Bölüm-8

110 7 0
                                    

Bölüm-8:

Bütün gece çok sert esen rüzgar yüzünden çıkan tuhaf seslerden korktuğum için uykumu alamadan kalktım. Her gün yaptığım ilk iş olarak elime telefonumu alıp mesajlara baktım. Harun hala mesaj atmamıştı. Sinirlendim, ona karşı bir şeyler söyleyemesem de sevgimi anlamalıydı. Hem beni ne zannediyor? Daha yeni çıkmaya başladığım adam varken bir de başkasıyla onu aldatacağımı falan mı düşünüyor  yani? Dün geceki deniz gezintisi iyi gelmişti ama şimdi yine sinirlenmiştim işte. Yatağın ayakucuna oturup aynada bir süre kendimi izledim. Sevgim gerçekten dışardan belli olmuyor muydu? Harun’a haksızlık ediyorum galiba. O bana o kadar şey söylerken ben bir “seni seviyorum”u bile söyleyemiyorum. Ama bu biraz da onun suçu değil mi? Ben daha sevgisine güvenemiyorken “seni seviyorum” diyemem ki… Bugün dünkü tartışmayı unuturuz belki, saha ikinci günümüzde küs olmak olmaz. Dolaptan kıyafetlerimi alıp giydim. Odadan çıktığımda kızlar da hazırdı.

Dışarıdaki lodostan korktuğumuz için bu defa yürüyerek gitmek yerine otobüse bindik. Dünden beri durmadan esen korkunç bir rüzgar vardı ve çatıları, ağaçları, camları yerinde bırakmamıştı. Otobüse binsek de aklım Harun’un dün beni beklediği köşede kalmıştı, acaba bugün de beni bekler miydi? Otobüsle gittiğimize göre eğer beni bekliyorsa ondan önce varmış olacaktık. Yani beni bekleyip beklemediğini kitapçının açık olup olmamasından anlayabilirdim. Yol çok uzun sürmedi. Derginin karşısındaki durakta indik. Uçmadan büroya varmak için uğraşırken başım kitapçının olduğu tarafa dönüktü. Harun’u içeride gördüm ve bir anda gerçekten sinir oldum. İçeri girdiğimizde Can ve Burak’la beraber Teoman da ortadaki büyük masada çay içiyorlardı. İçeri geçer geçmez masaya oturmadan kaloriferin yanına geçip ısınmaya çalıştım.

-“Günaydın kızlar.” Dedi Teoman her zamanki gülümsemesi yüzündeydi.

-“Günaydın.” Dedik üç kız.

Melis’le Merve montlarını çıkarıp masaya geçtiler, çok rahatlardı o rüzgardan kurtulmuş birine göre, bense kalofere yapışmış ve rüzgarda neredeyse uçma tehlikesi geçirmiştim ve gerçekten çok aşırı rüzgardan korkuyordum.

Ben masaya gitmeyince Teoman elinde bir bardak daha çayla yanıma geldi, çayı uzattı ve…

-“Sen uçmadan nasıl gelebildin?” dedi gülerek.

-“Hiç kolay olmadı.” Dedim çayı iki elimle tutarak ısınmaya çalışırken.

Kendime geldikten sonra montu çıkardım ve masama oturdum. Bilgisayarımı açtım yine şiir aramaya koyuldum. Aklım Harun’daydı. Aramızı düzeltmeden kendimi veremeyecektim şiire bile. Bir süre gözlerim şiirlerde ama ne okuduğumu anlamadan bakındım bilgisayara, sonra birkaç kitap karıştırdım. Ben şiirlerle boğuşurken Teoman da masadan masaya geçip tek tek neler yaptıklarına bakıyor dergiye konulacak yazıları okuyordu. Sıra benim masama geldi. Bir sandalye çekip yanıma oturdu.

-“Bayan şair bu sayı için hangi şiirleri hazırlamış bakalım?” dedi.

-“İnan şiirden anlamıyorum şu sıralar.” Dedim sıkılmış bir şekilde.

-“Yazmak için neye ihtiyacın var?”

-“Bilmiyorum ki… Daha önce hiç böyle olmamıştı. Ne zaman elime kalem alsam bir şeyler yazabilirdim, az da olsa bir iki kelime karalardım. Ama şimdi olmuyor, sanki şiirle ilgili içimde ne varsa bitmiş gibi.”

-“Şiir yazmak senin için bu kadar zor olmamalı. Varlığın başlı başına şiir zaten.” Dedi. O anda başka bir kitabın sayfalarını karıştırıyordum. O bunları söyledi ve ben kitaba bakarken donakaldım. Ne diyeceğimi bilemeden yüzüne baktım.

BANA BİR ŞARKI SÖYLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin