-13-

127 18 46
                                    

Yaktığı zehirli karbondioksit gazını içine çekerken gözlerini kapatmış, başını geriye doğru verirken dolu küvette biraz daha yayılmıştı. Su takımını ıslatıyordu, ilk defa umrunda değildi. Kire, düzensizliğe, kılık kıyafete ve kokuya önem veren bu adam...şimdi ne hallerdeydi.

Her şey Moblit'in telefonuyla değişmişti. Hange'yi hastaneye kaldırdıklarını, bu sırada destek ünitesini kestikleri için kadının öldüğünü söylemişti. Parçalamıştı Levi'ı bu sözler. Kulaklarını kapatmak, küçük bir çocuk gibi ordan kaçmak istemişti. Ölümü daha fazla duymak istememişti. Küçüklükten beri aşina olduğu ölüm kavramını Hange'de duymak istememişti. O an kendi aldığı nefesin bile fazla olduğunu anladı. Hange olmadan nefes almanın bir anlamı yoktu. Levi yaşamaktan nefret ederdi, ölmek isterdi. Hange ise ölümden nefret eder, yaşamak isterdi. Hange öldüğünde yaşam sevincinin de bir anlamı kalmamıştı artık. Her şey yalan, boş gelmişti. Kimsesizler mezarlığına gönderileceğini öğrendiğinde daha da yıkılmıştı. Her zaman herkesin yanında olan Hange bunu hak etmiyordu. O domuzların hiçbiri Hange kadar hayatı hak etmiyordu, sevgiyi hak etmiyordu! Neyseki Moblit ondan önce davranmış ve cenazeyi kendi üstüne almıştı.

Şimdiyse Hange'nin en sevdiği takımı giyerek ona ulaşmaya çalışıyordu. Kim bilir, belki cehennemde kavuşurlardı. İkisi de cennete gidemeyeceklerini biliyordu nasılsa. Ama Levi durmalıydı belki de. Hange cennette ya da cehennemde olmayabilirdi. Ona kim söylerdi ki? Kimse.

Soluduğu zehirli gazın etkisiyle yavaşça gözlerinin kapandığını hissetti. O sırada çalan kapıyı duymamazlıktan gelirken, aksine kapıdaki kişinin de çalmamazlıktan gelecek gibi bir hali yoktu. Büyük bir iç çekişle kalktı küvetten. Banyodan çıkarak yere akan sularla kapıya ilerledi. Sıradan su değildi yere akanlar, Levi'ın tüm hayatını temsil ediyordu. Aşkını, anılarını, kalbini, yaşama nedenini ve ölme nedenini. Pişmanlıklarını. Bu hayatta Hange'yle yaşadığı ve yaptığı her şeyden gurur duyuyordu. Tek bir pişmanlığı vardı; Petra'yla evlenecek olması. Ah, ama bir bilseydi manolyası. Bıraksalar adına ne şiirler, ne kitaplar, ne destanlar, ne şarkılar yazacağını. Şiire dahi Hange başlatmıştı onu. Hayatının büyük bir bölümünü o kaplıyordu resmen. "Hayatını kaybetti." demek daha doğru olurdu Levi için. Hayır, bunu ölü bedeni için dememeleri lazımdı. Levi gerçekten hayatını kaybetmişti. Öyle ki, her zaman 'ölüme bir yaş daha' olarak tanımladığı doğum günleri bile onun için 'Hange'yle bir yıl daha' olmuştu. Bu ölümleri bahşeden her kimse, hiç mi kıyamamıştı Hange'nin canını alırken? Kendisinin dokunmaya dahi kıyamadığı o gencecik, güzel bedeni...beyaz güller arasında sergilenecekti. Kimse bilmiyordu ki Hange beyaz yerine kırmızı gülleri tercih ederdi. Tutkuyla yaşayan birinden de bu beklenirdi zaten...

Kapıyı açtığında karşısında küçük kuzeni Mikasa'yı görmüştü. Nedense hiç mutlu olamadı. İntiharını bölen, onu sevdiğine kavuşturmaktan alıkoyan kişiydi onun için şu an Mikasa.

Genç kız gözleriyle Levi'ı baştan aşağı süzerken şaşkınlığına engel olamadı. Her zaman "Temizlik hastası ucube" olarak tanımladığı manevi abisi Levi, su akan takımıyla evde yerleri ıslatarak dolaşıyordu? Bu mümkün müydü? Rüya olmadığına emin olamadı bir an.

"Farlan arayıp Levi iyi değil dediğinde ilk başta inanmamış, gene insanlarla konuşmaktan nefret ettiğinden çocuğun telefonlarını açmıyorsun sanmıştım. Ama...şu an ikna olmuş hissediyorum."

Levi'ın iznini dahi beklemeden eve girdiği zaman aldığı gaz kokusu ciğerlerini sarmıştı. Gri dumanlar süzülen banyo dikkatini çekmiş, kapıyı açıp içeri girmişti. Duman yüzünden öksürürken Levi'ın yaktığı bir kaç çer çöpü alarak küvetin içine atarak söndürmüş, banyonun havalandırmasını açarak atkısıyla burnunu kapamıştı.

Tonight or Never//LevihanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin