Bölüm 8 / Asla

209 24 5
                                    

Kapalı havaya inat dışarıda yalnızca bir tişörtle oturuyordu Barış. Kızın ve abisinin birden ortadan kaybolmasının üzerinden 3 gün geçmişti. 3 Koca gün... 

Adamlarıyla birlikte bütün İstanbul'u taramışlardı Karaca ve Akın'ı bulmak için ama sonuç hep aynıydı. Girdikleri her depodan, her evden, her otelden eli boş çıkıyorlardı. 

Bir yandan Koçovalıları kontrol ettiren Barış ailenin rahatlığını gördükçe daha çok geriliyordu. Çünkü ona göre nedeni bilinmez bir şekilde tehlikede olduklarını hissediyordu. Bıraksalar aramaya devam edebilirdi belki ancak vücudunun daha fazla buna dayanacak gücü yoktu. 

Karaca yanında olmasa bile güvende olduğunu bilmek yetiyordu ona. Ya da kendini kandırıyordu ama şimdi elinde olan tek şey koca bir hiçten ibaretti. 

Sıkıntıyla kafasını oturduğu koltuğa yaslayarak bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Sanki hislerine tercüman olmak ister gibi kara bulutlarla kaplıydı İstanbul bugün. Her an yağmur yağacak gibi duran gökyüzünü izledi bir süre. 

Birden umarım yağmur yağmaz dedi içinden. Yağmuru sevmediği için değildi bu isteği, Karaca'nın bu yağmurdan korunamayacağı bir durumda olabilmesi ihtimaliydi... 

Gözlerini kapatarak esen rüzgarı teninde hissetti bir süre. Rüzgar her geçen saniye şiddetini arttırırken yüzüne değen saçlarla açtı gözlerini. 

Eliyle yüzünü kaplayan saçlardan kurtulduğunda hızla yanında oturan bedene çevirdi başını.

''Karaca?'' 

''Efendim'' diyerek gülümsedi karşısındaki adama. Kızın karşısında ve sapasağlam olduğunu gören Barış bir saniye bile düşünmeden kollarının arasına aldı Karaca'yı. Bir yandan saçlarına öpücükler konduruyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. 

''Aklım gitti benim. Aklım gitti Karaca ben sana bir şey oldu sandım! Lanet olsun inadıma bir daha asla yalnız bırakmayacağım seni! Duydun mu? Asla!''

Kulağına sadece Karaca'nın gülüşü gelen Barış bir süre daha sarıldıktan sonra kızdan ayrılarak ellerini kızın yüzüne yerleştirdi. Ancak bir terslik vardı. Adamın elleri kan içindeydi. 

Barış'ın yüzüne son kez zor da olsa tebessüm eden Karaca çok geçmeden Barış'ın kolları arasına yığıldı. Oturdukları beyaz koltuk dahil her yer bir anda kan gölüne dönerken Barış üzerine bulaşan kanı umursamadan Karaca'yı uyandırmaya çalışıyordu.

''Karaca! Karaca nolur bana bak! Yalvarırım uyan. Karaca...'' 

Sona doğru kısılan sesiyle son kez sevdi kucağında yatan kızın yüzünü. Nabzını kontrol ettiğinde artık atmadığını fark etti. Kollarında ölmüştü Karaca. Bunu kabullenmek istemeyerek biraz daha sardı kollarını kıza ve başını gökyüzüne kaldırarak haykırdı ismini.

''KARACA!''

Yüzüne değen yağmur taneleriyle açtı gözünü Barış. Telaşla etrafı kontrol ettiğinde gördüğü şeyin rüya olduğunu anlayarak derin bir nefes aldı. Kızın yokluğu yetmezmiş gibi bir de zihni ona oyunlar oynuyordu. 

Daha fazla dayanamam dedi Barış içinden. Günlerdir arayıp aramamak konusunda tereddüde  düştüğü, defalarca kez çalmadan kapattığı numarayı tuşladı hızlı hareketlerle. Kaybedecek bir dakikası bile yoktu. Koltuğun üzerine attığı ceketini alarak arabasına doğru neredeyse koşar adımlarla ilerledi. Henüz arabaya ulaşamadan açılan telefonla olduğu yerde durdu. 

''Kimsin?'' diyen otoriter sesi duyduğunda pişman olmak için artık çok geçti.

.

.

BerzahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin