01

5.2K 363 121
                                    

Medya: Efsun

Tarak ıslak ve yumuşak saçlarından bir yağ gibi kolayca kayarken, başını hafifçe omzuna yatırmış halde aynadaki yansımasını izliyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tarak ıslak ve yumuşak saçlarından bir yağ gibi kolayca kayarken, başını hafifçe omzuna yatırmış halde aynadaki yansımasını izliyordu. Mavi gözleri, herkesin, hastalıklı ve sağlıksız olduğuna kanaat getirdiği bir mermer kadar beyaz ve solgun teninde dolaştı. Ardından yüzünü incelemeye başladı. Gün ışığıyla canlı bir renge kavuşan mavi gözlerini çevreleyen seyrek ve renksiz kirpiklerini, ince ve kalkık kaşlarını, küçük burnunu, dolgun elmacık kemiklerini, dudağının hemen üstündeki kalp şeklinde küçük çıkıntıyı ve ince dudaklarını aynaya baktığı her anda yaptığı gibi yine ilk kez görüyormuş gibi ama bugün çok daha hüzünlü bir halde uzunca inceledi.

Yuvarlak yüzü, karakterinin yumuşaklığını taşıyordu. Tıpkı görüntüsü gibi tehlikesiz, uysal ve kibarlaştırılmış bir halde söylemesi gerekirse – kendisine cansız demek pek tercih ettiği bir seçenek değildi- fazlasıyla sakindi. Mavi gözleri yüzündeki yumuşaklığa tezat bir görüntü oluşturan sivri çenesine kaydı. Sanki o küçük burnuyla çenesini havaya dikip karşısındaki kişiye sağlam bir nutuk çekecekmiş gibi baş belası, dediğim dedik bir görüntü çiziyordu ama Efsun, bu ihtimalin kenarından köşesinden dahi geçmiyordu.

O, talep etmek yerine sunulana boyun eğen, itaatkarlığı ile hiç kimseyi kızdırmayan ve bu yolda, isteklerini sonsuza dek dile getirmemek üzere saklamak için yüreğine gömen birisiydi.

Sessizce iç geçirip sıkkın bir şekilde ayağını kaldırarak sandalyeye yasladı. Parmakları ince bileğini gevşekçe saran halhalının krem rengindeki deniz kabuklarında dolaşırken, çenesinin ucunu diz kapağına yerleştirdi. Bir süre, tırnaklarındaki limon sarısı ojeleri inceledi. Ardından içini sıkan düşüncelere daha fazla dayanamayarak, saçlarını büyük bir özenle ve şefkatle tarayan kadına döndürdü aynadaki bakışlarını. Hafifçe kırışmış, tombul ama her kıvrımından şefkat fışkıran bu yüz onu rahatlatan, huzurla dolmasını sağlayan yegâne şeydi.

Yaşlı kadın da ona baktı ve gülümsedi. Efsun, ince dudaklarındaki küçük bir kıvrımla bu sevgi dolu tebessüme karşılık verdi.

"Ne oldu kızım? Çok düşüncelisin."

Efsun minik bir hareketle omuz silkti. "Bir şey olmadı dadı." Onu izlemeyi seviyordu. Hep sevmişti. Ondan başka hiç kimse onu böylesine sevmiyor, korumuyor, bağrına basmıyordu. Ondan başka hiç kimse saçlarına böyle şefkatle dokunmuyor, taramıyor, başını okşamıyordu. Bunu çoğu zaman kendisi bile yapmıyordu çünkü gevşek dalgalara sahip dolgun, bakır ve altın şeritlerin karıştığı güneş sarısı saçları, tıpkı yüzü gibi, adını anmaktan kaçındığı o kadının aynısıydı. Onun küçük bir kopyasıydı, vücudundan kopup gelen bir parçaydı ve bu, son derece ağır bir yüktü. Hayatı boyunca taşımaktan yorulduğu ve yorulacağı, yaşadığı sürece de kurtulmasının mümkün olmadığı bir yük...

"Düşünceli değilsen bile çok yorgun görünüyorsun kızım. Dün gece yine geç yattın değil mi? Gece yarısı ışığın hala yanıyordu." Tarakla saçlarının uçlarını fırçalarken, bir yandan da onaylamaz bir baş sallayışla küçük azarına devam ediyordu, "Başını kitaplara bir gömüyorsun, bir daha da kaldırmıyorsun. Dünya yansa haberin olmayacak. Dünyayı bırak, çevirip durduğun gözlerin alev alacak yakında!"

EFSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin