Sayısız kederlerle, acılarla inleyen, ıstırap çeken, bahtsız insanlara acıyan Zeus, bir gün kendi kendine düşündü ve şöyle söylendi:
- " İnsanların ve dolayısıyla Tanrıların rahat etmeleri, ıstıraplardan kurtulmaları için eşsiz bir kahraman yaratmalıyım; bu kahraman, insanları bütün tehlikelerden, kederlerden uzaklaştırmalı, onları huzura eriştirmeli , kuvveti ve fazileti ile dünyayı kötülüklerden temizlemelidir."
Zeus, böyle söylenerek karanlık bir gecede Olympos'dan aşağı indi ve Thebai şehrine geldi.
Orada güzel ve muhteşem bir sarayda, boyu posu, endamı, vücudunun ve yüzünün güzelliği ile bütün kadınları geride bırakan bir kraliçe yaşıyordu.
Alkmene adını taşıyan bu eşsiz güzelin, bu ünlü kraliçenin kocası Amphitryon o zaman sarayda değildi, muharebe meydanındanındaydı.
Alkmene'yi ürkütmeden, hiçbir şüphe uyandırmadan elde edebilmek için, Baş Tanrı kraliçenin kocası şekline girerek geldi sarayın kapısını çaldı.
Kapıcı ve muhafızlar, krallarını görerek sevindiler ve onun etrafına toplandılar, sonra onu karısının yanına götürdüler.
Zeus'u tanımadan Alkmene kendisini onun kolları arasına attı . Şehrin üzerine altın yağmuru yağarken Amphitryon'un karısı, Tanrıların Tanrısı Zeus'dan ünlü bir kahramana, Herakles'e gebe kaldı.
Fakat bu güzel kraliçenin gürbüz çocuğu, Zeus'un yeni oğlu doğar doğmaz Hera'nın kıskançlığını üstüne çekmekte gecikmedi.
Gerçekten annesi onu doğurur doğurmaz Baş Tanrının karısı karanlık bir gecede iki yılan gönderdi.
Bunlar herkes derin uykuya dalmışken saraya kolayca girdiler. Gözleri kıvılcım saçan bu korkunç hayvanlar, aralık kapıdan kayarak kalkandan bir beşik içinde uyuyan yavrunun yanına kadar geldiler.
Her ikisi de ıslık çalarak ağızlarını açtılar ve zehirli dişlerini çocuğun taze yanağına geçirmeye ve onu boğmaya hazırlanırlarken, Herakles birden bire uyandı ve yılanlardan birini sağ eliyle, ötekini sol eliyle yakaladı.
Mini mini elleri ile birer mengene gibi yılanların boğazını sıktı. Bu sıkış o kadar kuvvetli oldu ki zehirle şişen boğazları boğuldu ve sonunda her ikisi de öldü.
Yenilmez kuvvete sahio olan kahramanın ilk zaferi bu oldu. Kral Amphitryon'un oğlu sanılan bu çocuk yani Alkmene ile Zeus'un oğlu güzel ve neşeli bir bahçede yetişen genç bir fidan gibi annesinin ihtimamıyla büyüyordu.
Fakat kutsal Olympos'un tepesinden babası Zeus da onu gözetlemiyor değildi. Bir gün Zeus; oğlunun bir Tanrıça tarafından emzirilerek ölmezler arasına karıştırılmasını ve ona Tanrıların yenilmez kuvvetinin verilmesini istedi.
Bu maksatla Hermes'e henüz süt çocuğu olan oğlunu Olympos'a getirmesini emretti. Hermes, Herakles'le beraber gelince Zeus oğlunu aldı, uyumakta olan karısı Hera'nın göğsüne yaklaştırdı.
Hera'nın sütüyle karnını doyurunca çocuk memeyi bıraktı , babasına yüzünü çevirdi ve gülümsedi.
Fakat o Zeus'un karısının memesini o kadar kuvvetli emmişti ki, ağzını memeden çektiği halde Hera'nın sütü mmelerinden aşağı akmaya devam ediyordu.
Gökyüzüne dökülen bu beyaz damlacıklar bizim "saman yolu" dediğimiz, Fransızların "La Voie Lactee " yani "sütlü yol" dedikleri yıldızlar serpintisini, gökyüzünden yere kadar düşebilen süt damlaları ise beyaz zambakları meydana getirdiler.
Zamanı gelince annesi onun terbiyesine, yetişmesine, okumasına çok dikkat etti . Güzel Apollon'un oğlu Linos ona hoca oldu.
Edebiyat dersi verdi. Eumolpos'dan, ahenkli sesler çıkaran bir lirin telleri üzerinde parmaklarını gezdirmesini ve sesini çalgının sesine uydurmasını öğrendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİTOLOJİYE DAİR HER ŞEY
De TodoSizlere mitolojiyle ilgili öğrenebileceğiniz her şeyi kendim tasarladığım soy ağaçlarıyla birlikte anlayabileceğiniz açık bir anlatımla anlatmak istiyorum. Hepsinin doğru olduğunu savunuyorum ama illa ki içinden küçük prüzler çıkacaktır.