Sabah kalktığımda hazırlanırken hâlâ uykum vardı ve biraz da başım ağrıyordu.
Ama nihayetinde okula gidebilmiş ve sırasında masum(!) bir şekilde oturan Emir'e rastlayabilmiştim. Yanında Ecem'i gördüğümden özür konuşmamı teneffüse kadar ertelemeye karar verdim. Gidip sırama oturmak en iyisiydi. Çantamı sıranın duvar tarafına ittirip oraya oturmayı planlarken bir anda bundan vazgeçip diğer tarafa oturmaya karar verdim. Poyraz'ın yanıma geleceğini bildiğimden sıradan çıkmak için lütfen dememek adına bu kararı uygulamıştım.
Bir süre sonra Poyraz yanıma oturduğunda kan beynime sıçramıştı. Yanıma oturacağını her ne kadar bilsem de sinirime hâkim olamıyordum. Çünkü dün olanları unutmak elimde değildi.
"Dün eve geç kaldım." dedim. Öfkemin aksine sesim kısık çıkmıştı. Bundan nefret ediyordum.
Ekleme gereği hissederek "Senin yüzünden." dedim.
"İnat etmeyip sihirli kelimeyi söylemeliydin." dediğinde bu konuşmayı uzatmak istemediğimi düşündüm. Boşverebilirdim belki fakat sadece şimdilik."Bu arada yanımda oturmanı gerektirecek sebebi öğrenebilir miyim?" diye sordum. Konuyu değiştirmek ve biraz olsun içimdeki öfkeyi etkisiz hâle getirmek istiyordum.
Konuşmaya başlayacağını tahmin ettiğim sırada Emir arkadan lafa atlayıp "Kapayın artık şu çenenizi! Burada sizin aşk hayatınızı ve o şirin mi şirin kavgalarınızı dinlemek zorunda değilim." dedi. Söylerken ikimize de bakmamıştı. Sakin bir ses tonu vardı ama ima ettiği şeyler beni sinirlendirmeye yetmişti.
"Ne saçmalıyorsun sen?" diye çıkıştım. Tabi Emir'in okula avukatı Ecem Hanım ile geldiğini unutmuştum. "Saçmalama Emir..." dedi kıkırdayarak ve sözüne devam etti.
"Poyraz hiç bu kıza bakar mı?" Sesindeki alay incitici ya da kırıcı değildi sadece kışkırtıcıydı. Bu lafları öfkemi etkisizleştirmek için fayda etmese de arttırmamıştı da. Umurumda olmasını gerektirecek bir durum yoktu ortada. Beynini kullanmadan konuştuğunu bildiğimden susmaya devam ettim ve önüme döndüm. Bu hareketimden dolayı kendini bir şey kazanmış gibi görmüş olacak ki tüm sınıfta yankılanan kahkahasını eksik etmedi. Belki de hoşlanmadığımdan ben büyütüyorumdur kafamda."Niye bakmayayım? sözcüklerini işitir işitmez arkama dönsem de ses yanımdan gelmişti. Biraz ego ile şaşkınlıktan ağzı açılmış suratıma bakıyordu.
"Sen de sakin ol canım." diye ekleyince öfkemi belli etmeyişimden yüz bulduğunu düşündüm.
Öğretmenin sınıfa girmesiyle aklımdaki tüm düşünceler bir kenara çekildi. Dersin edebiyat olduğunu öğrendiğimde ise kafamı sıraya koyup uykumun olmasını istedim, ama uyku falan yoktu. Sınıftaki çoğu kişinin bu şekilde sıraya başını koyup uykusunun gelmesini istemesi benim de yalnız olmadığımı gösteriyordu. Düşüncelerimin beni ele geçirmesini istemiyordum. Bu yüzden gözlerimi yavaşça kapattım. Düşünmektense uyumak daha mantıklıydı."""
Bir anda irkildiğimde korku dolmuştu içime fakat gözlerimi açamamıştım. Biri beni mi dürtüyordu? Kafamı kaldırmak istiyordum. Ama güçsüz olduğumu hissetmiştim. Bu yüzden çok sessiz bir şekilde:
"Ne var?" demekle yetindim. Cevap bir süre gelmeyince gözlerimi aralayıp başımı sola çevirdim. Fakat karşımda Emir'in durduğunu gördüğümde gözlerimi tekrar kapatıp cevabını beklemeye başladım.
"Zil çaldı." dedi bir süre sonra. "İyi, sınıfta olmayışını değerlendireceğim. Teşekkürler." dedim alay etsem de ses tonuma bunu yansıtmayarak.Dışarıdan bakınca keyfimin kaçık ve sinirlerimin bozuk olduğu anlaşılıyor muydu acaba? Çünkü Emir bana dudağını kıvırarak baktı ve "Uykunu alamamış olmalısın." dedi ve gülmeye dair hiçbir mimiğini kullanmadan sözlerine devam etti. "Poyraz kantine gitti. Belki de seni bekliyordur orada." dedi. Ben her ne kadar ses tonuma alaycılığı yerleştirmediysem o da o kadar yerleştirmişti.
Ne cevap vereceğimi düşünürken Ecem'in koridordaki gülüşünü duymak gözlerimi devirmeme neden olsa da cevabım için konu hazırlamıştı.
"Bak ben de sana bir iyilik yapayım. Senin şu yanında gezdirdiğin kız da bahçeye çıktı. Eminim seni bekliyordur."
Bana kaşlarını kaldırarak baktıktan sonra "Arya, çocukça davranıyorsun." dedi.
Kafamı sıradan kaldırıp Emir'e baktım. O da tepemde dikilmiş bana bakıyordu. Gözlerimi tam gözlerinin içine sabitlemeye çalışarak "Git başımdan." dedim ve başımı tekrar sıraya koyup gözlerimi kapattım. Emir'in hala başımda dikildiğini nefes alış veriş sesini duyduğumdan anlayabiliyordum.
"Büyümelisin artık." dediğinde sesindeki alay sinir bozuculuğunu kazanıyor gibiydi. Kafamı hafifçe kaldırıp "Senin beynin almıyor mu? Belki de sadece sarışın ve peşinden ayrılmayan kızların dediklerini alıyordur, ha?" dedikten sonra biraz bekleyip tepkisini görmek istedim. Gözlerinin biraz kararıp kaşlarının çatıldığını görünce. "Git başımdan!" diye ekledim.
"Kendini ne sanıyorsun ki sen? Benimle böyle konuşabileceğini sanma!" dedi. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki sınıftaki birçok kişi bir an olsun bize bakmıştı. Sınıftakilerin bakışlarını üzerimde hissederken "Senin gerçekten psikolojin bozuk." dedim ve ona küçümserce bakıp üzerine uzandığım sıradan hışımla kalkıp sınıftan koridora doğru yürüdüm.Ortamın iyice gerilmiş olması kendimi kontrol edemememe sebep olabilirdi. Bu yüzden ağlayabilir ya da kendime zarar verebilirdim. Ama en kötüsü de çevreye veya başkalarına zarar verebilecek olmamdı. En azından başkalarının yanında ağlamaktan nefret etmem biraz daha kontrollü olmamı sağlıyordu. Bu yüzden biraz sakinleşip sinirlerimi kontrol altına almak için o ortamdan uzak durmalıydım. Ama yalnız da kalmamalıydım. En iyisi bahçeye çıkıp Gülce'yi bulmaktı. Umarım orada bir yerdedir.
Koridorda pek de hızlı olmayan adımlarla yürürken birisi ani bir hareketle kolumu tuttu. Beni çekerek duvara ittirdi. Bunun Emir olduğunu tahmin etmek pek de zor değildi. Herkes bize bakıyormuş gibi hissediyordum ama emin değildim.
O korkunç gözleri gözlerimi bulduğunda gözlerimi kaçırmak istedim. Ama güçlü durmam gerektiğini biliyordum. Kendimi kontrol etmeye çalıştım ve gözlerimi o bakışlarda sabitledim.
"Sen yürek yedin sanırım! Ne bu cesaret de benimle uğraşıyorsun?" diye alaycı ama bir o kadar da korkutucu olan ses tonuyla sordu. Bağırıyor muydu? İdrak edemeyen beynimi zorlasam da anlayamamıştım.
Aklıma gelen ilk cevabı vermek için kafamda kelimeleri toparladım.
"Seninle uğraşmak için yürek yemeye gerek yok." dedim ve gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Yeterli olmadığını düşündüğümden "Ukala!" diye de ekledim.
Kolumu iyice sıktığında acıyla inledim ve dehşetle gözlerimi açtım.
"Ne yapıyorsun? Kolumu acıttığının farkında mısın?" dediğimde üzerimizdeki bakışlardan rahatsız olmuştum. Evet gerçekten bakıyorlardı ve ben aldırış etmemek için özel bir çaba sarf ediyordum. Emir ise ya gerçekten aldırış etmiyordu ya da profosyonelce rol yapabiliyordu. Ben ise onun kadar yetenekli değildim.
Ona gözlerimi kısarak baktığımda o da bana kızgınlığını belli edecek derecede kaşlarını çatarak baktı. Daha ne kadar çatabilirdi ki? Daha önce ayna karşısına geçip bakış denemeleri yaptığına hatta bunları numaralandırdığını düşünmek çok da saçma sayılmazdı.
Emir'in arkasından tanıdık bir sesin şiddetle gürlediğini duyduğumda irkildim.
"Kızın kolunu bırak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKALA
Teen FictionGeçmişin önemli olmadığını, geleceğe bakılması gerektiğini söyleyenler geçmişinden korkanlardır. Gelecek kadar geçmişin de önemli olduğunu belirten ben, bu güne kadar bir şekilde yaşadım. Öğrendim, okudum, yazdım, çizdim, başarılar elde ettim, kazan...