Seungmin elindeki dilim pastayı ve sütlü kahveyi istenilen masaya bırakıp tezgaha geri döndü. Saatini kontrol ettiğinde kapanışa az kaldığını fark etti, bu kadar harekete alışık olmadığı için fazlasıyla yorulmuştu.
Kasada birinin ücretini daha aldıktan sonra boş kalan eşine arkasından sarılıp başını omzuna dayadı. "Annem bugün geleceğini söylemişti ama hâlâ gelmedi."
"Daha zamanımız var güzelim, gerilme hemen."
Seungmin başını sallayıp onu onayladığında bir müşteri daha sipariş vermek istediğini söylemişti. İki kişi çalışmak kesinlikle zordu, yinede şimdilik yapabilecekleri başka bir şey olmadığından idare etmeye çalışıyorlardı.
Aynı gün içinde defalarca kez yaptığı şeyleri yaparken kafenin kapısı açıldı ve sonunda gün boyu bekledikleri müşterileri içeri girdi. Annesi boştaki Seungmin'e sarıldıktan sonra kendisine gülümseyen Chan'a da sarıldı. Ayrıldıklarında kafeye göz gezdirmişti, beğeni dolu bakışlarını tekrar oğullarına çevirdiğinde gülümsedi ve Chan'ın omzunu pat patladı. "Gerçekten güzel bir yermiş."
"Teşekkür ederim anneciğim."
Geçirdikleri zaman boyunca ilişkilerini daha da samimileştirdiklerini söyleyebilirlerdi.Seungmin annesine boş masalardan birini işaret etti. "Anne sen şöyle otur, ben bir müşteriye bakıp geliyorum."
Annesi onaylayıp kendisine gösterilen yere geçerken Seungmin'de sipariş vermek isteyen masaya bakmıştı. Daha sonra elindeki menü ve sipariş defteriyle annesinin yanına gitti. Onunda istediklerini işaretleyip mutfaktaki Felix'e çevirdi adımlarını. Felix Seohyun hanımın geldiğini öğrenince onu selamlamak için üzerindeki unlanmış ve krema lekesi olmuş önlüğü çıkarıp mutfaktan çıktı. Seohyun'u gördüğünde yüzüne güneş ışığı gibi gülümsemelerinden birini kondurup içten bir şekilde selamladı. Yıllardır kendi oğlundan ayırmadığı çocuğa sıkıca sarıldı Seohyun.
Felix onun karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu. "Nasıl, beğendin mi burayı teyze?"
"Beğenmez olur muyum? Çok güzel." Gülüp masadaki küçük vampir biblosunu aldı eline. "Dekorasyonu çok sevimli."
Elindeki tepsiyle gelen Chan tabakları ve içeceği masaya bıraktı. Hâlâ elinden bırakmadığı bibloyu işaret edip Seohyun'a "Vampirlere inanır mısınız anne?" Diye sordu aniden.
Seohyun'un yüz ifadesinden başta soruyu garipsediği açıkça anlaşılıyordu, bıyık altından güldü buna Felix. "Bilmem, hiç düşünmedim."
"Peki sizce gerçek olabilirler mi?" Chan'ın öylesine bir sohbet konusu açtığını düşünüp başını salladı Seohyun. "Yani..." sesine bir kararsızlık yansımıştı. "Bence dünyada insanların haberinin olmadığı daha bir sürü şey var. Belki, küçük bir ihtimal, vampirler de olabilir."
Yanlarına gelirken konuşmaya kulak misafiri olan Seungmin gülmemek için zor tutuyordu kendini. Elini Seohyun'un omzuna koyup alaycı bir ifadeyle "İnanma öyle şeylere anne. Çocuk hikayesi hepsi." dedi.
Felix ona imalı bir bakış attı. "Tabi, sen çok iyi bilirsin çocuk hikayelerini."
Seungmin Chan'a gülümseyip "Öyle." dediğinde annesi sohbetin garipliğine anlam veremiyordu.
"Kimden çıktı bu Vampir Kafe fikri?"
Tek elini havaya kaldırdı Seungmin. "Benden. Hoş olur diye düşündüm, sağolsun Chan da kırmadı."
Anladım dercesine başını salladı Seohyun. Ardından önündeki tatlıdan bir çatal almış ve Felix'in elinin lezzetine övgüler yağdırmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Are || ChanMin
Fiksi PenggemarSeungmin daha 6 yaşındayken Chan'a bağlanmıştı kaderi. Henüz küçükken bir kahraman olarak gördüğü, büyüdükçe hayal meyal hatırladığı ve her yerde aradığı adam hiç beklemediği bir şekilde karşısına çıkar. Ancak efsanelerden ya da hikayelerden duydu...