Güzel başlar her şey. Elma şekeri tadında. Ama üzerindeki jölesi bitince anlam bulur her şey. Çünkü elinde kalan tek şey üzeri jöleyle gizlenmiş çürük bir elmadır.
Onu gördüğün her an kalbin tutulur ama anlayamazsın...
Yüzlerce km öteden geliyordum bu şehre. Yabancıydım! Her şeye ve herkese... Bilmiyordum sevebileceğimi. Belki de imkansıza kalbimin ucuyla dokunabileceğimi.
Bazı güzellikler öylece hayatınıza giriyorlar. Sizi sevilebileceğinize, değer görebileceğinize inandırıyorlar. Sonra üzerine basa basa kendi yarattıkları inancı yıkıp da gidiyorlar.
Bir pazartesi güzelliğiyle başlıyordu her şey. Daha yüzünü görmeden saçlarını Sevmiştim. "Tanrı en güzel saçları ona vermiş olmalı" dedim içimden. Bir süre bakakaldım öyle. Baktığımı hissetmiş olmalı döndü ve yüzüme baktı. Ve alaycı bir ses tavrıyla " Pardon ama tanışıyor muyuz? " diye sordu. "Aa Hayır, yok! " dedim ürkek bir tavırla "Ama tanışmayı çok isterim" diyemedim. İçim suskun bir duvar. Kendimi hiç yenemedim. İlerledim. Ondan en uzak yere doğru gittim. Ama gözlerimi kendimle götüremedim.
İlk ders, ilk heyecan. Ve bugün pazartesi. Onu ilk gördüğüm gün. İşte sırf bu yüzden sevmeyenlere inat yaşasın pazartesi!
Gözleriyle başladı aşırı günler. Saftım! Tanımadığım bir ırka: Kadına aşık oluyordum. Her yeni tanıştığım insan "hoşgeldin" diyordu bana. Ben o günden sonra yalnızca aşk gelebildim. Bir daha da hiçbir yere gidemedim...