2

6K 302 100
                                    

             Gözüm dönmüştü öfkeden. O an nasıl çıktım evden inanın hiçbir fikrim yoktu. Tek yaptığım Yugyeom'u kolundan tuttuğum gibi arabaya bindirmek ve tarif ettiği adrese son hız gitmekti. O an aklımda ise, o lanet herifin imalarında ciddi olmamasıydı. Eğer ki en ufak dokunduysa benim sevgilime yemin ederim onu doğduğuna pişman etmez, çünkü direk öldürürdüm.    

            Jungkook mu? Bugün onu çok kırmıştım zaten. Bu haliyle ona neden gittin bile diyemezdim. Haklıydı sonuçta. Hakaret etmiştim resmen. Zaten ne ben ona küs kalabilirdim ne de o bana.

             Yugyeom'un geldik diyen sesini işittiğim gibi kapı numarasını aldım ve onu arkamda bırakırken arabadan indiğim gibi koşmaya başladım. Yüksek bir binaydı. 10. kata çıkmam gerekiyordu fakat bendeki bu hırsla asansöre bakmaya gerek bile duymadan ikişer üçer bir şekilde çıkmaya başladım merdivenleri. Aradığım daireyi bulmam ile zaten sıktığım yumruklarımı kapıya geçirmeye başladım. İçerden "Geliyorum" diyen sesini duymam ile "Gel amına koyduğum, gel ve gör!" diye hafifçe seslenmiştim ona. Ama o duymamış olacak ki yüzündeki aptal sırıtışla kapıyı açtı. Beni görmesiyle yüzü solarken yakalarından tuttuğum gibi kapını arkasındaki duvara yasladım onu. Yüzüme bakmak için kaldırdığı suratına sağ yumruğumu geçirmemle bir yaprak gibi savruldu. Ah tanrım, dünya üzerindeki bütün yapraklardan çok özür dilerim!  

         Zaten yere düşmüş olan bedeni daha fazla umursamayıp hızlıca bütün odalara girmeye başladım. Yatak odası olduğunu düşündüğüm yere girince ise... Sinirden gözüm dönmüştü demiştim değil mi? Unutun siz onu. Çünkü adeta uyuşturucunun kanımda dolaşması gibi dolaşıyordu gördüğüm manzara, kalbimde. Yorganı küçük elleri ile saran, büzülmüş dudakları ve arada kırıştırdığı tatlı burnuyla karşımda duran bu tablo bütün şarapları unutturmuştu bana. Çünkü beni çok daha güzel sarhoş etmişti. 

         İyi olduğuna emin olduktan sonra tekrar o yavşağın yanına adımlamış ve tekrar yakalarına yapışmıştım. Hızla ayağa kaldırdığım gibi yüzünü yüzüme çıkarmış ve kusarcasına sormuştum.

-ONA DOKUNDUN MU?!

-Ne saçmalıyorsun sen? Neden savunmasız birine dokunayım? Zaten sevgili olduğunu biliyorum. Ama olmasaydı...

-OLMASAYDI NE?! NE DEMEYE ÇALIŞIYORSUN SEN?!

-Belki ben teklif ederdim ama dediğim gibi sevgilisi var.

            Duyduğum cümle ile suratına geçirmiştim yumruklarımı. Vurmaktan vazgeçtiğimde ise tekrar sevgilimin olduğu odaya girmiş ve üstündeki yorganı aşağı itmiştim. Ardından onu hızlıca kucağıma almış ve bir daha görmemek istediğim bu evi terk etmiştim. Aşağı indiğimde ise Yugyeom geldiğimi görüp arabadan inmiş ve arka kapıyı açmıştı. Yavaş hareketlerle onu yatırdıktan sonra tekrar sürücü koltuğuna geçmiştim.

-Hyung, diğerleri! Üst üste çok fazla aradılar ama sana sormadan açmak istemedim.

-Sağol, Yugyeom. İstersen seni direk evine bırakabilirim. 

-Teşekkür ederim hyung!

      Samimice gülümseyip evine doğru kırdım direksiyonu. Onu bıraktıktan sonra da çok da uzak olmayan evime doğru sürmeye başladım. Jungkook'dan hala ses gelmiyordu. Belli ki çok üzülmüştü. Çünkü benim sevgilim üzülünce veya kızınca etrafa bağırıp çağıramadığı, üstüne üstlük insanların içinde ağlayamadığı için çareyi uykuda arardı. Yani size sevgilimi şöyle anlatıyım; Jungkook gerçekten de insanlara kendine verdiği değerden daha fazlasını verirdi. Sadece vermek ile kalmaz çok da güzel hissettirirdi. İnsanları kırmamak için kendini kırardı. Ve size şunu çok net bir şekilde ifade edebilirim ki 4 yıldır beraber yaşadığımız şu evde bir kere bile gözyaşına şahit olmamıştım. Bazı sabahlar ondan önce kalkınca gözlerinin şiş olduğunu fark ederdim. Ağladığını biliyordum fakat göremiyor ve iyileştireniyordum onu. Onun dışında da bazen insanlara çok sinirlendiğini hissediyordum. Bazen staja gittiğinde insanlar onu geriyordu. Fakat o yine ses çıkarımıyordu. Sadece dudaklarını dişliyordu. Eve gelince ise tek kelime etmeden yorganı kafasına kadar çekip uyuyordu. Ve biliyordum ki dünya üzerindeki bunu yaşayan tek insan Jungkook değildi. Kendini ikinci plana atıp, diğerlerinin mutluluğuna daha çok önem veren bir sürü insan var dünyada. Peki ya sizce de hayat, böyle melekler için fazla acımasız değil mi?

The PunchesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin