kavga

103 9 37
                                    

'içinde yarattığın boşluktan, at kendini.'

*

* ・゚゚° ۝ ° *・゜゚

Çıkış zilinin okulda yankılanmasıyla ders öğretmeni "İyi çalışmalar gençler." diyerek sınıftan çıktı. Geri kalan öğrenciler de yavaşça masayı kaplayan, çözmekten yıpranmış test kitaplarını toplamaya başladılar.

Tek bir kişi hariç.

Göz boyamak için sıra üzerinde duran kitapçığı ve kalemliği özensizce çantasına sıkıştırıp sınıftan çıktı. Her zamanki gibi tekdüze geçen bir gün daha sona ermişti.

İstediği yere yetişmeye çabalayan adımları okulun diğer tarafındaki merdivenlerin oraya ilerlerken boş bakışları sadece ileriye bakıyordu.

En sonunda bahçeye çıktığında kulaklıklarını taktığı sıra kahverengi gözleri kara bulutlarla kaplanmış gökyüzüne çevrildi. Yüzünü tamamen gökyüzüne kaldırıp gözlerini kapattı ve sakince soğuk havayı içine çekti.

En sevdiği şeylerden biri, soğuk ve bulutlarla kaplı havaydı.Güneşten de sıcak havalardan da nefret ederdi eğer ölme durumunu seçecek olsaydı kesinlikle donmayı seçerdi. Küçüklüğünden beri bu böyleydi. Ölecek olsa bile en azından sevdiği bir şeyin sonunu getirecek olması o kadar da korkutucu gelmiyordu.

Daha kütüphaneye gitmesi gerektiğini hatırlayarak düşüncelerini zihninin derinlerine itikledi. Oyalanmadan turnikelerden geçti ve okuldan çıkarak metroya doğru yola koyuldu.

O sırada annesini arayıp haber vermek istedi. Bir şekilde ona haber vermeden gittiğini öğrenirse hiç iyi şeyler olmayacağını acı bir şekilde tahmin edebiliyordu.

Saniyeler sonra açıldı telefon.
"Alo?"

"Anne Yaprak kütüphaneye gidiyor. Ben de onunla gidebilir miyim?"

Bu bir yalandı.

"Ne yapacaksınız orada bu saatte? Geç oldu eve gel."

'Şuan kaşlarını çattığına eminim.' diye düşündü.

"Anne..."diye mırıldandı. "lütfen, gideyim. Beni de çağırdı."

"Beliz, hayır dedim!" diyerek sert sesini kullanmaktan çekinmedi.

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Lütfen." dedi yalvarır şekilde.

Gitmesi gerekiyordu. İçinde ki o yakıcı merak duygusunu bir şekilde susturmalıydı. Düşünce yoğunluğu onu yoruyordu.

Hattın diğer ucundaki telefondan oflama sesi geldi.
"İyi, ne cehenneme gidiyorsan git. Umarım kötü bir şey yapıyorsundur da kulağıma gelir."

Konuşmasına fırsat dahi verilmeden arama öfkeyle suratına kapatıldı. Telefon öylece kulağında kalırken burukça gülümsedi.

Yavaşça solan heyecanına rağmen kitaplıklar arasında gezerken kalan kırık umuduyla en son bölüm olan araştırma kısmına baktı.

Burada da yoktu...

Omuzları hayal kırıklığı ile düştü. İçinde büyümüş duygular birer balon misali tek tek sönerken sıcak nefesi dudakları arasından kayıp gittiğinde bacakları onu iki gün önce gördüğü yere götürdü.

Tam burada görmüştü onu.

Siyah kot pantolon, bol gelen bir tişört ve hırka giymişti. Kulaküstü kulaklıklarıyla birlikte burada duruyordu.

Şu an durduğu yerde.

Başını rafa yaslamış, dış dünya ile tüm bağlantılarını kesmiş şekilde elinde tuttuğu kitabı inceliyordu.

İşte o an, onu gördüğü an çok garip hissetmişti. Hayatında böyle bir şey hissettiğini hatırlamıyordu. Yüzünü bile tam görmüş sayılmazdı aslında. Yan profilini görmesi dahi yetmişti içinde olan duyguları sarsması için.

İlk görüşte aşka inanmazdı hatta saçmalık olduğunu bile düşünüyordu. Ta ki o çocuğu görene kadar.

Ona göre ilk görüşte aşk sadece hikayelerde olan, tamamen dış görünüşe olan hayranlık diye düşünmüştü.

Yüzünü bile görmediği biri ise tüm bu tabuları yıkmıştı ansızın.

Onu görünce içinde oluşan güveni, yaşattığı dejavu hissini, kalp atışlarınının birden hızlanmasını asla ama asla unutmayacaktı.
Yaşattığı bu his yaşadığı tüm duygulara bedeldi.

Belki aptallıktı. Hatta belki değil kesinlikle aptallıktı. Ergence ya da çocukça umrunda değildi.

Yıllardır hayalini kurduğu kurtarıcı o olabilirdi. Çocukluğundan beri bu hayalle büyümüştü. Aşık olup tüm yaralarını saracak kişiyi. Kırıldığı yerlerinden öpecek, duymak istediği sözleri kulağına fısıldayacak kurtarıcısını.

Titreyen parmakları başını yasladığı yere değdiğinde güzel tebessümü can buldu dudaklarında.
"Lütfen, gel." diye fısıldadı parmak uçları üzerinde yükselip dokunduğu yere başını yaslarken.

"Gelmene, sarılmana, kelimelerine ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var. Beni kurtarmalısın yoksa kaybolacağım."

Dolan gözlerini yumdu. "Elimi tut kurtarıcı."

'Tanrım.' dedi içinden. 'Sana yalvarıyorum bana bunu çok görme.'

* ・゚゚° ۝ ° *・゜゚

*

no tears left to cryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin