7-BEYAZ YOL

416 32 5
                                    

Sebastian son hızla arabaların aralarından geçerken bazı sürücüler kornayla bazıları ise küfürle karşılık veriyordu.

Koltuğuma gömülmüş bu ani ruh değişiminin şaşkınlığını üzerimden atmaya çalışıyordum. Birden neden öfkelenmişti ki? Reddedildiği için mi? Sebastian öyle biri değildi. Onu kızdıran başka bir şey olmalıydı.

Hızını gittikçe arttırırken duruma müdahale etmem gerektiğini anladım. "Sebastian." dedim ürkek bir sesle. "Sebastian yavaşla." dedim yalvarırcasına. Fakat duymazdan geldi. Kafamı ona döndüm. Sarı kaşları çatılmıştı ve mavi gözleri ölümcül bir öfkeyle tek bir yöne bakıyordu. Öfkeli olduğu zamanlarda hep bu kadar durgun muydu?

Sonunda dayanamayarak bağırdım. "Sebastian dur!" dedim. Ani çıkışıma şaşırmış olmalıydı ki aniden duruverdi. "Yana çek, yolu kapatıyorsun." dedim sakin bir sesle. Dediğimi yaptı.

Deniz kenarında bir yerdi. Hava soğuk olsa da arabanın içi sıcaktı. Ben ona bakıyordum. O ise yine aynı yöne bakıyordu. Fakat daha sakin bir şekilde. "Sebastian." dedim nedenini bilmeden. Yavaşça bana döndü. Ona bakıyordum. Sadece ona bakıyordum. Ne hissettiğimi bende bilmiyordum. Ona duygusuz bir şekilde bakıyordum.

"Bana öyle bakma." dedi sessizliğe dalarak. Cevap vermedim. Elimden gelmiyordu. Bu bakışı bilerek yapmıyordum. "Konuş!" diye bağırdı öfkeyle. Ani çıkışına şaşırmıştım. Ama normaldi. Adam kız arkadaşını kaybetmişti...

Ellerini saçlarına daldırdı ve oflayarak tekrar ön cama doğru döndü. Artık bana değil rüzgarla coşan denize bakıyordu. Gözleri denizin koyu rengini almıştı. Acaba şuan ne düşünüyordu? Birden kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Birden titredim. İçeriye dolan soğuk havadan mı yoksa ondan korkmam mı buna neden oldu bilmiyorum.

Yavaşça denize doğru yürüdü. Sakinleşmiş görünüyordu. Kalkıp onun yanına geldim. Gözlerinin rengi açılmıştı ve burnu ile yanakları pembeleşmişti. Yeni biten yağmurdan dolayı yerler ıslak, rüzgarlar sertti. Yavaşça soluk alıyordu ve gözlerini dalgalarla dans eden denize bakıyordu.

Yanakları soğukta kırmızı olana kadar öylece durduk. Ben zaten şu anda felç olmalıydım. Ellerimi hissetmeyecek kadar üşüyordum. Göz ucuyla bana baktı. Titriyordum. Dişlerim birbirine değerek ses çıkartıyordu. "Şu sesi kessen." dedi denize bakarak. Ona baktım. "A-ama o-o-olmu-yor." dedim ve bende denize bakmaya başladım. Hiç tepki vermedi diyecekken aniden bana sarıldı. Beni savunmasız bir kedi yavrusu gibi kaslı kollarının arkasına gizledi. Sanki rüzgarın hiçbir şekilde bana değmesini istemiyormuş gibi sarıp sarmaladı. Güzel parfümünün kokusu içime dolarken kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu hissettim.

"Neden çekildin?" diye fısıldadı kulağıma. Cevap vermedim. O da sustu. Bu suskunluk çok sinir bozucuydu. "İlk öpücüğümün beni sevmeyen biri tarafından gerçekleştirilmesini istemedim." dedim usulca. Kafasını kolumdan kaldırdı. "İlk öpücük mü?" dedi alayla. Kızardığımı hissettim. "Sorun değil,olabilir." dedi. Güldüğünü hissediyordum. Sonra ciddi bir sesle devam etti. "Kim söylemiş sevmediğin biri tarafından olacağını?" dedi. "Sebastian,acını geçirmek için beni kullanamazsın. Sana destek olurum, ama beni öpmene izin veremem. Gözlerinden belli oluyordu." dedim. Kısa bir sessizlik oldu. Ardından kahkahalarla gülemeye başladı. Ne olduğunu anlamıyordum?

"Neden gülüyorsun?" dedim sinirli bir şekilde. Gülmeye devam edince ondan çekildim ve sertçe ittim. Ama hiç etkilenmemişti. Öfkeyle arabaya doğru yürümeye başlayınca beni kolumdan tuttu. Kendine çekti ve beni öfkeli gözlerle başbaşa bıraktı. Ona meydan okurcusuna bakıyordum. Gözlerimi ondan ayırmadım. Sonunda pes ederek "Arabaya bin."dedi. Cevabımı beklemeden de yürümeye başladı. İlk adımımı daha yeni atmışken o arabayı çalıştırmıştı bile. Beni beklemeden gidecekti yetişmem için koşmam gerekti.

"Amacın ne?" dedim sinirli bir şekilde. Susuyordu. Susmayı tercih ediyordu. Fakat bu oyunda ona joker hakkı vermeyecektim. Tam ağzımı açıp ona ağzının payını verecekken arabayı sert bir şekilde durdurdu. Arabadan indi ve bana 'gel' hareketi yaptı.

Buraları soğuktu. Karlıydı. Ve ıssızdı. Yolda bile araba yokken Sebastian bizi ormanın derinliklerine çekiyordu. Sanırım on beş dakika öylece yürütmüştük. Yüzümün soğuktan pembeleştiğini hissediyordum. Sonra biran durdum. Ben niye onun beni yönlendirmesine izin veriyordum ki?

"Sebastian." dedim aniden. "Dur ve bana bu ani ruh değişiminin nedenini söyle."diye devam ettim. İşe yaramıyacağını düşünüyordum fakat aniden durup bana dönünce gözlerinin dolduğunu gördüm.

Karların içinde siyah bir bankta oturuyorduk. Birbirimize sarılmış halde. Meğer o 'havalı ve ulaşılamaz karizmatik yakışıklı çocuk' arkasında 'sevgiye muhtaç, saf ve temiz bir bebek' varmış.

"Peki." dedim uzun bir sessizliğin sonunda. "Anladım, sevgiye muhtaç ve zor bir hayata sahipsin peki neden ben?" dedim. Kaslı vücudu benim narin vücudumdan koparken gözleri gözlerimi buldu. "Cloe. Benim seni sevmediğimi nereden çıkardın?" dedi. Çok basit bir soru. Kendisine öyle bir yalan söylemiş ki kendisini bile kandırmayı başarmış. "Gözlerin, gözlerin Sebastian. Onlar öyle demiyordu." dedim. Ağzı alayla kırıldı. Yine 'cool boy' havalarına girmişti. "Cloe, şimdi bana gözlerimin arkasındaki bakıştan ve bunu anladığından bahsedeceksin. Heyy! Kızım uyan! Bunlar filmlerde ve kitaplarda olur." dedi. Hayret içindeydim. Nasıl bu kadar emin oluyordu? Bir dakika!

Benden hoşlandığını mı ima etmişti?

Ağzıma gelen ne kelime, ne laf varsa hepsi düğüm oldu. Ona sadece bakıyordum. Sonra toparlanarak "Şimdi yani sen beni?"diyebildim. Kafasını 'evet' anlamında salladı." İyi birisin ve açıkçası benden hoşlandığını biliyordum. "dedi ve ellerini saçlarına daldırdı. Anında kırmızı olduğumu hissettim. Hemen elimde kar topu yaparak ona attım. Bunu beklemediği belliydi. Anında o da bir tane yaparak bana attı. Yüzüme çarpan kar çığlık atmama neden oldu. Böylece ıssız ormanda saatlerce sadece bizim mutluluk dolu çığlık ve kahkahalarımız yankılandı.

Saatler sonra durduk ve kendimizi yaklaşık 5-6 cm olan kara bıraktık. Yumuşak bir yastığın içinde kaybolmak gibi bir histi bu. Ona baktım. O da bana bakıyordu. Sadece gülüyorduk. Çok sessizdi. Fakat cebimden titreyen telefonumun sesi bu sessizliği bozdu. Mary mesaj atmıştı. "Neredesin?". Bilmiyordum ki? Sebastian'a sormak için kafamı döndürdüğümde orada olmaması beni şaşırmıştı. Aniden güçlü iki kol beni omzuna alınca çığlık attım. "Sanırım çok merak ediliyorsunuz prenses." dedi. "Bırak beni!"diye bağırdım ama bırakmasını istemiyordum." Seni bırakmamı sende istemiyorsun Sindirella."dedi beynimi okurmuşçasına. "Yakalandım Bay Ego." diyerek gözlerimi devirdim. Beni yavaşça indirdi ve bakmaya başladı. Aramızda çok az mesafe bırakmıştı. O kadar az ki nefesini boynumda hissediyordum. Gözleri dudaklarıma kaydı ve kulağıma "Bu kurbağanın prensesi sen olacaksın." diye fısıldadı. Ne olduğunu anlamadan da ilk öpücüğümü almış oldum...

Sıcak arabada kasabaya kadar süren yolculukta hiç ses yoktu. Sanırım bu durum onun içinde tuhaftı. Ama neden? Eminim daha önce birçok kızı öpmüştür. Her seferinde böyle susuyor muydu?

Kasabaya vardığımızda hava kararmıştı. Okulun yanındaki parktaydık. Bana bir şey açıklaması gerektiğini o da biliyordu.

Soğuk banka oturduğumuzda bana sarıldı. "Şimdi ilk öpücüğünü aldın küçük hanım." dedi gülümseyerek. "Sebastian. Bu işin şakası yok." dedim çok ciddi bir sesle. Bunun o da farkındaydı. Kendini toparladı ve "Cloe deneyelim." dedi. "Buna hazır mısın?" dedim. Bana çok ciddi gözlerle baktı. Yaklaştı ve kulağıma "Kesinlikle evet." diye fısıldadı.

Umarım bu girdiğim riskli yolda Sebastian beni incitmez...

Sevgili günlük ;

Bu prensesin artık bir kurbağası var. Ayrıca ilk öpücüğünü de o kurbağadan aldı. Fakat o kurbağa gerçek miydi yoksa peluş bir oyuncak mıydı? Bilmiyorum. Bana bu sonu görünmeyen yolda başarılar dile...

ARKADAŞLAR MERHABA!!! +2.K OLMUŞUZ!!!! HERKES ÇOOOK TEŞEKKÜR EDERİM!!!! BU ARADA BÖLÜM GEÇ GELDİ ÇOK ÖZÜR DİLERİM. İÇİME SİNEN BİR BÖLÜM DEĞİLDİ. BUNU TELAFİ EDECEĞİM. YAZARINIZ BÖLÜM UÇAKTA YAZDI ÇÜNKÜ KENDİSİ RESİM YARIŞMASINDA TÜRKİYE 1.Sİ OLDU!!! ANTALYA'YA ÖDÜL TÖRENİNE GİDERKEN BİLE SİZİ DÜŞÜNÜYORUM NEYSE VOTE VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM!!!! SİZİ ÇOK SEVİYORUM.

Bir Genç Kızın GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin