Bölüm-4

187 14 2
                                    

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Ama yüzüme düşen bir iki damladan sonra yağmur başladı. Aşağıdaki insan karmaşası hız kazandı, herkes yağmurdan kaçmaya başladı. Bense yerimden kıpırdamadım. Yağmurlu havaları, ıslanmayı seviyorum, özellikle de mutsuzken. Yağmur bütün derdimi üzerimden akıtıyor sanki. Rahatladığımı hisseddiyorum. İçimde bir boşluk var sanki. Bu defa canım ölesiye yanmadı. Tuhaf bir his, üzüldüğümü sanıyorum ama aslında hiçbir şey hissetmiyor gibiyim. Ya artık onun başkalarını sevmesine alıştım, ya onu uzaktan sevmeye alıştım, ya da artık sevmiyorum. İnsanın kendi içindeki sorulara cevap bulması ne kadar zor. Dışarıdan bir yardım şart, en büyük yardım da “seni seviyorum” olabilir mesela. Sevilmek nasıl bir şey hiç tatmadım, ben sadece uzaktan sevdim, fark edilmeden, fark ettirmeden. Evet işte bu yüzden kızıyorum kendime, belki sevgimi fark ettirseydim başka olurdu her şey. Avucumda sıkı sıkı tuttuğum telefonum titredi. Olmayacağını bildiğim halde belki mesaj Harun’dandır diye küçük bir heyecan yaşadım fakat mesaj Teoman’dan.

“Ekibi buldum, dışarı çıkıyoruz. Geliyor musun?” Ya tabi, o ukala ile dışarı çıkmak hem de bu haldeyken ve beni ağlarken gördükten sonra. “Hayır. Biraz yalnız kalmak istiyorum.” Yazdım ve gönderdim. Ne kadar da değişmiş Teoman. Bu kadarını beklemezdim. Ondan gelen mesajdan sonra aklıma bana aldığı hediye geldi. En azından o hediyeyle avunabilirim. Çantamdan çıkardım ve üzerine göz gezdirdim. “Büyük hayranımıza sevgilerle. Koray Candemir & Serkan Çeliköz” üzerinde yazılanlar ve imza çok sevdiğim, müziği sevme sebebim olan adama ait: KORAY CANDEMİR. Teoman bana gerçekten hayatımın en güzel hediyesini verdi. Albüm bütün şarkılarını ezbere bildiğim bir albüm ama yeni çıkmışcasına hevesle dinledim telefonumdan.

Ben şarkıları dinlerken yağmur beni fazlasıyla ıslatmış. Üstüm başım sırılsıklamken birden ıslanmadığımı fark ettim. Başımı arkama çevirdiğimde, bana şemsiye tutan Teoman’ı gördüm.

-“Burada olduğumu nereden bildin?”

-“Bulmak çok zor olmadı. Facebooktan yolladığın mesajın üzerine tıklayınca mesajı nereden attığını haritalardan görebiliyorum.” Dedi gülerek ve yanıma oturdu.

-“İyi taktik.” Dedim gülümsemeye çalışarak.

-“Sırılsıklam olmuşsun. Bir insan ne kadar ıslanabilir denemesi mi yapıyorsun?”

-“Hayır. Yağmur dertleri de yıkar mı onu deniyorum.”

-“Gelelim o konuya. Bir şey var biliyorum. Psikoloji bölümünü bir sene geç bitirsem de alanımda çok iyiyim. Gözlerinden, hareketlerinden, sözlerinden bunu anlayabiliyorum. Mevzu derin... Aşk değil mi?”

-“Bunu anlamak için psikoloji okumaya gerek yok.”

-“Bunu anlamak için gerek yoktu ama devamını anlamak için var. Seviyorsun ama o senin farkında değil, çok uzun zamandır seviyorsun ama artık sevip de karşılık görememekten yorulmuşsun, kafan çok karışık, aşkını bitirip bitirmemekte karar veremiyorsun. Doğru mu?” dedi meraklı gözlerle. Bir an aklımı okuyor olmasından korktum.

-“Tamam kabul ediyorum, gayet iyisin.”

-“Kendini müziğe vermeyi, notalarda kaybolmayı da seviyorsun. Bunu anlamak için çok da uğraşmaya gerek yok, şiirlerini okumak yeterli.”

-“Şiirlerimi okuyor musun?” dedim şaşırmış bir şekilde ve artık manzaraya bakan gözlerimi ona çevirdim.

-“Tamam lisede dergi hayalinizi ve senin şiirlerini biraz küçümsemiş olabilirim ama derginizin ilk sayısı çıktığından beri takipçinizim. Ve derginin her sayısını okudum. Uzun zamandır seni görmedim ama şiirlerinden seni anlamak kolay.”

BANA BİR ŞARKI SÖYLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin