8

2.2K 129 49
                                    

   Taehyung yaptığı hataların bedelini ödüyordu adeta. Sanki her şey mükemmelmiş gibi bir de Min Seok ve sikik planları çıkmıştı. Lakin Min Seok'un zamanlaması çok yanlıştı. Çünkü Taehyung günlerdir sevdiği adama hasret bir aşıktı. Kokusunu, gözlerinde parıltıyı, minik ellerini hatta yanağındaki yara izini... Öyle ki özlediği bedene ulaşmak için yapamayacağı şey yokken Min Seok hayatının hatasını yaparak önüne çıkmıştı. 

    Şimdi ise bütün kuralları ihlal ederek sürdüğü arabasıyla giderken ceza yemek umurunda bile değildi. Bir an önce o yavşak herife haddini bildirmek istiyordu. Direksiyonu tutan elleri kaşınıyordu. Gözleri alev saçarken o bile kendisinden korkuyordu. 

   Arkadaşının attığı konuma geldiğinde ise arabasını düzgünce park etmeden dışarı atlamış ve Seul'de popüler olan bir spor salonuna girmişti. İçeriye girerken kart okutulması gerekse de bir kolundan yardım alarak turnikelerin üzerinden tek hamlede atlamıştı. Kapıdaki güvenlik müdahale edeceği sırada karşısındaki adamın hareketleri onu geri çekilmeye itmişti. Şayet kendisinin bu denli sinirli bir adamın karşısına çıkmaya cesareti yoktu. Doğru bir karardı...

    Taehyung için ise hiçbir şey önemli değildi. Adımları her seferinde yeri dövüyordu. En sonunda ortak alana gelmişti. Etrafındaki diğer sesleri duyamıyordu bile. Lakin bir ses dışında. Min Seok ve onun kulak tırmalayıcı kahkahası. Anında gözlerini sesin geldiği yere çevirmişti. Büyük ihtimalle antrenmanını yeni bitirmiş ve ensesindeki havluyla birileri ile sohbet ediyordu. Taehyung, kendisi acı çekerken bu adamın bu denli mutlu olmasına deli gibi öfkelenmişti. Evet, çektiği acıları hak ediyor olabilirdi ama bu adamın da mutlu olmaya hakkı  yoktu. Zaten elinde olsa bir kaşık suda boğacaktı. Onu tek durduran şey ise minik sevgilisinin daha doğru eski sevgilisinin yatakta yatarken ki görüntüsüydü. Hızlıca egzersiz aletlerinin arasından geçmiş ve kendisine sırtı dönük adamı eliyle çevirmiş ve bütün öfkesini kusarcasına yumruğunu suratına geçirmişti. Min Seok ise dengesini sağlayamamış ve yere düşmüştü. Üstelik bu daha başlangıçtı...

    Min Seok'un arkadaşları olayı kavradıklarında her ne kadar Taehyung'u durdurmak isteseler de bunun için geç kalmışlardı. Omuzlarındaki ellerden kurtulan Taehyung yerde yatan bedenin üstüne çullanmıştı. Diğer iki çocuk ise olayı durdurmak isteseler de Taehyung'un o korkunç yumruklarından birinin kendilerine gelmesini tercih etmedikleri için sessiz kalmayı seçmişlerdi.

    Taehyung kontrolünü kaybetmek üzeriydi. Durmuyordu. Altındaki bedene ardı arkası kesilmez yumruklar atıyor ve karşılık vermesine ihtimal bile tanımıyordu. Min Seok ise birazdan yapacağı şeyi her ne kadar gururuna yediremese de ümitsizce durması için yalvarıyordu. Yalvarmakta haklıydı da. Burnunun ve çenesinin kırıldığına zaten emindi. Ama her yumrukta çektiği acı artarken artık dayanılması güç bir hale geliyordu. Üstelik kollarını siper etmeye çalışsa da başarısız oluyordu. Taehyung o kadar seri yumruk atıyordu ki Min Seok hareket bile edemiyordu. 

     Taehyung sonun durmuş ve eklemlerindeki kana tiksinircesine bakmıştı. Yavaşça ayağa kalkmış ve kandan yüzü seçilemez hale gelen adama memnun olduğunu belirtircesine gülümsemişti. Diğer iki çocuk "Psikopat" diye geçirdi içinden. Evet, Taehyung bir psikopat olabilirdi. Lakin çoğu şeyin olduğu gibi bununda bir ilacı vardı. Lakin Taehyung ilacına yani Jungkook'a ulaşamadığından kendini zapt etmekte zorluk çekiyordu. 

     İşaret parmağını yerdeki bedene doğrulttu ve hırıltılı çıkan sesi ile konuşmaya başladı. "Seni Jungkook'un etrafında bir daha görürsem bu sefer o ellerini kırmaktan asla çekinmem Min!" Sözlerini bitirir bitirmez arkasını dönüp çıkmıştı.

     Arabasına dönmeden önce gördüğü ilk tuvalete girmiş ve ellerindeki iğrenç kanı kendinden arındırmıştı. Lakin kanlar gidince eklemlerindeki yaralar boy göstermiş ve soğuk suyun etkisiyle sızlamıştı. Ama şu an bunun bir önemi yoktu. Hızla arabasına atladı. Çünkü Jungkook'un yanına gitmeden önce uğraması gereken birkaç yer vardı.

               ********************

    Jimin tedirgince Jungkook'un odasına girmiş ve yatakta oturup tavanı izleyen arkadaşının sessizce yanına oturmuştu. Gözlerindeki yaşları görmesi ile içi sızlamış ve Taehyung'dan bir kez daha nefret etmişti. Jungkook'un örtüyü sıkan ellerinden birini yavaşça kavramış ve dudaklarına götürüp küçük bir öpücük kondurmuştu. Jungkook onun bu hareketi ile gözlerini sıkıca kapatmış ve ellerini tutan parmakları güven ararcasına sıkmıştı. Jimin buruk bir gülümseme ile arkadaşını izliyordu. O bunları hiçbir zaman hak etmemişti. 

   Jungkook gözlerini hafifçe aralamış fakat tavandan ayırmamıştı. Duruşunu bozmadan titrek sesi ile "Gidiyormuş biliyor musun Jimin? B-benden çok uzağa gidiyormuş. Üstelik bana gitmeyeceğine dair söz vermişti. Yoksa sözünü unuttu mu? Çünkü hatırlıyor olsaydı gitmezdi, ben biliyorum." demişti. Jimin arkadaşının hala nasıl bu kadar iyimser olduğunu anlayamıyordu. En sonunda Jimin'in de gözleri dolarken Jungkook'a güzel haberi vermeye karar vermişti. "Jungkook... Taehyung gitmekten vazgeçti." Jungkook algıladığı cümle ile tavandaki gözlerini arkadaşının yaşlı gözlerine dikmişti. Oturduğu yerde dikleşirken zaten kocaman olan gözlerini olabilirmiş gibi daha da büyütmüştü. Ağlamaktan kızarmış burnunu kırıştırmış ve umutla gülmüştü. Belki de sözünü hatırlamıştı Taehyung. Jimin'in ellerini tutmuş ve meraklı gözlerle ona bakıyordu. Jimin bir eliyle gözlerini sildikten sonra konuşmaya devam etti. "Aslında bunları onun söylemesi daha iyi olur ama neyse... Bebeğim o verdiği karardan çok pişman." Taehyung'un onu hala sevdiğini duymak Jungkook'un enerjisini yerine getirmişti. "Jungkook onu affedecek misin?" Jimin'in sorusuyla ciddi bir hal aldı Jungkook. "Jimin ben ona küs veya kızgın değilim. İstesem de olamıyorum." O an anladı Jimin arkadaşının ne hissettiğini. Gözlerinde görüyordu bunu. Hayal kırıklığı...

   Jungkook öyle bir hayal kırıklığına uğramıştı ki kendini çok yalnız hissetmişti. O gün kendini banyoya kilitlediğinde çok kararsız kalmıştı Jungkook. Lakin dışarıdan duyduğu arkadaşlarını sesi ile kendinden tiksinmişti adeta. Yaptığının farkına vardığı anda bıçağı bir köşeye atmış ve düşünmüştü. Taehyung onu bırakmış olsa da Jungkook ona hissettiği sevgi ile güç bulabilirdi belki de. İçinden bir ses o an Taehyung'un da onu hala sevdiğini söyleyip duruyordu. Sadece mantığı kabul etmiyordu. Madem seviyor neden gitti? 

     İki arkadaş düşüncelere dalmışken bulundukları odanın kapısı çalmış ve yavaşça açılan kapını ardından Taehyung'u görmüştü Jungkook... Taehyung çektiği özlem ile dolan gözlerini Jungkook'a dikmişti. Jungkook ise hem yaşadığı kırgınlığın etkisi hem de her ne olursa olsun aşık olduğu adamı görmesi ile akıtmıştı gözyaşlarını. Jimin geri çekildiğini iki beden dış dünyadan kopmuş ve birbirlerinin gözlerinde kaybolmuşlardı. Öyle ki ikisi de birbirinin ne hissettiğini anlıyordu az çok. En çok da bu yakıyordu canlarını. Yine de vazgeçmemişlerdi, hayallerini süsleyen aşktan...        

Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil                                                
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil        Çünkü ayrılanlar hala sevgili...

       ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
     Hepinize selam. Öncelikle mükemmel bir haber ile geldim. Bildiğiniz üzere bölümleri çok aralıklı yazıyordum.
   
      Lakin muhteşem yazarınız ben, oturdum ve taslağa bir sürü bölüm kaydettim. Hafif aralıklarla yayınlıycam hepsini. Bence bir alkışı hak ettim jslsmskndkdmsjsj

     Ve umarım bölümü beğenmişsinizdir. Özel ricam ise Jungkook'a gurursuz demeyin lütfen. O gerçekten aşık ama bu Taehyung'u süründürmeyeceği anlamına gelmiyor😉

     Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen, sizleri çok seviyorum. (Bu arada sondaki şiir Atilla İlhan'a ait)

 (Bu arada sondaki şiir Atilla İlhan'a ait)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

                        🐰💜🐯

The PunchesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin