Jimin boş bahçede bir süre öylece dikildi. Daha fazla burada duramazdı!
Jimin hızla binaya doğru adımlayarak, üzerine kalın bir mont ve silah alarak, cebine bir sürü mermi doldurdu. Daha fazla bu askeriyede durmayacaktı, duramazdı da.
Jimin anlık gelen sinir ile koşarak, demir kapıları araladı ve koşarak askeriyeden ayrıldı.
Tam olarak savaşın nerede olduğunu bilmiyordu ama adamın söylediğine göre, çitlerin ardındaydı. Alanda sadece bu şehir içinde bir tane ayrım çiti vardı orası da yarım saat kadar uzaklıktaydı.
Jimin dakikalarca koştu. En sonunda silah sesleri kulağına doluyordu. Jimin kaşlarını çatarak, hızlandı. Tek istediği o orduya katılmak ve ülkesini temsil etmekti.
...
Jimin yavaşça gözlerini kısarak, etrafına bakındı. Silah sesleri yüksekten duyuluyordu. Önünde bir dağ vardı ve dağın üzeri karlar ile kaplıydı. Jimin karın üzerindeki bir sürü ayak izlerini takip ederek, savaş alanına giriş yaptı. Her şey bir anda olmuştu... Jimin yere doğru eğilerek sürüne sürüne tam dağın ucuna doğru yaklaştı. Bir çok askerler silahları ile savaşıyor, bazıları yerde kanlar içinde yatıyordu.
Jimin gözlerini kısarak, hızlıca yerde sürünmeye devam etti. Komutan görünürde yoktu ve şuan tek dileği bu savaşı daha fazla can almadan sonlandırmaktı.
Jimin dâha hızlanarak, silahını ayarladı ve bir askerin yanına sığışarak, gözlerini kıstı. Herşey bir anda olmuştu hızlıca tetiği ayarlayarak düşman askerlerine doğrulttu.
Yan askerlerden birisi vurulmuş olacak ki, büyük bir çığlık sardı etrafı. Jimin gözlerini kısarak, düşman askerlerinden birisini hedef alarak tam göğsünden vurdu. Bu ilk işlediği can alma olmuştu ama şuan o kadar soğuk kanlı ve o kadar öfkeliydi ki(...)
Zaman git gide geçiyordu. Dakikalar birbirini çok yavaş bir şekilde kovalıyordu. Jimin şimdiye kadar üç tane can almıştı. Bundan gurur duyuyordu.
Her yerde silah ve acı dolu çığlıklar yükseliyordu. Jimin gözlerini kısarak, tetiği çektiği sırada, yanından öfkeli bir ses yükseldi.
"Senin burada ne işin var!"
Jimin komutana kısa bir bakış atarak tekrardan önüne döndü. Her ne olursa olsun bu savaşa azda olsa bir katkıda bulunduğu için çok mutluydu.
"Kaçtım komutanım ve emin olun ki şuan bu konuyu konuşacak yerde değiliz. Lütfen beni askeriye'ye 'sağ sağlim' dönünce azarlayın."
Jimin hızla tetiği çekerek, önündeki düşmanın yere yığılışını izledi. Bazı zamanlarda çok acımasız olabiliyordu.
"Çabuk geri çekil Jimin! Sana bir şey olursa eğer-"
"Bana hiçbir şey olmayacak size söz veriyorum komutanım. Dört düşmanı öldürdüm ben."
Jimin yavaşça doğrularak, yana doğru kaydı. Jungkook dayanamıyormuş gibi baktı yüzüne. Jimin tetiği bir kere daha çektiği an bu sefer mermi boşa gitmişti.
"Jungkook başını hızla önüne çevirerek, silahını ayarladı ve düşmana doğru yöneltti."
...
Hava iyice kararmıştı. Etrafı ay ışığı dışında hiçbir şey aydınlat mıyordu. Askerlerden bir çoğu yaralanmış, yada can vermişti.
Jimin hüzün ile kalan son mermiyi silaha doldurarak, yavaşça dizlerinin üzerine yükseldi ve nişan aldığı sırada, büyük bir mermi sesi doldurdu kulaklarını, sonra kalbinin hemen altında bir sızı, o sızı git gide acısını vururcasına tüm vücudunu uyuştururken, elindeki silah istemsizce yere düştü, sonra ise kendi.
"JİMİN!"
Jimin elini kanayan yarasına koyarak gözlerini sımsıkı yumdu. Gözlerinden yaşlar akıyordu, belkide bu yaşların sebebi acısından değil, soğuktan da olabilirdi bunu şuan anlamıyordu.
Jimin küçük bir hıçkırık bırakarak, göz yaşlarının akmasına izin verdi. Canı çok yanıyordu kalbi sıkışıyordu.
"JİMİN NE OLURSUN KENDİNE GEL JİMİN!"
Jimin gözlerini yavaşça açarak, bulanık gözleri ile komutana bakmaya çalıştı. Hava o kadar karanlıktı ki, sadece küçük bir ay ışığı ile komutanın yüzünü azıcık görebiliyordu.
"K-komutanım, ölüyormuyum ben?"
Jungkook hızla başını iki yana salladı. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Jimin'i kendine çekerek sıkıca sarıldı. Jimin'i kaybedemezdi.
"Sana bir şey olmayacak Jimin. Sana söz veriyorum... Sana hiç bir şey olmayacak. Sen yaşıyorsun ve yaşamaya devam edeceksin!"
Jimin yüzünü acı ile buruşturarak, elini yarasının üzerine bastırdı. Canı çok yanıyordu. Güç bela dudaklarını araladı.
"K-komutanım yanıyor, çok canım yanıyor..."
Jungkook hızla Jimin'i kucağına alarak, arkaya doğru yavaş adımlar ile ilerledi. kalan askerler çatışmaya devam ederken, Jungkook kucağındaki Jimin'i sıkıca kavrayarak karlı dağdan aşağı indi.
"Sen ölmeyeceksin Jimin, sen benim için yaşayacaksın!"
...
Bölüm sonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1912 / JİKOOK
Fanfiction(TAMAMLANDI) Askeri bir kurgudur. 1912 & 1914 yılları arasında yaşanmıştır. ... /Kurgu bana aittir. /Benden habersiz kopyalanmasına karşıyım. /Smut vardır.