Gözlerimi açtığımda başım sanki birkaç şişe içki içtikten sonra ayılan insanlar gibiydi, sanki biri üstümde tepiniyordu. Gözlerimi açtığımda etrafıma baktım, burası kesinlikle bizim evimiz değildi ve ben en son olan şeyleri hatırlamadığım için kendimi oldukça gergin hissediyordum. Derin derin nefes almaya başlarken kendime bakmak geldi aklıma. Üstümde tişörtüm yoktu, üstümde neden tişörtüm yoktu?
Çok üşüyordum, yorganı üstüme çekerken odanın güzel kokusunu çektim içime gerçekten baş döndürücüydü. Sessiz sakin bir şekilde hala yatakta uzanır bir vaziyette duruyorken kapı açıldı, yorganı üstüme daha çok çekerken içeri giren patronum ile donup kalmıştım.
Beni üstüm çıplak görmüştü?
İçimden geçen ağlama hissimi bastırırken elinde tepsiye koymuş olduğu çorba ile birlikte giriş yapmış uyandığımı gördüğünde tepsiyi dikkatli bir şekilde masaya bırakmıştı, ağzını hiç açmadan elini alnıma koydu. O an alnımda neden saçlarımı hissetmiyorum diye sorguluyordum meğerse kahküllerimi küçük bir toka ile bağlamış.
Utan içinde yerin dibine girmemem için hiç bir sebep yok, şurada şimdi utancımdan ağlayabilirdim. Yanaklarımın yandığını hissederken kaşlarını çatmıştı, bir iki şey mırıldandıktan sonra dudaklarını alnıma bastırmıştı. Tamam, bu ne içindi?
Ölmem içinse eğer başarılı bir hareketti.
"Ateşin düşmüş gibi duruyor, hey, hey! İyi misin? Neden gözlerini kapattın? Gerçi ben senin gözlerin olsaydım o kadar ağlamaya ben bile dayanamazdım."
Ağlamak mı? Ağlamış mıyım? Kaşlarım havaya kalkmış ona yarım açık ağızla baktığımı gördüğünde yatağın yanına bir sandalye çekmişti, tepsiyi kucağına koyarken kaşığı çorbanın içine daldırıp yavaş bir şekilde tabağın kenarına silerken ben ne yaptığını izliyordum. Kaşığı ağzıma doğru yönelttiğinde ağzım küçük bir 'o' şeklini almıştı, bu halime kıkırdarken ağzımı açmamı işaret etti.
Bende kafamı sallayarak ağzımı araladım, ne çorbası olduğunu bilmiyordum ama güzel bir şeye benziyordu. Ağzımdaki tadı bunu doğrularken ellerimi yorganın üstünde birleştirmiş gülümsüyordum, o an için üstümde tişört olmadığını unutmuştum.
Aklıma geldiğindeyse hemen yorganı ışık hızında üstüme çektim, gerçekten yanaklarım yanıyordu. Vücudumu kimsenin görmesini istemiyordum (konserler.. baklava..suho...öhmneyse) hele ki bu hoşlandığım kişiyse hiç. Yani en azından daha açılmamışken ona bunu istemiyordum, düşüncelerimle boğuşurken kulaklarıma dolan kıkırdama ile ona döndüm.
Güzel gülüyordu, en önemlisi bana gülüyordu. Gülüşünün sebebi bendim. Ben.
"Her neyse çorbayı içerken beni dinle, şaşkın haline bakılırsa pek bir şey hatırlamıyorsun. Dün çıkışta tanıdık bir kafeye gidip bir şeyler ısmarlamak istediğini söyledin ben de kabul ettim, aşağı indiğinde arabaya gelmeni beklerken bir adam seni durdurmuştu.
Kim olduğunu bilmiyorum ama onu gördüğünde ağlamaya başladın, ne olduğunu anlayamadım şok geçiriyor gibiydin. Arabadan çıkmış koşarken yere yığıldın vücudun hafif bir şekilde titriyordu, cidden şok olmuştum. Gözlerin kapalı olsa bile ağladın ve ağzından boğuk sesler geldi."
Her şeyi hatırlamaya başladığımda kalbimdeki dikenli sarmaşıkları da hissetmiştim, keşke hatırlamasaydım ya da hiç hatırlatmasaydı. Sadece kötü bir kabus olsaydı, neden bir kabus değildi ki? Yutkunduğumu gördüğünde çorbayı bir kenara koymuştu, iç çekerek küçük masanın çekmecesinden bir defter ve kalem çıkarttı.
Onları yorganın altından belli olan ayaklarımın üstüne koydu, yaptığı her hareketi gözlerimle takip ederken o da benim gibi sessizliğime ayak uyduruyordu. Bu sessizlik biraz gergindi benim için çünkü bu olayı anlatmaktan pek hoşlanmıyordum, hatta hiç hoşlanmıyorum desem daha doğru olur.
"Lütfen, içinde tutma ve benimle paylaş eğer kötü bir şey yaşadıysan; bana anlat, o adamı dışarıda bir daha görmeni engellerim, sana dokunmasına bile izin vermem. Şimdi lütfen yaz Junmyeon."
Derin bir nefes alıp nereden başlamam gerektiğini düşündüm çünkü bende bu olayın ne zaman baş gösterdiğini bilmiyordum. Ya da.. biliyor muydum? Emin değilim, belki de farkındaydım ama daha çok küçüktüm! Ne anlayabilirdim ki? Hayır, daha fazla göz yaşı dökmeyeceğim, vicdanımın beni daha fazla suçlamasına izin veremem. Titreyen ellerimle kalemi kavradığımda, ilk defa korktuğumu hissettim.
İlk defa yazdığım kelimelerin beni yanlış ifade etmesinden korktum, eğer ki kendimi yanlış anlatırsam dans etmeyi sevdiğim kelimeleri ve yazmayı da bırakacaktım. Tamamen sessiz biri olacaktım yani anlatamıyorsa kelimeler halimi dilim de elim de sonsuza kadar mühürlenecek ve bir daha açılmayacaktı.
'Benim susmama sebep olan adam o, 10 sene önce onun yüzünden sustum ve kendimi kapattım. O yüzden gördüğümde kendimi tutamadım, mazi birden derinlerden çıktı ve ben.. sadece vicdanımın tekrar kavrulduğunu hissettim.'
"J-junmyeon.. ağlama ve anlat tamam mı? Senin ağlamanı istemiyorum."
⋆
diğer bölüm bir geçmişe dönüş yapalım,
bakalım myeon ne yaşamış? ve bence artık birbirlerine açılmaları falan lazım çok uzun sürdü bu..
bakışlar.. hüw.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ɪ'ᴍ ɢᴏɴɴᴀ ʟᴏᴠᴇ ʏᴏᴜ ✓ [sesu + tamamlandı]
Short Story❛Biliyorum, sessizliğim yüzünden sevmiyorsun beni. O yüzden görmüyorsun, o yüzden bakmıyorsun yüzüme çünkü görebiliyorum bana acıdığını; hayatımın hep sessiz geçeceğini bildiğin ve üzüldüğün için gözlerimin derinine bakıp sevgimi görmüyorsun. Olsun...