1-GİZEMLİ PRENSES

1.2K 69 4
                                    

Son bir hafta. Yarı yıl tatiline son bir hafta kalmıştı. Acısıyla tatlısıyla geçen bir dönemin sonunda sadece bir kaç hafta tatil veriliyordu. Bir kaç hafta? Az.

Öğlen teneffüsünde hep beraber yemekhanede yemek yiyorduk. Acaba tatilde neler yapacaklardı? "Debby." dedim ve ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra devam ettim. "Sen tatilde ne yapacaksın?" dedim. "Hımmm." dedi. Aynı şekilde oda aynı lokmayı yuttuktan sonra devam etti. "Okul için para biriktirmem lazım. İş arıyorum. Bulur bulmaz başlayacağım." dedi. "Güzel. Peki sen Carl. Sen ne yapacaksın?" dedim ona bakarak. "Bir haftalığına California'ya gideceğim. Susan teyzenin yanına." dedi. Yani bir hafta Carl yok muydu? Ve bana bunu şimdi mi söylüyordu?!! "Ne!!?" dedim şaşkınlıktan pörtleyen gözlerimle. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Size daha önce söylemeliydim biliyorum,ama kesin değildi. Teyzem taşınıyor ve yardıma ihtiyacı olacak. Babam da beni bir haftalığına gönderiyor." dedi. Biraz olsa şaşkınlığımı atarak sordum. "İlk hafta mı yoksun, ikinci hafta mı?". "İkinci."dedi kısa keserek. Kimsenin konuşmaması üzerine "Kızlar yapmayın böyle, sadece bir hafta."dedi Carl."Tamam." dedi Debby. Aynen, sonuçta bir haftaydı sadece. Yedi gün yani. Kısacık bir süre. Tatili Debby ve Mary ile geçirecektim. Dur bir dakika! Mary ne yapacaktı? Belki annesi ile tatile giderdi. "Mary, sen ne yapacaksın?" dedim yemekhaneden çıkarken. Mary konuşmayınca tekrar sordum. "Mary?Mary iyi misin?" cevap gelmeyince Debby Mary'yi dürttü. "Ha? Şey, efendim Cloe?"dedi dalgın dalgın." Dünyamıza hoşgeldin."dedim. Debby sırıttı. "Bu aralar çok dalgınsın." dedim. Mary yine konuşmadı. Sadece beraber yavaş yavaş koridorda yürüyorduk. "Saat kaç?" dedi Carl birden. "On ikiyi on beş geçiyor." dedi Debby. Bir an Mary durdu. Peşimizden gelmediğini anladığımız zaman bizde durduk. "Mary iyi misin?" diye sordum endişeli bir sesle. "Benim acilen gitmem lazım." dedi. Korkmuş ve endişeli görünüyordu. "Mary derse gireceğiz!" diye bağırdım arkasından. Bir an durdu ama yine koşmaya devam etti ve arkasında elindeki milkshake ile yürüyen Alexis'e çarptı. "Ahhh!!! Seni küçük ucube!! Bu elbise ne kadar pahalı haberin var mı?!!" Pahalı elbisesinin üzerine çikolatalı milkshake dökülen Alexis'in sesi tüm koridorda yankılandı. "Ben, b-b-ben çok üz-üzgünüm." dedi Mary korkmuş bir halde. Anında toparlanarak koşmaya devam etti. "Merak etme küçük sırrın bende güvende!" diye bağırdı Alexis arkasından. Hemen kötü bir kahkaha koymayı da unutmadı. Yanından geçerken cidden sert bir şekilde omuz attı ve o zaman cidden ağzına patlatasım geldi. Kendini ne sanıyordu bu??!!!! Küçük bir cadıdan başka bir şey değildi!

Sınıfa geçtiğimizde Debby ve Carl'ın da aynı şoku taşıdığını gördüm. "Sizce Mary'nin 'küçük sırrı' ne?" dedi dalgın bir sesle. "Bilmiyorum."dedi aynı sesle Carl." Çok korkmuş görünüyordu. Bence bu konuyu açmayalım. Kendisi söyler nasıl olsa."dedim. Fakat içim içimi yiyordu. Ne olduğunu o kadar merak ediyordum ki. Neyse ki öğretmenin sınıfa gelmesiyle tüm düşüncelerime 'stop' diyebildim.

Gün sonunda okul servisini kaçırmıştım ve babam gelip beni alamayacağını söylemişti. Carl ise çoktan gitmiş olmalıydı. Yürüyerek gitmem gerekecekti. Bu düşünce keyfimin kaçmasına neden olmuştu. Ev okula oldukça uzaktı. Hava kararmadan yola koyulsam iyi olurdu. Montumun içine sığınarak kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz iliğime kadar soğuk hissetmiştim. Fakat yinede halime şükrederek yoluma devam ettim. Evet hava soğuktu ama gelip babamın beni almasını beklersem daha kötü olurdu. Hem kafamın içindeki düşünceleri evirip çevirebilirdim, tatilde ne yapacağımı bulabilirdim. Tüm bu düşünceler kafamda dönerken havanın iyice karardığını yeni fark etmiştim. Bunun üzerine daha hızlı yürümeye başladım. Yavaş yavaş başlayan yağmur bu işi hiç kolaylaştırmıyordu. Bu yokuş oldukça sertti. Giydiğim ayakkabılara bir yerden lanet okurken bir yanda da iyice ağırlaşan yağmurla baş etmeye çalışıyordum. Ve sonunda olan olmuştu. Yağmur iyice şiddetini arttırınca çıkmaz sokağa girdim. Biraz olsa kendimi kuruluyarak tekrar yoluma devam ettim. Şapkam önüme düşmüştü ve yüzüm görünmüyordu. Yağmurun getirdiği bulanık görüntüyle görüş açım hiç iyiye gitmiyordu. Birden sert bir şeye çarptıpımı hissettim ve dengemi kaybettiğimi fark ettim. Git gide yere yaklaşıyordum. Fakat sırtım sert beton zemine değil kaslı bir kola düşünce şaşıp kaldım. Ve karşımdaydı. O karşımdaydı. Beyaz atlı prensim,tek hayalim. Sebastian Walter. Hafif ıslak sarı saçları ve soğuktan kırmızılaşmış burnu ile. Kanlı canlı karşımda duruyordu. Pardon beni tutuyordu. Şu an gerçek dünyaya geri dönmek istemiyordum. Acaba o da anın büyüsünde miydi? Bu şekilde ne kadar çekici göründüğünden haberi var mıydı? Sonra beni yavaşça kaldırdı. "Kendine dikkat etsin iyi olur." dedi. "Bir prens her zaman sokakta dolaşmayabilir." dedi ve göz kırptı. Ah, bay ego. Sanki kilitlenmiş gibiydim. Acaba önüme düşen şapkam olmasa ve yüzümü görebilse de böyle dermiydi? Birden eli şapkama gitti. Kalbim depar atmaya başlamıştı bile. Beni görmesine izin veremezdim. Hemen kenardan dolanıp koşmaya başladım. Şaşırdığı her halinden belliydi. Peşimden koşmadı ama "Gizemli prensesi oynamak için yanlış kasabayı seçtin!" diye bağırdı. Sonunda gözle görülmeyecek kadar uzaklaştığımda koşmayı bıraktım. Ben az önce Sebastian Walter'ın gizemli prensesi mi olmuştum!? Vay canına ben gizemli bir prenses olmuştum!!! Yoksa gelen geçen her kıza böyle mi yapıyordu? Neyse ne şu anda yağmur bile bana daha güzel geliyordu.

Sonunda eve varmıştım. Üstüm başım baya ıslaktı. Hemen odama geçip elime ilk değen kıyafeti aldım. Banyoya dans ederek girdim ve kurulanırken bile gülümsemeden duramadım. Domuzlar uçabiliyor mu?? Şu anda her şeye imkan vardı. Her şeye. Merdivenlerden inerken babamın geldiğini duydum. O kadar geç mi olmuştu? "Hey Cloe!" dedi babam kapıyı kapatırken. "Merhaba baba!"dedim normalden daha neşeli bir sesle. Bu durumu fark eden babam" Ne oldu? Pek mutlusun bugün." dedi. İşte fail anı. Bir yalan bulmam gerekiyordu. Gözüm hemen babamın getirdiği pizzaya takıldı. "Çok açım ve babacığımın pizza aldığını görüyorum!" dedim neşeyle. "O zaman hadi sofraya."dedi babam. Yutmuştu!

Odama çıkarken şu son saatler beynimde dolaşıp duruyordu. Odama vardığımda kızların Skype üzerinden beni aradığını gördüm. Bir kez değil bir sürü kez hemde. Ne olmuştu? Hemen onları aradım ve anında açtılar. Karşımda iki mutlu yüz vardı. Nasıl öğrenmişlerdi!? "Cloe! Haberi gördün değil mi!!" dedi Debby heyecanlı bir sesle. Benden bir belirti almayınca Mary "Cidden duymadın mı!?" diye sordu. Neler olduğunu hiç anlamıyorum. "Kızlar neler oluyor?" dedim. "Okulun web sitesine gir." dedi Debby sabırsız bir sesle. Hemen okulun sitesine girdim ve gördüğüm şey bir balo afişiydi. Yarı yıl tatilinden sonra okulda bir maskeli balo vardı!!!! "Kızlar bu HARİKA!" dedim. "Baloyu kim düzenliyor bir bak istersen." dedi Mary. Hemen afişin alt kısmına baktım. 'Düzenleyen:Sebastian Walter'. Ciddi misin?! Ağzım açık kalmış olacak ki Debby araya girdi. "Al sana bir fırsat kızım!" dedi. Aklıma bugün olan olay geldi. Acaba anlatmalı mıydım? Ama bana kalınca o kadar güzel oluyordu ki.. "Cloe bak, 'Gizli prens ve prenseslerin balosu...' yazmış." dedi Mary. Hemen afişteki slogana baktım. OMG!! Kalp krizi, şok üstüne şok.! Gözlerime inanamayarak "Kesin gidiyoruz." dedim.

Sevgili günlük;

Gizemli prensese merhaba de! Artık resmi olarak ilk diyaloğumuz var. O gerçekten çok yakışıklı. Hayat herkese gülen bir şey. Sanırım sıra bende. O balo mükemmel olmalı. Hayat bu sefer kesinlikle bana gülecek. Bana iyi şanslar dile...

MERHABA! YENİ BİR BÖLÜM!! OKUMAYA DEVAM LÜTFEN. İLERİDE ÇOK GÜZEL ŞEYLER OLACAK, HİÇ BEKLENMEDİK ŞEYLER... OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER!!! YORUM YAPMANIZ ÇOK ÖNEMLİ, SİZLERİ SEVİYORUM XXXX

Bir Genç Kızın GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin