Karınca

64 1 0
                                    

Gözlerimi açtım. Etrafıma göz gezdirdim. Neresiydi burası? Endişeyle doğruldum. Hiç bir ağrım, sızım olmamasına rağmen ruhumun acısıyla inledim.

"Ahh!"

Etrafıma bakınıyordum. Bir saniye ayna. Aynalı masa. Tanıdık bir şey. Bu. Bu benim.., Hatırladım. Burası benim odamdı.

Benim için ayrılan bir oda.

İçeri biri girdi. Güzel bir bayan. Ama kim bu? Siyah, kahküllü saçları yüzünün güzelliğini kapatamamıştı. Yanıma yaklaştı. Endişeyle, "Kimsin?" dedim. Yüzündeki hiç bir mimik değişmemişti ve bu beni korkutmuştu. Üzerimdeki mavi örtüyü çektim.
 

"Sakinleşmelisin. Ben-"

"Ne zaman geldim? Beni buraya kim getirdi?"

En son hatırladığım mezarlıktı.

Mezarlık. Ölü. Ölüler.

"Sabaha karş-"

Sözünü, içeri giren yakışıklı kesmişti. Yanına giden siyah kadınla fısıldaşdılar. Peki bu adam kimdi? Evet kahverenginde ki saçları çok güzeldi. Ama kimdi? Yanıma yaklaştı. Güldü. Evet tanıdım. Bu o. Bu gülüş. Ona kesinlikle ihtiyacım var. Saçlarımı okşadı. Dede! Gözlerinin bile içi gülüyordu bana gülümserken. İç sesimle derin düşüncelere dalmıştım. Dede! Özlüyorum. Peki ya karşımdaki gülüş. O siyah kadın?

"Beni yine hatırlayamıyorsun değil mi?"

Kafamı hafifçe geriye attıktan sonra, düşünüyormuş gibi gözlerimi yumdum. Ona karşı hatırladığım tek şey gülüşüydü. Beynime de o şekilde kodlanmıştı. Ona ihtiyacım vardı. Bunu biliyordum sadece.

"Sana ihtiyacım var."

Hatırladım. Her zaman sorduğu soruydu bu ve benimde her zaman verdiğim yanıt. Gözlerinin maviliğine daldığımda beynime yeni gelen ileti adının Ersan olduğunu hatırlattı. Ersan.. Niye böyleydi herşey. Odanın duvarları üstüme gelmeye başladı. Ruhumun acısıyla tekrar inledim.

"Ahh!"

"Biraz hava alalım."

Ellerimden tuttu. Elleri çok sıcaktı. Yada ben oldukça soğuktum. Soğuk. O gün. Ayağa kalktığımda boyumun anca omzuna kadar yetişebildiğini gördüm. O, dolaptan kıyafet seçerken bana, içimdeki karıncalar harekete geçti. Bu o. O gülüş. Ersan. Sevgilim. Hatırlıyorum. Ona ihtiyacım var.
 

"Siyah saçlı kadın kimdi?"

Böyle bir soruyu hep soruyormuşum gibi cevapladı. "Yeni hemşiren!" Yeni. Yine mi? Kafamı salladım. Karıncalarımın kulaklarımdan fırlamasını umarak.

Elinde kırmızı çiçekli, kalın askılı, lacivert bir elbise vardı. Beyaz tişörtünün üzerine giydiği yeleğin lacivertinden.

"Yardımcı olmamı ister mısın?"

Tereddütle ona baktım. Kıyafetlerimi giyebiliyordum değil mi? Sertçe elinden aldım. Tişörtümü başımdan çıkartırken gözlerimi kapadım. Karıncaların harekete geçmemesini diledim. Düşüncelerime karınca diyordum. Çünkü hiç boş durmadan beynimi ele geçirmeye çalışıyorlardı. Bir karıncanın, ağırlığının 10 katını taşıyabildiğini duymuştum. Beynim ve bedenim oldukça ağır gelmez mıydı? Ama içimde bir tane yoktu. Koca bir ordu vardı.

Kafamı geçirdiğim elbisenin kollarından, kolladımı saldım.

"Lacivert sana, oldukça, yakışıyor."

dediğinde anımsadım. Seviyordum. Maviyide. Gökyüzü maviydi çünkü. Ama lacivert? Onu niçin seviyordum. Lacivert.. Niye seviyorum?

Gülümsedim. Narince kollarımdan tutarak aynalı masamın önündeki sandalyeye oturttu. Uzun, onun saç rengiyle uyumlu saçlarımı taramaya başladı. Hatırlamıştım. Saçlarıma dokunmayı seviyordu. Benimde onun saçlarına dokunmamı sevdiğim gibi.

Ensemde topladığı saçlarımdan uzun percemler önüme dökülmüştü. Çeneme kadar uzanan saç tellerim arada gıdıklıyordu.

Kalktım, yüzüne baktım. Ve içimden gelen bir mutluluk ve sevgiyle ona sarıldım. Sevgi. Seni seviyorum. Kokun beni sarhoş ediyor ve sarhoş olmayı seviyorum.

Kaslı bedeninden uzaklaştığımda koluna girdim ve onu takip ettim.

-ans

HUZURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin