Bölüm 2: Şart

500 24 4
                                    

Söylediği son cümleyi idrak etmeye çalışan beynim daha yeni kendine gelmiş olacak ki cevabım biraz geç geldi.
"Ne demek istiyorsun sen?"
"Boşver." Bunu söylerken aman seninle mi uğraşacağım der gibi söylemişti.
"Tamam. Peki. Öyle." diye kendi kendime fakat bir yandan da ona ima ederek konuşurken resmen burnumdan soluyordum. Sinir olmamamı engelleyecek bir durum yoktu ortada. Hem adını da öğrenmeliydim o ukalanın. Zilin çalmasına ne kadar var bilmiyorum ama buradan hemen çıkıp Gülce'yi bulamazsam sinirim belki de artardı.
"Geçebilir miyim?" dedim yanımdakine.
"Hayır." dedi. Söylerken hiç düşünmemişti bile. Gerçi düşünebildiğinden de süpheliyim ama...
"Ne dedin sen?"
"Geçemezsin dedim duymadın herhalde!" diye çıkıştı.

Abartarak gözlerimi devirmeye çalıştım -yapamadığımı biliyordum- ve öylece ayakta beklemeye başladım. Bir anda yolumdan çekildi ve kendini havalı zanneden bir edayla sırıtarak sınıftaki pencerenin yanına gitti. Arkasından bön bön bakıp taklidini yapmaya vaktimin olmadığını bildiğimden hızlı davranıp koridora çıktım.
Gülce'yi bulmam çok da zor olmamıştı ve çocuğun ismini öğrenmem de. Kantine gidip çikolatalı sütümü de alacağımı söyledim. Gülce de yanımda gelmeyi teklif etti. Hatta kantine doğru yürürken bana onun hakkında çok küçük bilgiler bile verdi. 2 senedir bu okuldaymış. Yani o da nakil ile gelmiş. Neden geldiğini bilmiyormuş ama. Ailesi hakkında da bir şey bildiği söylenemezdi. Fakat bir erkek kardeşi olduğunu biliyordu. Bu kadar bilgiye ihtiyacım bile yoktu aslında.
Zilin sesini duyunca koşar adımlara sınıfa gidip sıralarımıza oturduk. Gülce birkaç kız ile sohbet ederken ben de yanımdaki çocuğun gelmesini beklemeye başladım. Biraz rahatsız oluyordum etrafımdakilerin bana bakmasından. Ama buna ilk günler katlanmam gerektiğini biliyordum.
Yanımdaki için neden bu kadar uğraştığımı bilmesem de yapmak istiyordum. Çünkü o çocukta beni sinir eden bir şey vardı. Çıkmış kapının yanında ellerini göğsünde birleştirmiş bekliyordu ya da bakınıyordu Karizmatik biri olabilirdi belki de havalı. Ama ukala olduğu kadar değil.
Biraz sonra sınıfa girdi ve yanıma oturdu. Yayılması rahatsız etmişti.

"Emir." dedim ona doğru dönerek.
Bana doğru dönmedi bile. Bu kadar nasıl uyuz olabilirdi ki. Hayallerimde her şey daha farklıydı. Nereden biliyorsun diye soracaktı ve ben de ben her şeyi bilirim diyerek gülecektim. Bu çocuk sinirimi bozuyordu.
Önüme dönüp sütümü içmeye koyulurken üzerimde bir çift göz hissettim. Gözlerin odak noktasını bulmak için ben de o gözlere odaklandım. Bir saniyelik bir odaklanma değildi bu. Uzundu. Hoca kapıyı açıp sınıfa girdi ve hepimiz ayağa kalktık. Fakat ben o an ne ayaklarımın yere basatığını hissedebiliyordum, ne de herhangi bir sesi duyabiliyordum. Hâlâ bakıyordum sadece. Onun da bana baktığı gibi. Gözleri miydi yani beni çeken? Olası mıydı bu?

Gözleri derinlerine çekerken kendime söz verdim. Tutacağıma dair ise bir söz daha verdim. Çünkü kendime güvenmiyordum bu konuda. Hem de ilk defa.
Gerçek bir söz verdim bu sefer. O derinliklerde boğulmayacaktım. Kendi derinliğim hariç kimsenin derinliğinde boğulmayacaktım. O bilmediğim sularda boğulup ona muhtaç kalmayacaktım.

Ertesi günün sabahı

Sabah kavgaları başlamıştı yine anneciğimle.
"Her gün okula gitmek için taksi yerine servis ile ya da arkadaşlarından biriyle gitmelisin. Bunu en kısa sürede halledeceğim." deyip duruyor ve beni çıldırtıyordu.
Geçiştirerek evden çıktım.Taksiye binip okulun adresini söyledim.

Elimde telefon, kulağımda kulaklık, sırtımda o koca çanta ile -hem de daha ikinci günden- okul bahçesine girdiğimde karşıma ilk çıkan kişi sanki beni beklermiş gibi Emir oldu.
"Günaydın." dedim nezaketen. Tam olarak gülümsemesem de somurtmuyordum sonuçta.

Beni duymamış gibi yaptı. Sinirden kendi kendime "Pekâlâ." demeye başladım. Bu yüzden de sınıfa çıkmaya karar verdim. Fakat birinin ona bu kadar ukala olmaması gerektiğini hatırlatması gerekiyordu. Okulun iç kapısına doğru yürüyordum fakat aniden kolumu tutup durduran biri oldu. Emir'di bu kişi ve ben şaşkınlıkla bakmayı engelleyemiyordum.
"Neden böylesin?" diye sitem etti biraz da kızarak.
"Nasılım?" dedim.
"Sende..."
"Sende ne?" diye sordum.
"Sende... Beni..." diye geveledi.
"Devam!" dedim. Fakat beni dinlemedi. Hiçbir şey söylemeden okulun daha tenha taraflarına doğru gitti. Sanki kolumu tuttuğuna pişman olmuştu.

UKALAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin