Hangi aklımla geldiğim evin içini incelerken odaya giren Hyunjin ile dikkatim dağıldı. Elinde, bir tepsi ve o tepsilerin içinde üç bardak vardı. Sarı olanı Jisung'a, mavi olanı bana ve mor olanı kendi önüne bıraktı.
Üçümüz, televizyonun karşısındaki kanepede sıralanmıştık.
Komik.
Kendime sakin olmamı söyleyip önümdeki bardağı aldım ve kahvemi hızlıca içtim.
Başka ne yapabilirdim ki?
Anlayamıyordum kendimi; neden onların evine geldiğimi, neden onların yanında oturduğumu, neden onlara zarar verdiğimi.
Bir iç çekiş duyduğumda, yanımda oturan ve önündeki sehpaya eğilen Jisung'a döndüm, telefona uzandı, telefondaki isim ile yanındaki Hyunjin'e döndü. Onun yüz ifadesini göremiyordum çünkü aramızda Jisung vardı ama ortamdaki elle tutulacak yoğunluk, Hyunjin'in pek memnun olmadığını belli ediyordu.
"Ben konuşmak istemiyorum."
"O senin annen."
"Umrumda değil."
Bir iç çekme daha.
Ne olduğunu anlamıştım. Aileleriyle, ilişkileri yüzünden kavga etmişlerdi ve Hyunjin ise ailesine kin besliyordu.
Eğer onu gerçekten tanıyorsam, asla telefonu açmayacağını biliyorum.
Açmadı zaten.
Telefona cevap veren kişi Jisung oldu-bu hiç şaşırtıcı değildi.
"Alo?"
Hyunjin ayağa kalktı ve sinirli olduğunu belli eden vücudunu odadan çıkardı.
İki dakika ve otuz iki saniye süren telefon konuşmasında ise Jisung sadece olaylama-veya geçiştirme-kelimeleri kullanmıştı.
"Annesi özür dilemeye geliyormuş."
Kafamı salladım ve ayağa kalktım. Beni durduran Jisung'un meraklı sesi oldu.
"Nereye gidiyorsun?"
Cehennemin dibine.
"Konuşacaklarınız vardır."
Bu sefer beni durduran Jisung'un eli oldu. Tuttuğu bileğimden destek olarak kalktı, bileğimi bi kaç kez okşadıktan sonra elimi tuttu.
"Annesi gittiğinde zaten yeterince kızgın olacakken bir de bana sinirlenicek. Onu sakinleştirmek için kalamaz mısın?"
Hayır diyemezdim. Muhtaç bir ses tonu ve masum bakan iki gözü vardı. Klasik Jisung'du ama yemin ederim, kimse ona karşı koyamazdı.
"Tamam."
İç çektim.
Beni yatak odasına sürükledi ve teşekkür edip kapıyı kapattı. Yirmi bir dakika sonra ise Hyunjin'in annesinin sesini duydum. Başlarda sesler net duyulmasa da, ileriki dakikalarda bağırış sesleri oldukça net duyuluyordu.
Yatağa oturdum ve sesleri duymamaya çalıştım. Bağırma sesleri veya kavga olduğunu bilmek bile içimi anlamdıramadığım boktan bir hisse sokuyordu.
"Defolup gideceğim, merak etme! Bir gün anne diye karşıma çıkarsan çok kötü olur, Hyunjin!"
Annesinin sesi odanın kapısının önündeyken aklım Hyunjin'e kaymıştı. Ailesi, her zaman her şeyi olmuştu. Onlar olmadan hiçbir şey yapmaz, giysi alırken bile onlara sorardı-bu karşılıklıydı ailelerinde. Annesi normalde çok tatlı bir kadındı ama homofobik kısmını hiçbir zaman bastıramamıştı, oğlu ise en nefret ettiği insanlar gibi olunca deliye dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
feel it twice | hyunhosung
FanfictionMinho, ev arkadaşlarını üzmemek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. « hyunjin x minho x jisung »