Kanatlı sandalları bulunan Hermes'in babası rüzgarların dolaştığı gök kubbenin, eşsiz Tanrısı Zeus; anası ise yağmur perilerinden biri olan Maia'dır.
Gerçekten gökten gelen su damlacıkları; mağaralara benzeyen siyah bulut yığınlarının göğsünden kopup, rüzgar Tanrısı Hermes'in önüne katılarak yeryüzüne düşerler.
Tanrıların habercisi Hermes; Arkadia'da Kylleni dağının dik yamaçlarında bulunan çok geniş ve derin bir mağarada doğdu
O, doğar doğmaz, kundağından kurtuldu, mağaradan çıktı, dağlarda dolaşmaya başladı, bir aralık doğduğu mağaradan çok uzak olmayan bir yerde yavaş adımlarla yürüyen ve çayırlığın çiçeklerinden otlayan bir kaplumbağaya rastladı.
Bu uslu hayvanı aldı, kendi mağarasına getirdi. Orada keskin bir madenle kaplumbağanın içini boşalttı ve kabuğunu yumuşak bir öküz derisi ile kapladı, kamışlar keserek onları bağaların arasından geçirdi, bağladı.
Sonra kuvvetli yedi tel taktı, gerdi. Tellerin bağaya dokunmaması için bir köprü koymayı unutmadı. Böylece Lir denilen ve ahenkli sesler çıkaran musiki aletini yapmış oldu. Yeni yaptığı bu Liri, çalmak için, gerilmiş olan teller üzerinde parmaklarını gezdirdi.
O kadar hoş sesler çıktı ki, rüzgar Tanrısı heyecana kapıldı, şarkı söylemeye başladı. Kendi güzel sesini , Lirinin ahenkli feryadına uydurarak o, Zeus'un Maia ile olan aşklarından, sonra kendi doğduğu mağarada yaşayan kokulu peri kızlarının güzelliğinden bahseden şiirler okudu.
Fakat bu ergin ve esrarlı çocuk şarkı söylerken aklına başka düşünceler geldi. Çalgısını beşiğin üstüne bıraktı ve yeniden mağaradan dışarı çıktı. Kızartılmış et kokusu burnunun ucunda tütüyordu.
O Apollon'un semiz öküzlerinin sürüsüne doğru yol almaya başladı . Güneş kızıllara boyanan Okeanos'ta batmak üzere idi. Hermes hızlı hızlı giderek neşeli Pieria'nın gölgeli dağlarına vardı. Orada, ahırlarının yanında Apollon'un öküzleri , içine tırpan girmemiş güzel çayırlarda otluyorlardı.
Maia'nın oğlu, çabucak, kaşla göz arasında bu semiz öküzlerden elli tanesini aşırdı. İzini belli etmemek için hayvanları kumlu bir yolda zikzak çizerek yürütüyordu. Esen rüzgarda ayak izlerini kapatınca onu kimse yakalayamayacaktı.
Yolda tam şafak sökmek üzere iken meyve bahçesiyle uğraşan bir ihtiyara rastladı.
- " ihtiyar dedi , eğer bol meyve almak ve zengin olmak istiyorsan, bak, fakat görme; işit, fakat, dinleme; seninle ilgisi olmayan her şey hakkında susmayı, söylememeyi tercih et ... "
Bu sözleri söyleyerek Kylleni dağının Tanrısı öküzlerini hayladı. Vadilerden sürerek, ormanlardan geçirerek, dağlar aşırarak onları kaçırıyordu. Yavaş, yavaş gecenin karanlığı dağılmaya başlamıştı ve "Şafak" güneşin doğmak üzere olduğunu haber veriyordu.
Alpheios suyunun kıyılarına gelince Hermes çaldığı öküzleri bir araya topladı, saydı ve bir süre onları çiğ taneleriyle ıslanmış yumuşak çayırda otlattı. Sonra gizli bir mağaraya kapadı. Zaten açlık bu hırsız Tanrının canına tak demişti .
Karnını doyurmak istedi. Topladığı kuru dallarla büyük bir ateş yaktı, sonra mağaradan besili iki tosun çıkardı, ocağın hemen yanında onları kesti , etlerini parçaladı, iç yağlarına sararak uzun ve düz bir sopaya geçirdi ve harlı ateşte kızarttı.
Biraz sonra güneş doğdu. Maia'nın oğlu aşırdığı öküzleri Alpheios suyunun kıyılarındaki gizli mağarada bırakarak; kendi yerine Kylleni dağına geldi. Anahtar deliğinden bir nefes gibi mağarasına girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİTOLOJİYE DAİR HER ŞEY
RandomSizlere mitolojiyle ilgili öğrenebileceğiniz her şeyi kendim tasarladığım soy ağaçlarıyla birlikte anlayabileceğiniz açık bir anlatımla anlatmak istiyorum. Hepsinin doğru olduğunu savunuyorum ama illa ki içinden küçük prüzler çıkacaktır.