;9;

1.3K 120 25
                                    


Aaa hayırsız yazar bölüm atmış. Gecikme için özür dilerim. Biliyorum hikayeyi unuttunuz, bunun için de özür dilerim.

Beni affettiyseniz bölüme geçelim. İyi okumalar.

Otobüsten inip okula girdim ve direkt sınıfıma doğru ilerlemeye başladım. İçimden de kendi kendimi ikaz ediyordum. "Levent'e çok yaklaşma. Garip garip şeyler hissedip aranızı bozacak şeylerin yaşanmasına sebep olma." Garip davranmamaya ama aynı zamanda da çok yaklaşmamaya çalışacaktım. Bu hislerden kurtulana ya da en azından onları hafifletene kadar yapabileceğim başka hiçbir şey yoktu.

Her zamanki sırama, Levent'in yanına oturmak yerine birileriyle yer değişmeyi düşünmüştüm. Ancak bu garip durabilir diye düşünerek sırama oturdum. Levent de benden bir on beş dakika sonra gelip sıramıza oturmuştu.

Boynuma kolunu atıp kafamı göğsüne doğru çekti. "İlle gelme diye tutturdun dün. İyisin değil mi?" Kokusu burnuma doluyor, yüzüm yumuşak mavi okul kazağına değiyordu. O an ne düşünmüştüm bilmiyordum ama bir anlık bir umutla, hazır beni göğsüne sıkıca dayamışken, kalbinin nasıl attığını dinlemeye karar vermiştim. Zar zor da olsa duyabiliyordum. Benimki gibi heyecanlı atmadığı kesindi.

Kolunu tutup havaya kaldırdım ve geri çekildim. Ne bekliyordum ki... "İyiyim. Karnımdaki kızarıklık da gitti." "Bakayım mı?" deyip şakacı bir edayla gülümseyerek üniformamın eteklerine doğru elini uzattırken. Yutkunup elimden geldiğince normal tutmaya çalıştığım bir gülme ile elini ittim. "Kes şamatayı. Hoca gelecek birazdan." Doğal durduğunu umarak gözlerimi gergince kapıya diktim ve hocanın gelmesini beklemeye başladım. Beni şaşırtsa da neyse ki Levent de sessiz kalmış ve ders kitabıyla oyalanmaya başlamıştı.

...

İkinci dersin bittiğini belirten zilin çalmasıyla içim adrenalinle doldu. Şimdi bir şekilde bir yolunu bulup teneffüste ondan uzak durmalıydım. İşte başka arkadaşlara sahip olmak için bir sebep. Levent'ten uzaklaşıp da ne yapacaktım hiç bilmiyordum. Başka arkadaşım yoktu ki.

Levent sıradan kalkmış benim çıkmamı bekleyerek bana bakıyordu. "Kantine gidelim. Kahvaltı yapamadım." dedi esnedikten sonra. Bir şey düşün, bir şey düşün, bir şey düşün... "Ben tuvalete gideceğim!" Kendime duyduğum sinirle dişlerimi sıktım. Şimdi hâliyle beni bekleyecekti. "Sen git." "Beklerim sonra beraber gider-"  Hızlıca sözünü kestim. "Gerek yok." Bu biraz keskin olmuştu. "Sen git sorun yok. İşim var benim zaten." 'Ne işi?' diye soracağını bildiğimden ve benim nasıl cevap vereceğimi bilmediğimden çabucak ortamdan sıvışmam lazımdı. Sırtını patpatlayıp elimden geldiğince hızlı bir şekilde yürüyerek ortamı terk ettim.

Nereye gideceğimi bilemeyerek yalanımda olduğu gibi tuvalete gitmeye karar verdim. En sondaki leş gibi kokan tuvalet kabinine girip klozet kapağını kapatıp tuvaletin üstüne oturdum. Yüzümü ellerimin arasına alıp yorgunlukla nefes verdim. Kendimi tokatlamak istiyordum. Benden bir gram etkilenmeyen bir insandan, dahası bir erkekten hoşlanmak hayatta yapabileceğim en can acıtıcı şeylerden biriydi. Ben de elimden geleni ardıma koymayıp bir de üstüne bu özelliklere sahip olan en yakın ve tek arkadaşımdan hoşlanmıştım. Alkışı hak ediyordum.

Bari hazır buradayken teneffüsü burada geçireyim diye düşündüm. Zaten yapabilecek bir şeyim yoktu. En güvenli yer burası gibiydi. Telefonumu cebimden çıkarıp rastgele bir şeyler yaparak vakit geçirmeye başladım. Teneffüs başlayalı en az bir yedi dakika olmuştu ki tuvalete Levent girdi.

Kabinde beni bulmasını engellemek için ayaklarımı yukarı çekip klozet kapağının üstüne koydum. Levent adımı seslenip burada olup olmadığımı soruyordu. Nefesimi tutmuş gitmesi için içten içe yalvarıyordum. Sesi kesildiğinde sonunda gideceğini düşünüp sevinmiştim ama kabinimin kapısını çalmasıyla sevincim kursağımda kalmıştı.

"Buradasın değil mi Ergün?" Ne yapacaktım şimdi? Eğer cevap vermezsem inadından kapıda bekler çıkana kadar da orada dururdu. Utançla dişlerimi sıkıp derin bir nefes aldım ve çenemi geri rahat bırakıp söze girdim. "Evet..." "Çıkar mısın lütfen?" dedi sakin bir sesle. Kaçışım kalmamıştı. Yerimden kalkıp kabinden çıktım.

Ne yapacağımı bilemeyerek lavaboya gidip ellerimi yıkamaya başladım. Duvara yaslanıp ellerimi izlemeye başladı. "Orada sadece oturduğunu biliyorum. Merak ettiğim şey nedeni. Bir şey mi yaptım?" Elimi durulayıp ona döndüm. Gözlerimin titrediğini hissediyordum. Yüzünde hüzünlü bir hava vardı. Yapmaktan korktuğum şeyi yapmıştım işte. Ben de lavaboya yaslanıp omuzlarımı düşürdüm. "Ben..." Aklıma hislerimi öğrenirse olabilecek onlarca farklı senaryonun doluşmasıyla bir elimi lavabodan çekip yüzüme kapattım. "Ne yapmam gerek bilmiyorum..." dedim ağlamaklı bir sesle. Düzelteyim derken yine her şeyi mahvetmiştim işte.

"Özür dilerim." Sesim neredeyse bir fısıltı gibi çıkmıştı. Etrafıma sıkıca dolanan kollarla nefesim kısa bir anlığına kesilmiş ve kalbime bir sızı girmişti. Gözümün dolduğunu saklamak için yüzümü kazağına gömüp ben de ona geri sarılmıştım. "Ben bir şey mi yaptım." Sesimin titremesini engelleyemeyerek cevap verdim. "Seninle alakası yok." 'Hepsi benim suçum.' diye de tamamladım aklımda.

Yapabilecek bir şeyim yoktu. Ona problem yaratmayacaktım daha fazla. Elimden geldiğince hislerimi gömecek ve belli etmeyecektim. Bu şekilde davranmak sadece onu üzüyordu.

Levent bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin