-17-

183 20 45
                                    

Hange'nin mezarının karşısında duruyordu. Havada bir kararma, aynı kalbinde olduğu gibi. İçi yanıyordu Levi'ın. Canı o kadar acıyordu ki kaldıramayacağını sandı. Ama kaldırmak zorundaydı, bu acıları çekmek zorundaydı. Aynı yıllarca çektirdiği gibi...

Gözyaşlarını tutmaya çalışırken içine doğru ağladı. Gözyaşları kalbine giderken, suyun etkisi dahi söndüremiyordu yangını. Eli çatlamış taşa gitti, biraz topraklanmıştı. Cebinden çıkardığı bir bez yardımıyla güzelce sildi üzerini. Oysaki her mezar taşı tertemizdi.

"Ölsen bile herkesten daha pissin dört göz..."

Bu sözleri iç çekerek söyledi.

Mikasa ile konuşmalarından bu yana hayatında pek bir şey değişmemişti. Sadece kaderine razı olmuştu. Petra'nın hamilelik haberi sadece kadından daha da iğrenmesine sebep oldu. Kendisinin peşine bu kadar düşmesine rağmen gidip aldatması...,madem böyle yapacaktı o halde Hange ölmeden yapsaydı. Belki o zaman her şey değişirdi...Hange, hayatta kalırdı.

Kendi kendine bunları düşünürken yanında bir kaç adım sesi duydu. Dikkatini çekerken başını oraya çevirmiş, karşısında duran kumral saçlı oğlana bakmıştı. Moblit, şu an hayatında görmek isteyeceği en son kişilerden biriydi. Ama hayat sürekli karşısına çıkıyordu.

Moblit oldukça çekingen bir tavırla geriledi, bu bir roldü; "Oh, sizde mi buradaydınız Bay Ackerman? Düğün hazırlıkları yapıyordunuz sanıyordum."

Özellikle vurgulamıştı sözlerini. Levi'ı gıcık etmek, yaptıklarını yüzüne vurup ona daha çok vicdan azabı çektirmek istediği açık ve netti. İçten içe sırıttığına yemin dahi edilebilirdi. Arsız adam, çekinmeden mezarına gelmişti. Levi hakkında düşünceleri bunlardı.

Levi küçük bir 'tch' sesi çıkararak önüne geri döndü. Oğlanla uğraşamayacak kadar yorgundu; "Yapmıyorum." dedi, bezi katlayarak ceketinin cebine geri koyarken.

Yapmıyorum. Bu söz, Moblit'i kesinlikle çileden çıkacak kadar sinirlendirmişti. Yumruğunu sıktı, ilk başta saygısızlık yapmayacaktı ancak gözünün önüne yeniden Hange'nin yaşadıkları gelmişti;

"Bırak beni Moblit, yeter artık!"

Kadının elini tutmaya çalışıyordu. Sinirliyken onu laboratuvara sokmak hiç iyi bir fikir olmamıştı doğrusu. Elindeki kesici aleti bıraktırmaya çalışırken tuttuğu bileğini daha çok sıkarak tüm gücüyle engellemeye çalıştı;

"Hange-san, sakin olun. Böyle yaparak hiçbir şey değişmeyecek."

En sonunda bıraktırabildiği zaman, Hange yere çöktü. Laboratuvarın beyaz, soğuk zemininde dizleri üstüne çökmüş; tepinerek ağlıyordu. Eline gelen zarfı alarak parçalara ayırdı.

"Şerefsiz, bir de nişanının davetiyesini göndermiş!"

Dişlerini sıktı. Hange'nin ağlayan sesi hala kulağındaydı ve bir ömür boyu gitmeyecekti.

Levi'ın üzerine ilerledi, "Yapmıyorsunuz demek." yakasından sıkıca kavrarken artık dayak yemek dahi umrunda değildi "O halde her şey Hange-san için miydi? Sırf ona acı çektirmek için mi evleniyordunuz? Yoksa hevesiniz mi kaçtı, davetiye yollayacak bir Hange olmayınca?"

"Ha?" Levi bu harekete şaşırırken kaşlarını çattı. Oğlanın böyle bir şey yapacağını beklemiyordu. Yüzüne doğru bağıracağını. Moblit ona göre; Hange'yi dahi koruyamayacak kadar güçsüzdü. Demek ki yanılmıştı. "Bunları isteyen ben miydim sanıyorsun? Ne hakla bana bunları söylersin?"

Tonight or Never//LevihanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin