Kımıldamaksızın, oralı bile olmaksızın yüzüme dikkatle baktığını anımsıyorum.
Son altınları da masaya attıktan sonra,
"İki yüz bin frank kazandım!" diye bağırdım.
Banknot yığını ve altın para istifleri bütün masayı kaplamıştı; gözlerimi onlardan ayıramıyordum bir türlü; Polina'yı bile tümüyle unutmuştum. Banknotları tomar hâlinde toplayıp bir yana yığıyor, altınları hepsini öbek öbek istif ediyordum; sonra hepsini öylece bırakıp odanın içinde bir aşağı bir yukarı dolanmaya başlıyor, sonra yine masanın başına dönüp paraları yeniden saymaya başlıyordum. Bir ara kendime geldim, hemen kapıya koştum, anahtarı iki kez çevirerek kilitledim. Daha sonra küçük bavulumun önünde dalgın dalgın durdum.
Birden varlığını anımsayarak Polina'ya döndüm,
– Yarına kadar bunları bavula mı koysam acaba? diye sordum.
Hiç kıpırdamadan olduğu yerde öylece oturuyordu. Ama gözlerini de benden hiç ayırmıyordu. Yüzünde garip bir hava vardı, doğrusu hiç mi hiç hoşuma gitmiyordu! Yüzünden nefret akıyordu desem, yanılmış olmam.
Hemen yanına gittim,
– Polina, işte yirmi beş bin florin... Elli bin frank eder, hatta daha da fazla eder. Alın bunu ve yarın onun suratına çarpın.
Sesini çıkarmadı.
– İsterseniz ben kendim götüreyim, sabahleyin ilk işim bu olsun. Olur mu?
Birden gülmeye başladı, uzun süre gülmesi kesilmedi.
Şaşkın şaşkın ve üzüntüyle seyrediyordum onu. Bu gülüş en ateşli itiraflarım karşısındaki o alaycı gülüşe benziyordu. Sonunda sustu, kaşlarını çattı, göz ucuyla dik dik bakmaya başladı.
Küçümseyici bir tavırla,
– Sizin paranızı alamam, dedi.
– Neden? Ne oldu şimdi? diye bağırdım. Neden alamazmışsınız, Polina?
– Karşılıksız para alamam.
– Dostunuz olduğum için öneriyorum bunu, size canım feda.
Beni dikkatlice süzdü, sanki içimi okumak istiyor gibi bir hâli vardı.
– Çok yüksek bir fiyat ödüyorsunuz, dedi acı acı gülümseyerek. De Grieux'nun metresi elli bin frank etmez.
– Ah, Polina, böyle bir şeyi bana nasıl söyleyebilirsin? diye bağırdım. Senin karşında De Grieux yok.
– Senden de nefret ediyorum! Evet... Evet! De Grieux'dan daha fazla sevmiyorum seni de! diye bağırdı.
Gözlerinden kıvılcımlar saçılıyordu.
Yüzünü elleriyle kapadı, isteri krizine tutulmuş gibiydi. Hemen ona doğru atıldım.
Anlaşılan ben yokken başından bir şeyler geçmişti. Aklı başında değildi pek. Hıçkırıklarla sarsıldı.
– Satın al beni! dedi. İstiyor musun? İstiyor musun? Elli bin franga satın al beni, tıpkı De Grieux'nun yaptığı gibi!
Onu kollarımın arasına aldım, ellerini ayaklarını öptüm, önünde diz çöktüm.
İsteri krizi geçiriyordu ve yüzüme dikkatli dikkatli baktı; gözlerimde bir şeyler okumak istiyor gibiydi sanki. Beni dinliyordu ama söylediklerimi pek anlamıyordu. Yüzünde üzgün ve düşünceli bir hava belirdi. Onun için kaygılanıyor, aklını kaçırdığını sanıyordum. Sonra usulca kendine doğru çekti beni; yüzünde güven dolu bir gülümseme belirdi, sonra beni itti, yine karamsar bir havayla bakmaya başladı. Birdenbire sımsıkı sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kumarbaz
Ficción GeneralDostoyevski'nin bizzat mücadele ettiği parasızlık ve kumar düşkünlüğünü anlatan Kumarbaz, Dostoyevski'nin gençlik yıllarını, dramatik aşk ve kumar tutkusunu en yalın hali ile kaleme aldığı yapıtlarından biridir. İlk büyük romanı olan ve büyük bir ki...