Ne demek istediğini şimdi de dahil hiçbir zaman anlamadığım Emir beni akıl küpünü düzenli halinde gibi bulmuştu. Ama yaramazlık yapmaya bayıldığından ya da keşfetme isteğinden renklerimi tek tek dağıtmıştı.
Söylediklerini düşünebilecek kadar vakti olmuş muydu acaba? Ama bu kadarı yeterliydi.
Yaptığı şeyin farkında olduğunu hiç sanmıyordum. Buraya birlikte gelmiş olmasak arhoş olduğunu düşünebilirdim.
Yüzüne bile bakamadan aşağıya inmek istediğimi içimden geçirdiğim anda yapmalıydım. Aksi takdirde beni kolumdan tutacaktı ve tehditkârca soracaktı nereye gideceğimi.
Düşündüğümü vakit kaybetmeden yapıp arkama dahi bakmadan hızlıca dans edenlerin yanına indim. Çantam masanın üzerindeydi. Yine vakit kaybetmeden onu da alıp dans eden ve terlemiş insanların arasından hızlıca geçtim. birkaç omuz bana ben de birkaç başka omuza çarpmıştım.
Duracak vaktim yoktu. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu kesinlikle. Hem sıcaktan hem de utançtan. Dışarıya doğru koşar adımlarla ilerlerken taksi bulup bulamayacağımı düşündüm. Burası işlek bir yerdi. Ve saat de daha erkendi. Kapı bile hâlâ kalabalıktı. Taksi de olmalıydı burada bir yerde. Birkaç tane gördüğümde yanına gittim ve kapısını açıp hızlıca bindim. Evimin adresini verdikten sonra telefonumu açtım. Kontrol etmem gerekirdi. Emir eline geçen bu fırsatı hayatta değerlendirmeden durmazdı. Mesajlara baktım. Hiçbir şey yoktu. İnanamıyorum. Ne yani Emir bu fırsatı geri mi tepmişti? Cidden çok ilginçti.
Taksi hızlıca eve doğru yol alırken ben de biraz başımı cama dayayıp içimdeki sesi dinlememeye çalıştım. Eve vardığımda parayı şoföre uzatıp taksiden indim ve direkt apartmana girdim. Asansörden indiğimde Emir ile annemin konuşması geldi gözümün önüne. Eve girdiğimde annem uyumamıştı.
"Erken geldin, daha geç biter sanmıştım." dedi açıklama yapma isteği duyarak. Ama biliyordum ki içi rahat etmemişti bu yüzden de uyuyamamıştı. Bozuntuya vermeden başımla onayladım.
Sakince odama geçtim. Üzerimi bile değiştirmek istemiyordum. Canım çok sıkılmıştı. Aklım burada değildi de zaten. Sadece uyumak istiyordum. Dalmak ve bir daha kafamı toparlayana kadar kalkmamak. İçimi kemiren bir şey vardı. Kurtulmak için tek çözüm yolum uykuya bırakmaktı kendimi. Bir an önce üzerimi değiştirdim ve yatağa girdim. Her ne kadar hiçbir şey düşünmemeye çalıssam da imkansızdı bu."""
Saçlarım birbirine karışmış ve bacaklarımı yataktan aşağıya sarkıtmış bir şekilde karşımdaki aynaya bakıyordum. Biraz kötü görünsem de kısa sürede kendime gelebilirdim. Ama ne kendime gelmek ne de okula gitmek istiyordum.
Yine de gitmem gerekirdi. Çünkü annem ne olduğunu sormaktan başımın etini yerdi. Zaten söyleyebilecek bir sebebim de yoktu. Bu yüzden bunu hiç çekemezdim.
Hazırlanmaya koyuldum her seferkinden daha yavaş bir şekilde."""
Okula gittiğimde Emir sınıftaydı. Benim geldiğimi fark edince imalı bir şekilde bakmakla yetindi. Ama bu ima öyle gülerek değildi. İlginçti. Bense onun gözlerine bakmamaya çalışarak "Geçebilir miyim?" dedim.
O ise hala bana bakıyordu. Gözlerini ayırmadan "Geçebilirsin." dedi. Bir şeyi vardı. Çözmekle uğraşamayacaktım.
Sırama oturdum ve çantamı çıkardım. Saçlarım ne kadar da inatçıydı böyle. Bir türlü düzelememişti. O kadar çabaya rağmen hem de.
Sırtımı duvara yaslayarak elimle saçımı çekiştire çekiştire düzeltmeye çalıştım. Bir yandan da söyleniyordum kendi kendime. Üzerimdeki gözleri yeni fark ediyordum. Belki de çantamı çıkardığımdan beri üzerimdeydi. Ya da kendi kendime söylendiğimi komik bulmuştu. Ama böyle olduğu düşünmüyordum. Çünkü gülmüyor aksine gerilmiş dudaklarıyla bana bakıyordu.
Gözlerimi üzerinden çektim. Onun da artık bana bakmadığını hissedebiliyordum. Neyse dedim ama büyük ihtimal bu sözcüğü dışımdan söylemiştim. Bir anda yine gözleri bana kaydı ve göz göze geldik. Fakat uzun sürmeden çekti gözlerini üzerimden. Poyraz bir ön sıramda oturduğundan geldiğinde direkt beni görmüş ve konuşmaya başlamıştı. "Arya Hanım, bugün de çok güzelsiniz." dedi. Alaydı bu ama o tahmin edilen alaydan değildi. Tatlı bir şakalaşmaydı. "Poyraz Bey, sizin için aynısını söyleyemeyeceğim." dedim. Muzipçe sırıtıyordum. "Niye hanımefendi?" diye sordu o da gülerek. Cevabım için ağzımı açtığım sırada sol kolumdaki acı baş gösterdi. Dudaklarımın arasından Poyraz'a cevap yerine bir ah sesi çıktı. Acının geldiği yöne bakmama fırsat olmadan biri kolumu tuttu ve beni çekiştirmeye başladı. Emir'den başka kim olabilirdi ki bu kişi. Sol yanımda kim vardı? Kim olabilirdi başka? Aniden içinden canavar çıkmıştı. Ne oluyordu hem böyle? "Ne yapıyorsun ya sen?" dedim sessiz olmaya çalışarak. Kimsenin dikkatini üzerimde toplamaya niyetim yoktu. Ama öyle çok canımı acıtıyordu ki bu mümkün değildi. Söylediğimi umursamadı. "Nereye gidiyoruz?" dedim bu sefer de aynı şekilde. Biraz daha sinirim tepeme gelmişti. Yine cevap vermedi. Niye beni görmezden geliyordu? Hem de beni kolumdan tutmuş sürüklerken.
Kolumu çekiştirdim elinden kurtarmak için. Biraz onu rahatsız edebilmiştim. Önümden yürürken bir anda durup bana döndü ve fısıldadı. "Kapa çeneni." Derler ya bağırmasından etkili bir fısıldama diye işte bu da öyleydi. Tehditkârca gözlerini kıstı ve önüne geri döndü. Alayla hafiften güldüm acıyan koluma rağmen. "Ne sanıyorsun ki sen kendini?" dedim onun duyabileceğinden fazla bir ses tonu kullanmadan.
"Sana söylediğimi yap!" dedi bana hiç bakmadan. Sonra da kolumu daha çok sıkmaya başladı. Bu ses tonu beni ürpertiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKALA
Teen FictionGeçmişin önemli olmadığını, geleceğe bakılması gerektiğini söyleyenler geçmişinden korkanlardır. Gelecek kadar geçmişin de önemli olduğunu belirten ben, bu güne kadar bir şekilde yaşadım. Öğrendim, okudum, yazdım, çizdim, başarılar elde ettim, kazan...