Bir adı da Aidoneus olan Hades, Zeus ve Poseidon gibi vahşi Kronos'un oğludur. Onu da babası yutmuştu, fakat kardeşi Zeus tarafından kurtarılmıştı .
Kronos'un üç oğlu babalarının miraslarını paylaştıkları zaman, köpüklü deniz Poseidon'a, Mavi gök Zeus'e düştü.
Hades ise, toprağın altını , ölümün hüküm sürdüğü hüzün diyarını pay olarak aldı. Daima zifiri karanlık bir gecenin içinde, anlaşılmayan kederli bir alemde yaşayan ve kendisini görünmez yapan bir miğfer taşıyan Hades, ölüler diyarının Tanrısı idi.
Onun adını anmak bile yüreklere dehşet ve korku doldururdu. Onun birçok lakapları vardı. Ona; görünmez, vahşi, titiz, söz anlamaz, katı yürekli, iğrenç Hades de derlerdi.
Konağı büyük bir otel gibi her gelene açıktı. O Hermes' in, ölümün veya uykunun topladığı ve cehenneme kadar getirdiği ruhları alır, mor bir sürü gibi önüne katar, yeraltının karanlık dehlizlerine doğru sevk ederdi.
Yeraltında bulunan sayısız ruhlar ordusunun komutanı, hükmünü yürüttüğü, karanlık diyardan yalnız bir defa , Kore'yi kaçırmak için, yeryüzüne çıkabilmişti.
Diğer büyük Tanrıların yaptığı seyahatler; onun bilmediği, yapmadığı şeylerdi. Hades, cehennem sarayına ezelden ebede kadar kapanmış kadınsız ve aşksız yaşayan bahtsız bir Tanrı idi.
Zorla kaçırıp kendisine eş edindiği Kore bile, her mevsimde onun yanında bulunamıyordu. Bununla beraber kadınsızlıktan canı sıkılan Hades, bir iki defa çok sevdiği karısı Kore'ye ihanet etti.
O bir aralık, cehennemde akan ve "ıstırap nehri" olan Kokytos'un perisi Menthe'ye gönül vermişti.
Bunu haber alan Kore, zavallı peri kızı Menthe'yi ayakları altına aldı, ezdi. Bazıları, Kore'nin değil, Demeter'in bu işi yaptığını söylerler.
Hades, ezilen sevgilisini " Nane" halinde yeryüzüne, günün ışığına çıkardı. Yine Hades, Okeanos'un kızlarından Leuke'yi yeraltına çekti.
Fakat Hades'in metresi olan güzel kız, güneşsiz yaşayamadı, genç yaşında öldü. Tanrı onu yeraltı aleminin cennet kısmında gümüş yapraklı kavak ağacına tahvil etti.
Şimdi bu Tanrının hükmünü yürüttüğü alemden, yeraltı aleminden bahsedelim:
Eski Yunanlıların inancına göre ruhlar vücudu terk edip yer altına gittikleri zaman, eski şahsiyetlerinden sönük ve solgun bir hayal kalırdı.
Onlar yarı şeffaf ve ele dokunulduğu zaman hissedilmeyecek derecede ince idiler. Maddi varlıkları böyle olan ruhların manevi varlıkları da kaybolmuştu.
Cesaretleri zekaları yoktu. En cesur ve zeki bir gencin ruhunu yumuşak bir hayvan gibi zebaniler çeker götürürlerdi.
Bunların bazı müstesnaları vardı. Mesela; Minos, ahirette de zekasını ve muhakemesini kaybetmemişti.
İlk zamanlardaki telakkiye göre cehennemler; ruhlar için karanlık bir inzivagah idi. Yalnız, ağır suçlular cezalara çarpılırlardı.
Aradan zaman geçince bu düşünce değişti. Ve cehennemler sadece ruhların dolaştıkları bir yeraltı labirenti değil; herkesin dünyada işlediği suçlara göre yargılanacak ve ceza görecek bir yer olarak kabul edildi.
Cehennem, yeraltında çok karanlık ve muazzam bir saha idi. Ölüm Tanrısı, Thanatos veya, Hypnos tarafından taşınan, yahut Hermes'in yardımı ile sevk edilen ruhlar, Styks boğazından geçip yeraltına inerlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİTOLOJİYE DAİR HER ŞEY
AcakSizlere mitolojiyle ilgili öğrenebileceğiniz her şeyi kendim tasarladığım soy ağaçlarıyla birlikte anlayabileceğiniz açık bir anlatımla anlatmak istiyorum. Hepsinin doğru olduğunu savunuyorum ama illa ki içinden küçük prüzler çıkacaktır.