-15-

306 34 8
                                    

Uzun zaman sonra ilk defa odamda yalnızdım, bugün garip bir şekilde her yer çok sessizdi. Sarayın olağan gürültüsünü bile duymuyordum. Az önce odamdaki masayı kül eden ben değilmişim gibi balkonda sakince oturmuş, adaçayı içiyordum.

Son bir ayda olan her şeyi tek tek aklımdan geçirebildiğim, zihnimin bu kadar berrak olduğu nadir günlerden birindeydim. Öylece Chanyeol'un balkona dizdiği birkaç saksıdaki çiçekleri izliyordum. Biri kadife gibi yaprakları olan pembe bir çiçekti, diğeri aynı çiçeğin beyazıydı ama hangi çeşit olduklarını bilmiyordum. Sadece bir saksıdaki gülü tanıyordum. Daha açmamıştı ve toprağında minik bir solucan dolaşıyordu. 

Chanyeol dün sabah birliğe gitmeden önce Alice'e koydurmuştu bu saksıyı. 

Birkaç gün önce babamın sattığı toprakları geri alabilmek ve Kral Louis'in topraklarına gizlice girmemiz için bir görünmezlik sihrinden bahsetmişti. Ama Minseok'un söylediğine göre bu sihri yapmak için hazır değildim, sihir gücümü kontrol altına alana kadar beklemem gerekiyordu. 

Ve ilk defa bir konuda doğru söylediğinden emindim.

Dört-beş gündür odamdan çıkamayacak kadar felakete sebep oluyordum. Sihrim benden bağımsız hareket ediyordu. Bir anda mumların hepsi sönüyordu, odamız alev alıyordu ve bir keresinde ahırı az kalsın su basacaktı. Yani oldukça zararlı bir hale gelmiştim. Kimse benim yaptığımı düşünmüyordu. Aslında kimse neler olduğunu anlayabilmiş değildi. 

Kraliçe durumumu anlamıştı ama geri kalan ve sihirden uzak olan herkes Kral'ın ölümünün bir felaketler başlangıcı olduğunu, bu kazaların daha da artacağını söylüyordu. Hatta konuyu Sehun'un evliliğine ve tahta geçişine bağlayacak kadar ileri gidenler vardı ki Kraliçe herkesin çenesini  tek lafıyla kapatmıştı. 

Yaşanan kazaların yanında sihrimin güzel yanları da vardı. İstediğim her şeyin bir anda şak diye önüme geliyordu. Susadığımda odanın içinde bir bardakta su beliriyordu, yaptığım kağıt kuşlar canlanarak kanat çırpa çırpa gökyüzüne uçuyordu ve bahçede henüz açılmamış olan çiçekler ben dokunduğumda birkaç dakika için parıl parıl parlayarak açıyorlardı. Bazen kontrolsüz bir şekilde ellerim ya da tüm vücudum parlamaya başladığında da dokunduğum her şey parlamaya başlıyordu. 

Herkes düğün hazırlıklarıyla uğraştıklarından benim bu halim öyle çok da dikkat çekmiyordu. Kolayca odamda saklanıyordum, Chanyeol ile dışarı çıkarak göz önünden kayboluyordum.

Ama Kral'ın ölüm haberini aldığım günden sonra bir daha ne Calormen'dekilerden haber almıştım ne de oraya gitmiştim.

O günden sonra nasıl olduğumu merak ederler, en azından biri beni sormak için gelir zannetmiştim ama gelmemişlerdi. Burası periler için gerçekten tehlikeli bir yerdi. O yüzden de gelmedikleri için onlara kızamıyordum ama bir haber bile alamamak beni gerçekten kırıyordu. Eva'nın o gece anlattıklarından sonra benimle yakın olmak istediğini düşünmüştüm, ta Dünya'ya gelip beni zorla Calormen'e kendisi götürmüştü sonuçta. Şimdiyse yeniden yokmuşum gibi davranılmak gücüme gitmişti.

Aklıma geldikçe canım sıkılıyordu. O yüzden aklımı sürekli başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordum. Bin tane derdim olduğundan bu da hiç zor olmuyordu.

O bin dertten en önemlisi de babamdı. Essex'e gidip onunla konuşmam gerekiyordu. Neden kendine ait toprakları Kral Louis'e sattığını öğrenmeliydim. Yıllardır ondan bu topraklar için yaptığı kahramanlıkların hikayelerini dinlemiştim. Şimdi bu toprakları o cani adama verecek kadar hain birine nasıl dönüşmüştü, anlamıyordum ve bir an önce öğrenmek istiyordum.

Chanyeol ise benimle aynı fikirde değildi. Babamla görüşmemi istemiyordu. Son iki seferde bana bağrışını düşündüğümüzde de haklıydı. Bir de Eva'nın bana anlattıkları vardı ki, bunun hakkında düşündükçe de yüzünü görme fikri daha dayanılmaz oluyordu. O yüzden Chanyeol tek gideceğim dediğinde fazla üsteleyemiyordum. Babamın söylediği her şeyi bana anlatacağını, bu konuda bir şey saklamayacağını biliyordum. 

☄️☄️save me |chanbaek|☄️☄️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin