And one day, your friend brought you to me.

759 111 10
                                    

Akustik gitarı icat eden kişiye büyük bir teşekkür borçluydum. Artık her melodi duyuşumda aklıma tek bir kişi geliyordu ve melodi çıkarmama izin veren gitarı icat eden kişiye kocaman sarılmam gerekiyordu. Minho'yu bana getiren bu evi yapan kişiye, kedi göz damlası satan eczaneciye, izlediğimiz filmi çeken yönetmene, yaptığımız yemeğin malzemelerini markete getiren herkese teşekkür etmeliydim.

Ben gitarı tıngırdatırken dışarıdan duyduğum seslerle durakladım. Minho'nun sesini tanımamla ayağa fırlamam bir olmuştu. Kapıya koşup açtım ve bahçe kapısına baktım.

“Ayağıma kusarsan seni bıçaklarım,” diyen Beomgyu'yu görünce rahatlayarak derin bir nefes verdim. Minho ayakta zor duruyor gibi görünüyordu ve Beomgyu onu taşıyordu. İkisi de sarhoş olmalıydı, Minho kıkır kıkır gülerken Beomgyu'nun kelimeleri ağzından yuvarlanıyordu.

Anahtarımı alıp terliklerimi giydim ve kapıyı arkamdan çektim. Bahçe kapısına yürürken Beomgyu beni fark etti.

“Seungmin! Tanrım, çok teşekkürler. Bu sıpayı tek başıma evine çıkaramazdım.”

Yanlarına ulaşınca Minho'nun diğer kolunun altına girdim. “Merdivenlerden çıkaramayız.”

“Sende kalması sorun olur mu?”

Başımı salladım. “Olmaz. İçeri taşıyalım.”

Beomgyu'nun tek başına yaptığından daha hızlı bir şekilde Minho'yu benim evime taşıdık. Koltuğuma bıraktığımızda doğrulup belimi gerdirmem gerekti.

“Niye içtiniz?” diye sordum biraz can sıkkınlığıyla. Beomgyu da sahip çıkılmalıymış gibi duruyordu ve Minho'yu böyleyken evde yalnız bırakmak istemiyordum.

“Ryujin'in hocaları onu yetenekli bulduğu için senenin başında erasmus programına önermişler. Kutlamak istedik.”

“Sen bu halde tek başına sokakta yürüyebilecek misin?”

“Sokağın başındaki durağa kadar gideceğim, Ryujin beni oradan alacak.”

Tekrar rahatladığımı hissettim. “Peki o zaman, dikkat et kendine.”

“Sen de Minho'ya.”

Beomgyu evden çıktıktan sonra salona geri döndüm ve koltukta doğrulmuş ayaklarını izleyen Minho'ya baktım. Gözlerini bana çevirince gülümsedi. “Seungmin.”

İster istemez gülümsedim ve yanına oturdum. Bir eli havaya kalkıp yanağımı bulunca heyecanlandım.

“Bir kez söyleyeceğim, başka kez söyleyecek cesaretim yok.” dediğinde elimde olmadan kıkırdadım. Gözleri dudaklarıma değindikten sonra tekrar gözlerime baktı ve yutkundu. “Keşke hep gülsen.”

“Keşke hep sen gülsen, Minho.” dedim elini tutup yüzümden indirirken. Nasıl olsa söylediklerimi yarın hatırlamayacaktı, istediğim gibi konuşabilirdim. Belki ona açılabilirdim bile ama bunu o ayıkken yapmak istiyordum. Tamamen kendindeyken ve doğru düzgün düşünerek karar verebilirken.

“Seungmin,” derken dudaklarının kenarları aşağı büküldü. “Çok güzelsin.”

Derin bir nefes aldım, başka türlü kaldıramayacaktım. “Sen çok daha güzelsin, Minho.”

Önce gözlerini kapattı ve sonra dudaklarını büzdü. Olduğu yerde öylece kalınca güldüm ve yanından kalkıp mutfağa gittim. Onu öpecek değildim, yine kendine gelmesini beklemek istiyordum. Bir kahve içerse rahatlayacağını düşündüm.

Kahveyi ona zar zor içirdikten sonra bardağı mutfak tezgahına bıraktım ve Minho'yu kucaklayıp kapıya yürüdüm. Muhtemelen hiçbir şey hatırlamayacaktı, bu yüzden kendi evinde uyanması daha iyi olurdu.

Bedenini yatağa bıraktım ve doğrulmak yerine henüz şansım varken içimden geldiği gibi sımsıkı sarıldım. Saçlarına bir öpücük kondurup ayağa kalktım. Işığını kapattıktan sonra odadan çıktım.

Ve bir gün, arkadaşı bana onu getirdi.

“”

27.8

Story's Beginning: Renting Neighbor ;; 2Min {✓}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin