzerinde toplatıyordu. Bu durumda olduğuma inanamıyordum. Gözlerimi kapatma hissini bir kenara ittiğimde başımın çok hafif döndüğünü hissetim. Aldırmamaya çalıştım. Etrafıma göz gezdirmek için başımı kaldırdığımda gözlerime inen siyah perdeyi itmeye çalıştım. Gözlerimi kırpıştırırsam belki geçerdi. Düşündüğümü yaptığımda kafatasımda bir acı hissettim. Kafamı bir yere çarptığımı idrak etmek için geç kalmıştım. Aniden önüme baktığımda anladım ki gözlerimi kırpıştırmam siyah perdeyi itmeyi başarabilmişti. Fakat sert bir yere fena girmiştim. Karşıma zaten kaslı bir erkek çıkmasını ummuyordum ama en azından bunun bir duvar yerine yeni ve unutulmaz arkadaşlıklar kurabileceğim ve tanışma anımızı yıllar sonra bile konuşacağımız biri olmasını yeğlerdim. Etrafımdaki gözlerden birkaçı daha bana çevrilmişti. Olayın tamamını görenler ise aralarında kıkırdaşmaya başlamışlardı. İlk defa etrafımdakilere göz gezdirdim ve o kadar da kalabalık olmadığını fark ettim. Onlara her ne kadar istemesem de boş boş bakmaktan başka bir şey yapamadım. Sınıfımı aramaya devam etmeliydim. 11/B yazısının olduğu kapıyı görünce o küçük heyecan kıvılcımı hararetlendi ve beni esir aldı. Bu durumdan kaçamayacağımı bilmem beni az da olsa rahatlatıyordu. İçeriye adımımı attığımda etrafa biraz göz gezdirme şansına sahip olmuştum. Yedi ya da sekiz kişi vardı en fazla sınıfta. Herkes kendi halinde takılıyordu. Beni fark eden birkaç kişi bana baktı fakat tepkileri ifadesizlik oldu. Sevinmiştim umursamamazlıklarına. Ben hala oturmadan etrafıma bön bön bakarken pencere kenarındaki üç kızdan biri yanıma yaklaştı. Koridorda beni görenlerden biri olmaması için dua ediyordum. İçten bir gülümsemeyle gözlerimin tam içine baktı ve "Hoşgeldin." dedi. Gerçekten tatlı gülümsüyordu. Tebessüm etmek ile yetindim onun gülüşü kadar güzel olmayacağını bilsem de.
"Okula yeni geldin değil mi?" diye sordu.
"Evet" diye cevapladım.
"Aslında gözlerinde büyük bir heyecan göremiyorum. Sorsalar 3 yıldır burada okuduğunu söylerim." dedi ve kıkırdadı. Evet, anlaşılan heyecanım belli bile olmuyordu. Ne diyeceğime karar veremediğimi anlamış olacaktı ki "Ben Gülce." dedi ve elini uzattı. Düşünmeden ben de elimi uzattım ve "Arya." dedim.

UKALAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin