Bugün komik, çirkin, saçma sapan bir gündü. Şu anda saat gecenin on biri. Küçük odamda oturmuş olup bitenleri anımsamaya çalışıyorum. Her şey bu sabah Polina Aleksandrovna için rulet oynamaya gitmemle başladı. Ondan altmış altın Frederik aldım. Ama iki şartım vardı: Birincisi, onunla ortak olmayacak, kazanırsam kendim için hiçbir şey almayacaktım; ikincisi de Polina kazanmaya neden bu kadar ihtiyacı olduğunu, ne kadar paraya ihtiyacı olduğunu bana ayrıntılarıyla açıklayacaktı. Bu işi sırf para tutkusu için yaptığına inanamıyordum. Paraya acilen gerek duyduğu açıkça ortadaydı ve bu parayı da bir amaç için kullanacağı kesindi. Sonunda her şeyi açıklayacağına söz verince, ben de rulet salonunun yolunu tuttum. Oyun salonlarında korkunç bir kalabalık vardı. Nasıl da arsız ve açgözlüydüler! Dirseklerimle kalabalığı yara yara gidip krupiyenin yanı başına oturdum. Sonra da her seferinde iki-üç altın sürerek ufak ufak oynamaya başladım. Bu arada ortalığı inceden inceye gözlüyordum. Bana kalırsa birçok kumarbazın ümit bağladığı, o hesap kitap tutarak oynama işi hiç de önemsenecek kadar etkili değil. Böyleleri oraya bir yere oturup önlerindeki kâğıtlara sayılar yazıp notlar alıyor, olasılıkları hesaplayıp şanslarını tahmin etmeye çalışıyor, nihayet birtakım işlemlerinden sonra da paralarını sürüp oyuna giriyor, tıpkı körlemesine oynayan bizler gibi kaybediyorlardı. Buna karşılık doğru olduğunu sandığım şu sonuca vardım: Gerçekten de bazen art arda sıralanmasında sistemli olmasa da az çok ilginç bir düzen var. Diyelim ki, ortadaki on iki rakamından sonra sondaki on iki rakamının çıktığı oluyor. İki kez sondaki on iki rakamı kazandıktan sonra ilk on iki rakamına geçiyor. Onun ardından sıra yine ortadaki on ikiye geliyor; üç-dört kez üst üste ortadaki sayılar kazandıktan sonra yeniden sondaki on ikiye dönüyor; bu böyle bir buçuk-iki saat kadar sürüp gidiyor: Bir, üç, iki, bir, üç iki... Oldukça eğlenceli bir şey. Bazı gün ya da sabahlar, kırmızı ile siyahların birbirini izleyişi hiç mi hiç düzenli olmuyor; her renk ikide bir değişerek üst üste iki ya da üç kez çıkıyordu. Ertesi gün ya da akşam, kimi zaman kırmızının üst üste yirmi kez kazandığı bile oluyordu. Bu durum bir süre, bazen bütün gün bu şekilde sürüp gidiyor. Bütün bunların önemli bir bölümünü kendisi hiç oynamadığı hâlde bütün bir sabahı rulet masalarının yanında geçiren Mr. Astley anlattı bana. Bense tüm paramı bir anda sonuna dek kaybettim. Önce çift sayıya yirmi Frederik altını koydum ve kazandım. Bunları yeniden ortaya sürdüm ve yine kazandım. Bu durum böylece iki-üç kez devam etti. Birkaç dakika içinde dört yüz Frederik'e yakın bir para kazanmıştım. Keşke o anda kalkıp uzaklaşsaydım oradan. Ama garip bir duyguya kaptırmıştım kendimi: Yazgıya kafa tutmak, ona dil çıkararak nanik yapmak istiyordum. Ortaya sürülmesi izin verilen en yüksek parayı, yani tam dört bin guldeni koydum. Ve bir anda kaybettim. Derken iyice kendimden geçtim ve elimde kalan paranın tümünü yine aynı yere koydum ve onu da kaybettim. Beynimden vurulmuşçasına sersemlemiş bir hâlde masadan kalktım. Olup bitene akıl erdiremiyordum. Parayı kaybettiğimi Polina'ya ancak yemekten biraz önce söyleyebildim. O zamana kadar da parkta aylak aylak dolandım durdum.
Yemekte iki gün önce olduğu gibi yine coşmuştum. Fransız'la Matmazel Blanche da yemekte yine bizimle birliktelerdi. Meğer o sabah Matmazel Blanche da oyun salonundaymış ve her şeyi görmüş. Bana karşı daha alttan alan sevecen bir tavır takınmış gibiydi. Fransız ise sözü hiç uzatmadan, damdan düşercesine, kaybettiğim paranın benim olup olmadığını sordu. Sanırım bu işte Polina'nın parmağı olabileceğinden şüpheleniyor. Kısacası bu işte bir gariplik vardı. Bozuntuya vermeden yalan söyleyip kendi param olduğunu söyledim.
General şaşırmıştı: Bu parayı nereden ve nasıl bulmuştum?.. Oyuna on altınla girdiğimi, bu parayı altı-yedi kez üst üste kazanarak iki katına çıkardığımı, böylece beş-altı bin guldene kadar yükseldiğimi ama son iki elde hepsini kaybettiğimi anlattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kumarbaz
قصص عامةDostoyevski'nin bizzat mücadele ettiği parasızlık ve kumar düşkünlüğünü anlatan Kumarbaz, Dostoyevski'nin gençlik yıllarını, dramatik aşk ve kumar tutkusunu en yalın hali ile kaleme aldığı yapıtlarından biridir. İlk büyük romanı olan ve büyük bir ki...