Bölüm 1: Davetsiz Misafir

268 24 287
                                    

Yeni kurgu. Heyecanlıyım yine.

Başlama tarihi alalım.

Açıklama: Kurguda geçen bazı karakterlerin adlarını Yaralı Kalpler Vadisi kurgusundan duydunuz. Aralarında ufak bağlantılar olacak ama spoi yok şimdilik.

Bölüm 1: Davetsiz Misafir

Kelimeler, bazen iyi bir oyunbaz ve gizli şeytandı.

Birkaç harften oluşan o korkunç hislerin sebebi olan kelimeler yoldan geçen bir kişinin ağzından çıktığında bile sivri uçlu bir hançere dönüşüp göğsüne takılı kalabilirdi. Kesik kanar, kabuk tutar, sonra yeniden bir şeytanın tırnağına takılır, yine kanardı.

Şeytanlar, kelimelerin içinde, bazen kirli düşlerimde.

"Anna!"

"Drž hubu!" diye bağırdım ona yüksek sesle kendi dilimle. Basamakları hızlıca bitirdiğimde soluk borum beni sınarcasına biri tarafından tırmalanıyordu. Çıkışa doğru yönelip askıda duran montumu aldım ve anında kapıya uzandı elim. Kulpu aşağı çekip kırmızı kapıyı açtığımda bir rüzgar huzmesi içeriye akın etti ve saçlarımı savurdu, bunu umursamadan dışarıya bir adım attım ama onun bileğime sarılan parmakları beni sersemletip durdurdu, eşiği geçip bir adım merdivenlere attığımda.

Bir hışımla döndüğümde ona bir merdiven aşağıdan bakarken çillerinin üzerinde süzülen gözyaşıyla karşılaştım gözlerim mavi gözlerine çıkmadan hemen önce. Gözyaşları yalan, pişmanlığı kadar.

"Özür dilerim." diye mırıldandı bileğimi bırakırken Türk kızı. Düzgün konuşma tarzı ne kadar hoşuma gitse de benim dilimden çıkan sözcükler yok oluyordu onun dilinde konuştuğumda, normalde konuşmasının güzelliğiyle gülümserdim ama şimdi öfkeden patlamak üzereydim. "Ödevine kahveyi ben döktüm, yeniden yazarım." Titreyen sesiyle kurduğu cümlenin hemen ardından dudaklarını birbirine bastırdığımda bana gerçekten üzgün baktı. Sinirim ve fevri tavrım geri çekildiğinde dudaklarımı ıslattığım sırada basamaklarının ucunda durduğumuz kapı arkadan gürültülü bir sesle kapanırken Türk kızı irkilerek öne doğru sıçradı ve hemen başını geriye doğru çevirdi. Yüksek ses karşısında sadece kapanan kapıya baktığımda bana dönmeden bir basamak aşağıya inip koluma aldığım montumu hızla giydim ve bu sırada o da bana döndü.

Dudaklarımı aralayıp mavi gözleriyle kesiştiğimde, "Na tom nezáleží." dedim yine kendi dilimle ama o bunu anlamadığı için anında kaşlarını çattı. Bazen onun diliyle değil de kendi dilimle konuşuyordum. Beynimin içinde bir sürü kelime vardı ve bunlar harmanlanıp saçma şeylerin çıkmasına sebep oluyordu. Özellikle heyecanlı ya da öfkeli olduğum, ani duygulu anlarla kendi dilimle konuşup beni kimsenin anlamamasına sebep oluyordum, "Önemli değil." diye düzelttim kendi dilimle söylediğim cümleyi ama yalandı. Kahve döktüğü ödev için günlerimi vermiştim, şimdi yapsam da hocanın bir günde bitirilmiş bir ödev olduğunu anlayacağına emindim. Bunu bilerek yapmıştı Türk kızı. Sırf beni sevmediği için bilerek kahveyi yirmi iki sayfalık araştırmamın üzerine dökmüştü ama sonra kötü hissettiğini belli eden bakışlarıyla hedef şaşırtmaya çalışıyordu.

Kelimeleri kendi şeytanı yapıyordu.

Gözyaşlarını da kolayca akıtıyordu.

Başını salladığında dolu gözlerini benden çevirip arkama baktı, ardından yeniden yüzüme çevirdi. "Gerçekten üzgünüm." dedi kollarını kendine sarıp titrek nefesini dışarıya verirken burnunu çekti. Başımı salladığımda yalan olduğunu söyledi beynim, yine de susup üzgün olduğuna inandığımı belirttim.

MEDUSA AKADEMİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin