Şaşkın gözlerle ona bakarken o da yeşilimsi gözlerini gözlerime kilitlemişti. Yeşilimsi biraz saçma bir kelime fakat gözleri ne yeşil ne de maviydi. İlk defa karşılaştığım bir renge sahipti.
Kendime gelmeye çabalarken ellerimi tuttuğunu farkettim. Hızlıca çektim ve ayağa kalktım. Her şey o kadar hızlı oluyordu ki neredeyse nefes nefese kalacaktım. Kapıya doğru hızla yürüdüm gözyaşlarımı silerken. Arkamdan geleceğini düşünmediğimden yavaşladım bir süre sonra. Fakat düşündüğümün aksine arkamdan yetişerek kolumu tuttu. Canımı acıtacak bir hareket yapmamıştı. Yine de şu anki psikolojimden kaynaklansa gerek sinirlendim. Gözlerine gözlerimi değdirmemeye çalışarak sinirlice söylendim. Çünkü bağırmak hem de tanımadığım birine hoş kaçmazdı. Zaten çok fazla sinirlenmemiştim. Öyle olsa kendimi kaybederdim.
"Ne var?" "İyi görünmüyorsun." dedi elini çeneme doğru uzatarak. Yüzümü avuçlarının arasına alıp yüzüne yaklaştırmayı amaçlıyordu. Fakat buna izin vermeden yüzümü çevirdim. Zaten gözlerine bakmamak için fazlasıyla çaba harcıyordum. Çünkü bakarsam yaşlar tekrar boşalabilirdi. Ve ben kimseye güçsüz görünmeyi kabullenemezdim.
"İyi olduğumu söylemedim zaten."
"Peki. Müdür odası nerede?" diye sordu.
"Şimdi oldu işte." deyince anlamadan baktığını sezdim.
"Hem iyi görünmediğimi söylüyorsun, hem de müdür odasını soruyorsun. Öyle mi?" dedim.
Tekrar kapıya doğru yürümeye devam ettim. Bu sefer arkamdan gelmezdi. Kurtulmuştum. Ama yine de arkamdan yeşil gözleriyle beni süzdüğünü hissedebilmiştim.
Duraksayıp düşündüm ve "Koridorun solunda." diye seslendim hiç arkama bile bakmadan. Çünkü sonuçta haksız ben sayılırdım. Bana iyi olup olmadığımı sormuştu en azından.
Kapıyı hızlıca çarpmayı esirgemeden çıktım. Lavaboya doğru yürürken gözyaşlarımı tutamadım yine. Şükürler olsun ki kimse koridorda dolaşmıyordu ders varken. Lavaboya girip tuvaletlerden birinin kapısını kilitleyerek gözyaşlarımın geri kalanını da bıraktım. Hıçkırıklarım o kadar şiddetliydi ki dışarıdan duyulmaması için kendimi zorlamam gerekiyordu. Fakat yine de işe yaramadığına eminim. Bu sırada bile Emir'in bana söylediği her kelime aklımdaydı. Her kelime birer ok misali beynimde dolanıp bir yere saplanırken kalbim uyuşmuşçasına sessizliğini korumayı başarıyordu. Her ok tekrar yerinden çıkıyor ve tekrar batıyordu. Acıyor muydu? Kalbim kesinlikle acımıyordu. Uyuştuğundan mıdır bilemem. Ama beynim zonkluyordu. Düşünmememe rağmen sanki aynı şeyi yıllardır düşünmüş de çözüm yolu bulamamış bir beyin gibi acıyordu.
Ne demek istemişti? Kelimeler aklımdan geçerken sanki onun sesini duyuyordum. Belki de görüyordum. Ama tam zihnimin ortasında birleşiyor ve beni ürkütecek derecede sessiz bir şekilde fısıldıyordu aynı sözcükleri.
Kilitli kapıyı zorlayarak "Kim var?" diyen bu ses de ona aitti. Beni bulmuştu. Gerçekten gelmiş ve bulmuştu. Burada da rahatsız edecekti işte beni. Ama ben yine de sesimi çıkarmamak için hıçkırıklarımı dindirsin diye elimle ağzımı kapatma isteği duydum. Belki de anlamaz ve giderdi. Çünkü uğraşamayacaktım onunla. Aklımı yeterince bulandırmıştı.Bütün çabalarıma benim olduğumu anlamış olacak ki kapıyı zorlamaya devam etti.
"Arya! Oradasın biliyorum. Çık!" diyince sesimi sanki daha de kesebilirmiş gibi elimi ağzıma daha çok bastırdım.
"Kapıyı açmazsan..." dedi fakat devamı gelmedi.
Sinirime ve duygusallığıma hakim olamayarak "Yoksa ne?" dedim. Ama cümlenin sonuna doğru boğazımdan bir hıçkırıp kaçmıştı. "Yine bana bağırır mısın? Kolumdan tutarak çekip götürür müsün?" Daha çok ağlamaya başladım. Kapıyı da açtım çünkü ne konuşacak ne de direnecek gücüm vardı. Tek istediğim boynuna sarılarak ağlamaktı. Beni rahatlatırdı bu. Sulu ve kızarmış olduğunu tahmin ettiğim gözlerimle karşıma baktığımda şok geçirdim. Beynim bu sesi bu görüntüyle bağdaştıramıyordu. Olamazdı. O da karşımda durmuş dehşetle bakıyordu.
"Ne oldu? Rengin kül gibi." dedi Gülce. Konuştuğum kişi Gülce idi yani. Ama ya ses?
Kafamı olumsuz anlamda salladım. Bir şeyim yok demek istesem de kafam yerinde değildi. Hâlâ olayı idrak edememiştim. Anlatmak istemiyordum. Sadece sonsuza kadar ağlamak istiyordum. Beynim bana bunu niye yapmış olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKALA
Teen FictionGeçmişin önemli olmadığını, geleceğe bakılması gerektiğini söyleyenler geçmişinden korkanlardır. Gelecek kadar geçmişin de önemli olduğunu belirten ben, bu güne kadar bir şekilde yaşadım. Öğrendim, okudum, yazdım, çizdim, başarılar elde ettim, kazan...