Unutulası mümkün olmayan o yürüyüşten sonra sadece iki gün geçmişti. Bu iki gün boyunca Elya'yı göremiyordum. Kalbim beni sadece ona yönlendiriyordu. Nereye baksam onu görme isteği içimi kavuruyordu. Aynı bölümde olup da farklı sınıflarda olmanın acizliğini yaşıyordum. İçimden bir ses:
"Kalk git. Gir sınıfa, bul onu ve seni özledim de" diyor. Ama o kadar cesaretli olamadım hiçbir zaman. O yüzden tüm varlığım şans üzerine kuruluydu. Bir yerlere kurulamıyordum. Okula, sınıfa sığamıyordum. Ağaçlara da gidemiyordum. Mart Ayı olmasına karşın dışarıda kıştan kalma bir soğuk, ve şiddetli bir rüzgar vardı. Koridorla avuttum bedenimi. Ordan oraya ardımsıra yürüyüşlerle durdurmaya çalışıyordum iç ateşimi. Tükürmekle söner mi hiç can yangını? bitmiyordu, bitmeyecekti.
Yürümeye devam ettim öylece. Tablolara baktım, resimlere, afişlere... Sonra bir kez daha baktım afişlere. Konser yazan bir afiş dikkatimi çekti. "Birsen Tezer konseri". Mutlu oldum. Çünkü belki de beni en çok etkileyen kadındı o. Her şarkıda, her tınıda ruhumu işlemeyi başaran bu kadının hep benim gibi olduğunu düşünür dururum zaten. Nitekim beni anlattığını düşündüğüm bir şarkısında şöyle der Birsen Tezer:"Kafam bozuk, gönlüm soluk, dilim donuk bu dümende.
Saçım ağarır, yaşım bağırır, yaşam daralır bu dümende.
Aşkı için ölecek,
Nerde kaldı öyle yürek?
Delikanlı yoruldu.
Bir o yana bir bu yana sararıp soldu."Nasıl da beni anlatan sözler! Sonra durup dedim ki içimden:
Gitsem standa kapsam iki bilet gelir mi ki benimle bu konsere?" Üzerinde fazla düşünmediğim belki de en ender durumlardan biriydi. Çünkü hemencecik gidip almıştım. En ortaları seçmiştim. Bir konserde bir seyirci için en güzel yerdir orta sıralar. Sonra gidip sınıfının önünde bekledim. Nasıl olacağını bilmesem de onu bu konsere götürmeye kararlıydım.
Bekledim! Kaç dakika, kaç saat olduğunu hatırlamıyorum. Bekledim. İçimdeki umudu tüketene dek. Suçladım onu. Benimle oyun oynuyor dedim. Yaptığım en büyük yanlışlardan biri buydu belki de. Gelmiyordu çünkü. Ben öyle sanıyordum. O gün hasta olduğunu okula hiç gelmediğini öğrendiğim andan itibaren. Kendime kızdım, kendimi azarladım. Ama kalkıp da yanına gidemedim.
"Sevmemişsin sen adam!" dedim içimden "Eğer sevseydin bir şekilde yanına gider ona benliğini verirdin. İyileşmesine yetmezdi belki ama sevmeyi hak ederdin."
O günden sonraki ilk pazartesi gelip çattı. Ortak girdiğimiz tek dersin olduğu gün. Ders boyunca içim içimi yiyordu. Durmadan onu izliyor, kendimce iyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Araya dek bu devinimleri sürdürdüm. Nihayet ders arasıydı. Bir hışımla yerimden kalkıp ona doğru gittim. Kimsenin ne düşeneceğini, kimin göreceğini düşünmeye vakit bile bulamadım bu yüzden.
- Hasta olduğunu duydum. Seni çok merak ettim nasılsın?
Şaşkın bir bakışla:- İ..i.. İyiyim de neden bu kadar çok merak ettin ki hem korktum birden bana doğru gelince.
- Özür dilerim. Haklısın seni korkuttum sanırım ama mazur gör işte her şey tamamen merakımdan.
- Hasta olduğumu nasıl öğrendin?
- Şey ben, Birsen Tezer. Onu çok severim belki, işte ne bileyim beraber konsere gideriz diye bilet almıştım. Çarşamba günü sınıfın kapısında bekledim. Birkaç ara geçti ama çıkmadın sınıftan. Sınıfına girmeye cesaret edemedim. En sonda çıkan birine sordum seni. Hasta olduğun için okula gelmediğini söyledi işte öyle. Şey umarım sorduğum için kötü bir şey yapmadım.
- Yok neden öyle olsun? Ama keşke numaramı falan bulsaydın ya da ne bileyim sosyal medya hesabıma falan yazsaydın. Bu kadar çok merak etmemiş olurdun. Hem bu arada Birsen Tezer kim hiç bilmiyorum. Daha önce hiç dinlemedim.Şaşırmıştım. Hayatta belki de dinlenesi tek insandı. Bu kadar çok bizi anlatan şarkılar yapan birini bu kadar çok tanımayan insanın olması acayipti. Hele de Elya'nın.
- Güzel ve buğulu bir sese sahiptir dinlesen sen de seversin. Ama istemiyorsan zorlamam. Belki Mesutla gideriz konsere.(Mesutta Birsen'ı tanımayanlardan biriydi tabi. sadece bahane üretiyordum. Ondan başka kimseyle konsere gitmezdim)
- Bilmem belki de gelirim ama söz veremem. Biletler sende kalsın gelmeye karar verirsem sana haber veririm. (Aslında bu cevabın sonucu belli gibiydi: gelmeyi istememek.)
- Tamam o zaman. Ama nasıl haber verirsin ki (Kabul ediyorum ki burada ona ulaşacak bir yol bulma çabasındaydım.Ve öyle de oldu. Telefonumu aldı ve numarasını yazdı.)
- Bana mesaj falan atarsan ben de numaranı kaydederim burdan ulaşırım sana.
dedi. Baharın çiçek açarken bizlere gülümsediği gibi gülümseyerek.
- Teşekkür ederim.
dedim. Söyleyecek bir şey bulamıyordum ya da yanında daha fazla kalacak bir bahane. Ama doğru olan bir şey vardı. O da beni yanından uzaklaştırmak gibi. Çevredeki insanların bakışlarına çok dikkat ederdi benimle konuşurken. Sanırım bu kazanımım da bu sayede olmuştu. Ama bunu önemsemiyordum. Zira ona bir adım daha yaklaşıyordum.
...