Bu gecenin gelmesini hiç istemiyordum ama maalesef geldi. Koskoca bir hafta çok çabuk geçti ve geldi. Rezil olmamak için bu baloya gitmeliydim. Gerçi baloda da rezil olacaktım. Ama yine de tüm sosyal medyaya rezil olmamdan iyidir diye düşünüyordum. Okuldan sonra hazırlanmaya başladım. İlk önce saçlarımı düzleştirmek için ısıya karşı koruyucu bakım kremi sürdüm. Yanması hiç hoş olmazdı. Çok falza uğraşmadan düzleştirdikten sonra kalın maşayla iri bukleler yaptım. Bukleleri tepeden başlatmamaya özen gösterdim. Uçları olsa yeterliydi. Gelinin kız kardeşi gibi olmak istemiyordum. Daha sonra gül kurusu rengi dizimin üstünde olan elbisemi giydim. İnce askıları vardı ve o kadar da açık değildi. Astarının üzerinde ince bir tülü vardı. Ama içimi göstermemesini sağlayan astar eteğimin de açılmasını bir nebze olsun azaltacaktı. Biraz makyaj yapmaya karar verdim. Diğer kızların aksine makyaj işinde berbattım bence. Hepsi eyelinerler, maskaralar, mat rujlar, koyu farlar kullanarak yüzünü kaplasalar da yapamazdım. Pudra bile süremem ki ben. Yüzümde öyle ağır şeylerin olması nefesimi kesitiğinden ve tenimdeki o küçük gözenekler hava almıyor gibi hissettiğimden pudra, fondöten hatta bb ve cc krem bile kullanamazdım. Yüzümde artık fazla sivilce de kalmamıştı zaten. Bu yüzden kullanmamam en sağlıklısıydı. Biraz maskara sürmeye ve metal rengi bir farı abartmadan göz kapağıma yaymaya başladım. Şuana kadar güzel gidiyordum. Evet sırada ruj vardı ama kırmızıdır, koyu pembedir, toz pembedir falan bunlara gerek yoktu. Hatta parlatıcı yeterliydi bu iş için. Parlatıcıyı da sürdükten sonra son bir kez baktım kendime ve metal, açık, çok yüksek topuğu olmayan fakat rahatsız olmamı sağlayacak kadar ince bir topuğu olan annemin ayakkabılarını aldım dolaptan. Tek çare buydu. Çünkü gereksiz bir parti için alışverişe çıkma zahmetinde bulunmamıştım.
Annemin yanına gidip ona görüşürüz demek istedim. Daha sonra da hemen çıkıp bu geceye başlayıp bitmesini.
Annemin yanına gittiğimde mutfatka bir şeyler hazırlıyordu.
"Anne ben çıkıyorum." dedim geldiğimi fark etmesi için.
"Arya ne kadar güzel olmuşsun böyle. Çok yakışmış gerçekten kızım." dedi annem iç geçirerek. Gitmemi tabik istiyor ama her kız annesi gibi benim için korkuyordu.
"Kendine dikkat et tamam mı?"
"Tamam." dedim ve annemi orada bırakarak kapıya doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı dışarı çıkarıp giymek için kapıyı açtığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ne işi vardı burada onun? Evimi nereden öğrenmişti ki? Panikten öylece kalmıştım.
"Ne bakıyorsun? Hadi!" dedi.
"Nereden öğrendin evimi diye şimdi sormayacağım çünkü annemin seni görmesini istemiyorum. Ama bunu bana açıklamak zorundasın. Hemen gidelim de seni fark etmesin." dedim öfkeyle. Fakat kapıyı tam kapatmaya yeltenirken kafamı duvara vurma isteği geldi.
"Kahretsin." diye mırıldandım.
"Ne oldu yine?"
"Çantam. Odamda kaldı. Ben hemen gidip alacağım ses yapmadan. Ses çıkarmadan şurada bekle." dedim içeri girerken. "Sakın!" diye de eklemeyi unutmadım.
Sessizce odama doğru yürüdüm ayakkabılarım elimdeydi ve ben parmak uçlarımda yürüyordum. Odama girdiğimde çantamı masamın üzerinde bıraktığımı gördüm. Ah akılsız kafam! Tekrar çok sessiz olmaya özen göstererek kapıya doğru yürüdüm.
"Anne sen..." dedim ve resmen dilim tutuldu. Oflamak ve lanet okumak geliyordu içimden. Bozuntuya vermemem gerekiyordu sanırım.
"Anne tanıştın mı Emir ile?" diye sorarken sahte gülüşümü de gösterdim onlara. Annem bana döndü ve "Ah Arya niye içeriye davet etmedin arkadaşını." diye sitem etti. "Şey anne biz geç kaldık da ondan yani." dedim. Açık vermek olmazdı. Annem bu sefer de Emir'e döndü ve "Hadi öyle olsun. Ama bir dahaki sefer geç kalma bahanesini kabul etmem ona göre." dedi gülerek. "Hadi biz çıkalım." dedim aceleyle. Ahh be anne bunun bir dahaki seferi mi var sanıyorsun. Onu çağıracağıma onun yanına toplanan ve yapışan kızları çağırırım daha iyi. Emir de çok içten olmasa da gülümseyerek "Hoşçakalın." dedi. Dışarı çıkınca annem de arkamızdan kapıyı kapattı. Elimdeki çantayı Emir'e uzattım ve eğilip ayakkabılarımı giydim. Öküzlük etmeyip tutması hoştu. Asansöre bindik ve aşağıya indik. Kapının önünden değil ama bu sokağın sonundan bir sürü taksi geçiyordu. Şimdi birini durdurmak için oraya kadar yürütecektik. Sorun şu ki birlikte gidecektik. Apartmanın kapısını açıp dışarıya çıktığımda direk sokağın sonuna doğru yürümeye başladım. Emir'in arkamdan gelmediğini fark ettiğimde geriye döndüm ve baktım.
"Nereye gidiyorsun?" dedi ve kısa bir kahkaha attı.
"Taksiler buradan geçmiyor fark ettiysen. Biraz yürüteceğim seni ama kusura bakma." diyerek dalga geçtim.
Cebinden bir araba anahtarı çıkarınca ne olduğunu yeni anlamaya başladım. Çocuğun arabası vardı ama ehliyeti olduğundan şüpheliydim. Şuan 18 miydi yani yaşı?
"Merak etme ben seni yürütmeyeceğim." dedi. Düşüncelerimi belirtmek için ağzımı açtığımda arbanın kapısını açmış biniyordu. Şimdilik susmaya karar verdim. Ben de kapıyı açtım ve bindim.
"Ehliyetin vardır umarım." dedim kemerimi takarken.
"Merak etme seni henüz öldürmeyeceğim. Var ehliyetim." Resmen alaycıydı.
"Ne kadar rahatladım bilemezsin. Bu arada evimi nereden öğrendin? Gülce'ye söylememiştim ki. Ekin'e de öyle. Ee zaten başka da kimseyle tanışmadım."
"Ben her şeyi bilirim diye boşuna mı söylüyorum sence?" dedi ama cevap beklemeyen bir soruydu bu.
Yol boyu susmaya karar verdim. Konuşmak bu uyuzla çare falan değildi.
Yolculuk boyunca tek kelime etmedik. Hızlı geçen yolculuğun sonunda ise balonun yapılacağı mekana gelmiştik. Emir "Çok eğleneceğiz." dedi. Fakat gülümsememişti. Ciddi bir şey söylemiş gibiydi. Umursamadım. Ama içimden eminim öyledir diyordum.
Arabadan indik. Emir kapıları kilitledi ve ikince kere kontrol bile etmedi. Biraz paranoyakça olabilirdi ama ben kontrol ettim. Sorun yoktu, açılmıyordu kapı. Bu uzun süre önce edindiğim bir alışkanlıktı.
Mekana girerken Emir elini elime doğru kaydırdı ve düşünmeden tuttu. Çünkü önceden düşünülmüş gibiydi bu olay. Terli avcunu avcumda hissedince irkildim. Gözlerimi direk ona doğru çevirdim. Elimi kurtarmak ve yanından ayrılmak istedim ama başaramadım. Rezillik başlıyordu. Benim bu durumdan rahatsız olduğumu anlayınca daha sıkı tutmaya başladı elimi. Pes ettim kurtarmaktan ve yanından gitmekten. İçeriye girdiğimizde bir fotoğrafçı içeriye giren çiftlerin fotoğrafını çekiyordu. "Teşekkürler ama hiç gerek yok." dedim. "Evet." dedi Emir de. Benimle aynı fikirde olması şaşırtmıştı. Bu yüzden bir anda ona doğru döndüm. Benim baktığımı fark edince o da bana döndü. Gözlerine bakmanın hâlâ bu kadar tatmin edici bir duygu olmasına bir anlm veremiyordum. Gözlerimle gözleri arasında bir ip sanki gözlerimizi kaçırmamızı engelliyordu. Böyle daha ne kadar bakabilirim ki diye düşünürken bir flaş patladı. Şaşkınlıkla ikimiz de kameraya doğru döndük. Adam fotoğrafımızı çekmişti ve kameradan bakarak çok güzel çıktığını söylüyordu. Tek kelime etmeden içeriye yürümeye başlayınca arkamızdan seslendi.
"Gençler alın fotoğrafınızı." Eski tip bir makina kullandığından fotoğraf hemen çıkmıştı. Emir fotoğrafı aldı ve bakmadan cebinde tıkıştırdı. İyi yapmıştı bence. Mekan göz alıcı görünüyordu. Büyük bir yerdi. Kenarları boydan boya duvarla çevrili değildi. Yarıya kadar olan duvarlar süslenmişti ve mekanın bir de üst katı vardı. Mimarisi ilginçti. Ama yukarıdan manzaranın çok hoş göründüğüne emindim.İçerideki çoğu çiftin dans edişi bile güzel duruyordu. Emir elimi bırakmadan beni masaların olduğu yere doğru götürdü. Havuz kenarında olan düğünlerdeki gibi yüksek bar masaları ve sandalyeleri vardı.
Masanın üzerine çantamı bırakıp eteğime ve ayakkabıma dikkat ederek yüksek sandalyeye oturdum. Emir de yanıma yaklaştı ama oturmadı. Umursamadan etrafımı izlemeye başladım. Gülce ile Semih'i ya da Ekin ile kız arkadaşını görmek biraz da olsa rahatlatırdı beni ama hiçbiri yoktu burada. Belki de ben göremiyordum.
Emir yüksek ses müzikten dolayı kulağıma doğru yaklaşıp "Dans edelim." dedi.
Şu çocuğun sinir olduğum davranış bozukluklarından biri de buydu. İnsan bir sorar değil mi? Direkt edelim, yapalım diyordu. Benim adıma karar vermesi saçmaydı.
"Hayır." diye bağırdım duyabilmesi için.Emir Bey durur mu ki. Yaptı yapacağını ve beni kolumdan tutup dans edenlerin olduğu yere doğru çekiştirdi. Elini belime sardı ve dans etmeye başladık. "Ne yapıyorsun? Yeterince rezil oldum bırak beni." diye bağırdım. Evet zaten berbat dans ediyordum. Ama bu açığı Emir kapatabiliyordu. Bazı çiftler ise dönmüş bize bakıyordu. Önemli bir mekan olmasaydı ''Öküzün trene baktığı gibi ne bakıyorsunuz?'' derdim. Ama arkadaş olabilme ihtimalimi de göz önünde bulundurarak sustum. Özellikle kızlardan bazıları yanindaki çiftlerine karşın beni parçalamak ister gibi bakıyorlardı. Sanki ben de Emir ile olmaya bayılıyordum. Alın sizin olsun bu uyuz şey.
Beni takmamakta ve dansı başarıyla sürdürmekte ustaydı sanki.
"Bıktım senden." dedim.
"Hem yeter bu kadar artık telefonumu verir misin?"
"Tamam, hadi gel." deyince şaşırdım. Kolaymış yani bu kadar.Elimi bırakmadan beni yine pek de kaba olmayacak bir şekilde dar bir merdivenden yukarı kata çıkardı. Buranın tavanı yoktu ve manzarası muhteşemdi. Yıldızlar az da olsa belli oluyordu. Işıklar o kocaman yıldızların ışığını sömürüyor gibiydi. Ben yukarıyı izlerken Emir de cebinden telefonumu çıkardı ve bana uzattı. Hemen kaptım tabiki. Şakaya gelmezdi bu iş.
Önemli olan benim şartıma gelmişti. Yaklaşıp kulağına "Şimdi ise sıra benim cevabımda." diye fısıldadım.
Bakmadı bana. Gökte gezinen gözleri karanlığı sömürürcesine boğuldu karanlığa. Bakışları sertleşti yavaş yavaş. Biraz da kaşları çatıldı. Dudakları gerildi sonra. Sinirden olduğunu düşünmüyordum. Bana bakmamaya devam ederek fısıltıdan biraz daha yüksek bir sesle konuştu. Duraksayarak.
"Sende bir şey var beni sana bağlayan. Ben seni çözemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKALA
Novela JuvenilGeçmişin önemli olmadığını, geleceğe bakılması gerektiğini söyleyenler geçmişinden korkanlardır. Gelecek kadar geçmişin de önemli olduğunu belirten ben, bu güne kadar bir şekilde yaşadım. Öğrendim, okudum, yazdım, çizdim, başarılar elde ettim, kazan...