Bölüm 5: Yalana Vuran Yabancı
Bir gün, sadece hayatını devam ettirmek için uğraşan bir kızken diğer gün yalana bulanmış bir günahkar olabileceğimi söyleseler, diyen kişiye sadece surat asardım.
Gülmezdim bile.
Ne dudaklarımla, ne başka bir yerimle.
Kliseyi hatırlıyorum o günden kalan. Adımlarım hızlı hızlı kaldırımda sürünürken bastıran yağmurun suçunu bulutlara atıp eve erken varmak ve daha fazla ıslanmamak için içimden dua ederken sonunda bir telefon kulübesinde, yavru bir köpek gibi yağmurdan saklanmıştım. Hemen sonrasında adım sesleri duymuştum. O adımları öylesine sanmıştım ama aslında ayakları altına beni alıp gitmişti. O pusulayı parmaklarımla kavradığımda, eve gelip hiçbir şey yokmuş gibi uyuduğumda ertesi gün yalana bulandığımı bilemezdim.
Ben bir şeylerin bu noktaya geleceğin tahmin edemezdim.
Sadece birkaç günde, daha fazlasında değil, dudaklarımdan, annemin konuşmam için ısrar ettiği dilin kelimeleri sadece yalanlar için dökülüyordu.
Annem duysa ne üzülürdü buna. Belki de kızardı. Ona, o maymun gülüşlü çocuk evden gittikten sonra yalanlar sıralamış, gözünün içine bakıp bir kere utanmamıştım ve annem de bana inanmıştı.
Kendimden utanmalıydım ve bu ağır yükle vicdandan ölmeliydim.
Ölünce beynimin açılmasını dileyecektim, beynimi açıp içinde olan şeyleri görmek için can atıyordum.
Otopsi istiyordum. Ben ölünce kafamın içine detaylı bir otopsi istiyordum. Riyakar olmayan sözlerim, sadece benim yüzümden intihar etmiş olamaz.
Sessizce oturduğum, minderleri pofuduk koltukta prize takıp şarjının dolmasını beklemeden oynamaya başladığım bilgisayarımın beyaz ekranında dökülen sayfaya bakarken iki dudağımın arasına aldığım çilekli şeker kamışını dilimle emiyordum. Tatlandırıcı yüzünden çok hafif olan çilek tadı damağıma yayıldığında emmeyi bırakıp boğazımdan geçirdim, şekeri dudaklarımın arasında bekletmeye devam ettim.
Klavyede dolaşan parmaklarım şekeri bir kez daha emmeye devam ettiğinde durduğunda son kez gönder tuşuna basıp birkaç gün önce kızıl saçlı okuldaki kızın üstüne kahve döktüğü ödevi ders hocasına mail adresimden göndermiştim. Altına da küçük bir not yazıp, Prag'a birkaç günlüğüne seyahate gittiğimizi, ödevi bu yüzden dosya şeklinde gönderdiğimi ve dönüşte el yazılı şeklinde vereceğimi belirtmiştim.
Hepsi yalandı.
Gönderdiğim ödev Efsa sayesinde yeniden tam ve düzgün haliyle elime ulaşmıştı. El yazısına dökme işi oldukça zor olduğundan onu daha sonra yapabilirdim ama dersin hocası oldukça unutkan yaşlı bir kadındı. Ne kadar katı da olsa unutma özelliğinden bazen faydalandığım olurdu. Bunun için ona üzülüp vicdan yapsam da en azından diğerleri gibi daha kötülerini yapıp kadını ayakta uyutma girişiminde bulunmuyordum. Sadece zamanını o kağıt parçalarına vermek istemiyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/284112433-288-k39007.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEDUSA AKADEMİSİ
Novela JuvenilBurası Novada. Varlığını Tanrı'nın bile unuttuğu hayalet kasaba. "Bir gün geldiğinde ve kader işlediğinde, kusurlu ruhlar birbirine sımsıkı düğümlendiğinde gün ışığım, gözlerini aralayıp başını gökyüzüne çevirdiğinde adımı üç kez fısılda." "Beni ku...