ʙᴀᴅ ʀᴏᴍᴀɴᴄᴇ | ᴇɪɢʜᴛʜ ᴘᴀʀᴛ

396 43 48
                                    

"I want you love and I want you revenge,
You and me could write a bad romance."

'Ölüm defterindeki 13 gün kuralının doğruluğunu test etmem gerekiyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

'Ölüm defterindeki 13 gün kuralının doğruluğunu test etmem gerekiyor.'

Lawliet, kendi odasına çekildiği andan itibaren düşüncelere dalmıştı. Light'ın Misa'yı gönderip göndermediğini merak ediyordu. Yatağının yan tarafında duran çekmecenin içinden sadece gerekli durumlarda kullandığı telefonunu alıp Light'ı aradı ve sesli aramayı yanıtlamasını bekledi.

"Efendim, Ryuzaki."

"Alt kattaki seslerin kesilmesine Misa'yı gönderdiğin anlamına bağlamak istiyorum."

"Söylediğim gibi Ryuzaki, onu buradan gönderdim."

"Peki Misa'ya söylemek istediğin şey neydi, Light?"

Light'ın gülümsediği, telefona gelen ses tonundan bile belliydi.

"Bir açıklama borçlu olduğumu düşündüğüm için davaların yoğunlaştığını ve bu yüzden bir süre kendisiyle konuşamadığımı söyledim. Senin de yalan konuşmamı engelleyeceğini bildiğimden dolayı, yanında söylemek istememiştim."

Ardından soluklandı ve rahat bir nefes aldı. "Misa'da bu dediğime inanmış gibi görünüyordu ki birden sakinleşti. Ardından işlerimin bittiği zaman kendisiyle görüşeceğimi, şu an gitmesi gerektiğini belirttim ve zor bela gönderebilmeyi başardım."

"Pekala, aşağıya iniyorum. Salonda sohbetimize devam edebiliriz." diyerek herhangi bir cevap beklemeksizin aramayı Light'ın suratına kapattı ve yatağından çıktı.

Light, neleri gerçekleştirdiyse Lawliet'e yaptıklarını birebir doğruluyla anlatmıştı. Normal bir durumda bulunmuş olsaydı, Misa'ya aklından geçen planlarını açıklama mahsuliyetinde bulunacaktı. Ancak bunun yeri ve zamanı olmadığını farkında olup, işlerini daha çok sarpa sardırmadan Misa'yı göndermeye çabalamıştı. Ayriyeten eğer düşüncelerini gerçekleştirip yaptığı açıklamayı aynı şekilde anlatmış olsaydı Lawliet'in, Light'ın yalan söylediğini anlama ihtimali çokça yüksekti. Kısaca risk almaktan çekinmişti kendisi.

Lawliet merdivenlerden aşağı kata inerken göz ucuyla evi kontrol etmekten çekinmiyordu. Salona ulaştığında Light'ın alaycıl sesini duymuştu.

"Misa'ya karşı olan oyunculuğumu nasıl buldunuz, Bay Ryuzaki?"

Lawliet, Light'ın başta ne dediğini anlamasa da az önceki yaptığı telefon konuşmaları aklına gelmişti. "Mükemmel. Hatta o kadar iyi ki; Oscar Ödüllerine adaylık alsan eminim diğer adayları sollayarak adını tarihe yazdırabilirdin."

Şakayla karışık tavırla kurduğu cümle üzerine ayakta dikilmemek için sağ çaprazında kalan uzun kanepeye oturdu. "Misa yerine senin oyunculuk kariyerin olsaydı, ondan daha hatsafhada yer alacağını düşünmedim değil açıkçası."

Donuk ifadelerle konuşması Light'ın komiğine gitmiş olacaktı ki, en sonunda kendini dizginlemeyi bırakıp kahkaha atmıştı.

"Beni bu kadar öveceğini bilseydim, yalan konuşmakta olan ustalığımı daha sık belli ederdim."

"Zaten gerçekleri söylediğin tek bir anın bile bulunması gayet güçken, daha fazla yalan söylemene katlanamazdım muhtemelen. Ama son zamanlarda nedensizce tamamen doğruluk yolunda ilerliyormuşsun gibi geliyor. Bunun çelişkisini algılamak cidden zor."

Light, yerleştiği kanepeye daha çok yayılarak yanında oturan adama döndürdü bedenini. "Merak etme, yalan kotamı doldurdum. Önemli bir durumun bahsi geçmedikçe yalan söylemeyeceğime dair söz veriyorum. Artık ikilemde kalmanın bir manası yok, öyle değil mi?"

"Ne demeye çalışıyorsun?" Lawliet, Light'ın hazırlayıp masaya bıraktığı kahve bardağına uzandı ve Light'a dönüp bacaklarını kendine çekti.

"Sana ikilemde kaldığımı söylediğimi hatırlamıyorum, Light. Senin bana olan tutumunu anlayabiliyorum. En basitinden bir örnek vereceksem; Yalan söylerken başını hafifçe öne eğiyorsun, ani tepkilerde bulunuyorsun veya başka şekillerde bunu belli ediyorsun. Neyin gerçek olduğunu, neyin sahtelik barındırdığını anlamak çokta zor değil. Seni sandığından daha iyi tanıyorum." diyerek elinde tuttuğu kahve bardağından bir yudum aldı.

"Peki ben neden seni tanımıyorum, Ryuzaki? Ayrıca hiç işin yokmuş gibi benim gün içindeki davranışlarımı mı izliyorsun cidden?"

"Beni yeterince tanıdığını düşünüyorum, Light. Ve seni izliyorum demeyelim de, birlikte yaşadığım kişiyi tanıyabilmek adına bir kaç gözlem yaptım diyelim."

Light, dediklerinin mantıklı olduğunu düşündüğü için konunun üzerine gitmemeye karar verdi. Ardından hazırladığı kahveyi içebilmek için bardağı koyduğu masaya baktı. Kahve bardağının orada olmadığını fark edince tekrar bedenini Lawliet'e çevirdi. Biraz utanmıştı.

"Ryuzaki," Lawliet kahveden bir yudum daha alırken Light'ın konuşmasını bekledi. "bana kahve borçlusun."

"Sebebi nedir?" Light'ın neden böyle dediğini anlamadığı için sormuştu bunu.

Light gözlerini biraz kıstı ve Lawliet'in elindeki bardağa baktı.

"Çünkü şu an içtiğin kahve, sen gelmeden önce benim içmeye yeni başladığım kahveydi."

Lawliet bitirdiği kahvenin bardağını masaya koydu. "Ben de, o kadar şeker atmama rağmen hâlâ kahvenin neden bu kadar acı olduğunu sorguluyordum."

Lawliet boğazındaki acı tat yüzünden öksürme gereği duydu. "Bu yüzden mi yüzün kıpkırmızı, Light?"

"Anlamadım, ne?"

"Diyorum ki; İçtiğim kahvenin senin içtiğin kahve olduğunu fark ettiğin için mi kızardın?"

Light elini yanaklarına götürdü. "Dalga geçme, Ryuzaki."

"Hayır dalga geçmiyorum, gayet ciddiyim. Hatta şu anki durumunu en basit haliyle tarif etmemi istiyorsan şöyle söyleyeyim, çünkü muhtemelen elini suratına bastırdığına göre kendinden bihabersin;" diyerek seri bir şekilde gülmeye başladı. "Japon çizgi filmlerindeki sevimli kızlara dönüşmüşsün."

𝖺 𝗀𝗋𝖺𝖼𝖾𝖿𝗎𝗅 𝗀𝗅𝗈𝗐𝗂𝗇𝗀 𝖾𝗏𝗂𝗅 𝖻𝗅𝗈𝗌𝗌𝗈𝗆 | 𝗅𝖺𝗐𝗅𝗂𝗀𝗁𝗍 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin