Polisler kapının önüne geldiğinde, Junmyeon'un bakışları sadece duvardaydı ve gözlerini hiç kırpmadan sadece orayı izliyordu. Jongin evde yoktu, mesaiye kalmıştı ve eğer bu manzarayı görseydi sanırım çıldırır, her yeri birbirine katardı.
Ne hissetmesi konusunda bir düşüncesi yoktu, gerçi kafasında hiç bir düşünce yoktu ki. Her zaman dolu olan, hiç susmadan fısır fısır konuşan zihni bu sefer kendisi kadar sessiz ve bir o kadar da sakindi. Patronu ise kollarını birbirine bağlamış bir şekilde kendisini izliyordu, en az kendisi kadar boştu bakışları.
Siren sesleri, daha sonra kapısını çalan bir el. Kesileceğini anlamış, son vakitlerini yaşadığını bilen ve ne yaparsa yapsın sonunun aynı olacağını tahmin eden; aynı zamanda kendini salmış bir koyun gibiydi. Boğazına bıçak dayanırken sadece kaderine boyun eğer bir şekilde kapıyı açmıştı, karşısında genç iki polis memuru gördüğünde boş bakışlarını onlara yollamıştı.
Aynı zamanda etrafına göz ucuyla bakmayı da unutmuyordu, sonuçta tutuklanıyordu ve bu olayı izlemek isteyen oldukça bol seyirci olurdu, öyle değil mi? Genç polis memuru elindeki rozeti görüş açısına soktuğunda ifadesiz bir şekilde ismini söylemişti, neden burada olduğunu zaten biliyordu.
"Ben Kim Jongdae, neden geldiğimizi bildiğini tahmin ediyorum o yüzden hemen gidelim."
Junmyeon, kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra ellerini ona uzatmıştı, metal kelepçeler keskin bir ses çıkartıp kollarında yer aldığında sadece ifadesiz bir yüzle arabaya gidiyordu. Sehun, arabasına binmişti, önündeki polis aracını takip ederken bunu izleyen bir seyirci vardı tabii ki.
Hem de herkesin en çok izlemesini istediği bir seyirci, adam pis bir gülüş dudaklarında yer alırken uzun bir süre orada dikilmişti. Eve girip çıkan biri olup olmadığını kontrol ettikten sonra cebinden telefonu çıkarttı, bir gözü evdeyken aynı zamanda da mesaj yazıyordu.
bilinmeyen : demek tutuklandın ha?
bilinmeyen : oysa ben seni ziyaret etmeye gelmiştim..
bilinmeyen : yazık... bir bilseler yanlış kişiyi tutukladıklarını.
(bu mesaj silindi.)
bilinmeyen : boşuna gelmişim desene.. yazık oldu ayaklarıma.
junmyeon : sende kimsin?
junmyeon : ikizimin numarasının sende ne işi var?
bilinmeyen : ikizin?
junmyeon : evet, ben junmyeon'un ikiz kız kardeşiyim.
bilinmeyen : ben onun eski bir tanıdığıyım diyelim.
junmyeon : yoksa jisoo'yu öldüren sen misin?
bilinmeyen : iftira çok kötü bir şeydir
junmyeon : gerçek bu yönde, iftira atmıyorum
bilinmeyen : pekala küçük hanım, anladığım kadarıyla tamamen ikizine çekmişsin.
junmyeon : ikizi olduğuma göre?
junmyeon : sana çekecek halim yoktu ya sapık herif
⋆
Evin orada bir hareketlilik hissettiğinde telefonu cebine koymuştu, çünkü dikkatini şu anda daha büyük şeyler çekmişti. Mesela şu anda evden çıkmakta olan ve öğrencisine oldukça benzeyen kız dikkatini çekmişti, yüzünde büyük bir sırıtma yer alırken onu süzmekten hiç çekinmemişti.
Üstüne giydiği beyaz gömlek, kısa yeşil etekle oldukça güzel görünüyordu ve bu onun pis arzularına engel olmasını engelleyemiyordu, sonuçta sapkı ruhu gerçekten zincirlerle bağlı değildi. Şeytan, en yakınındaki kişiyken; tek en iyi dostuyken, kim dinlemezdi ki her dediğini?
Genç kızı tenha bir yere çekmek için aklında bahaneler uydurmaya başlayacakken zaten ileride olan ara sokağa saptığını gördüğünde hepsini bir çöpün içine boşaltmıştı, bahaneleri çöp kutusuna giderken tüm pis duygularıyla aralarında olan kısa mesafeyi kapattı; kolunu iri elleriyle tuttuğunda küçük, cılız bir çığlık sesi duyulmuştu. Daha sonra korkuyla kendini geri çeken surata baktı, gerçekten de dediği gibi ona çok benziyordu.
Nefes alışverişleri hızlanırken arkasındaki çıkmaz sokağa doğru gerilemişti, bu sırada kendisine sırıtarak bakan adam sadece midesini bulandırıyordu. O ve onun gibiler yüzünden bir çok kadın taciz ediliyordu, onların ölümünü istemek yerine suç istediği gibi giyindiği için kadına atılıyordu. Derin bir nefes aldı, cesaretli gözükmeye çalışıyordu ve kararlı gözlerle ona bakıyordu.
"Kardeşin sona yaklaşmışken sanırım sana bazı şeyleri anlatsam sıkıntı olmaz, aslında Jisoo denen kız ile pek bir alakam yoktu, ben sadece abini voleybol oynarken görmüştüm ve aklımda bir şeyler dolmuştu ona dair. Her yerde onu takip etmeye başladım, o ise yanındaki kıza taktığımı düşünüyordu; trajikomik o gün oradaki amacım kızla değil Junmyeon ileydi ama beni görmesiyle ve çığlık atmaya başlamasıyla ağzını kapatmaya çalışmıştım.
O sırada geldi ve nereden geldiğini bilmediğim bir güçle beni itti; kafamı çarpmıştım, aklımdaki her şey bir bir kayarken kendimi elimdeki yangın tüpüyle kızın kafasına sert darbeler indirdiğimi hatırlıyordum. Sonra zaten korktuğum için yanın tüpünü kardeşinin ellerinin arasına sıkıştırdım, bu bir süre benim parmak izlerimi örttü ama eninde sonunda açığa çıkacaktı.
O yüzden kaçtım gittim ama asla unutamadım, gerçek şu ki bu yüzden geri dönmüştüm. Şimdi düşünüyorum da kıza baya yazık olmuş."
Elini düşünür bir şekilde çenesine koyup kaşıdığında dişlerini sıkmıştı, daha fazla bu saçmalığa katlanmak istemiyordu bu yüzden gömleğinin altından telefonun kayıt tuşuna sonlanması için tıkladı. Bu iş bugün burada, şu anda bitmişti ve bu onu oldukça mutlu ediyordu.
"Siz bayım, bugün bizim tuzağımıza düşerek yakalandınız."
Arkadan gelen seslerle kocaman açılmıştı gözleri, az önce her şeyi bir çırpıda anlatmıştı ve yapmak istediğinin aksine başka şeylerle karşılaşmıştı. Jongdae, elindeki silahı ona doğrulturken zafer gülümsemesini ona sunuyordu, bir pislik daha Dünya'dan temizlenmiş sayılırdı.
"Junmyeon, iyi misin?"
⋆
bu bölüm için üzgünüüğm hüw.
karımı katmasam olmazdı ıosdfjoşadfıjş
of be junmyeon olduğunu bilmesem başka ıdol sanardım, taş taş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ɪ'ᴍ ɢᴏɴɴᴀ ʟᴏᴠᴇ ʏᴏᴜ ✓ [sesu + tamamlandı]
Short Story❛Biliyorum, sessizliğim yüzünden sevmiyorsun beni. O yüzden görmüyorsun, o yüzden bakmıyorsun yüzüme çünkü görebiliyorum bana acıdığını; hayatımın hep sessiz geçeceğini bildiğin ve üzüldüğün için gözlerimin derinine bakıp sevgimi görmüyorsun. Olsun...